Cumhuriyet tarihinin darbe ve muhtıralarla dolu kanadı kırık demokrasi yolculuğunda her askeri girişim amacına ulaştı; biri hariç! Talat Aydemir'in iki kez giriştiği ama sonu idamla sonuçlanan darbe girişimi... Çok partili hayata geçişle beraber iktidar partisinin değişimi uzun sürmedi ve girdiği 2. genel seçimde %52.7'lik oy oranıyla hükümeti kurdu. Daha sonra yapılan 1954 ve 1957 seçimlerinde de ipi göğüsleyen Demokrat parti iktidarı, Adnan Menderes'in hiç de aklına getirmediği bir şekilde sonlandı. 27 Mayıs 1960'da Kurmay Albay Alparslan Türkeş'in okuduğu bildiriyle ordu yönetime el koydu. Cuntanın başında emekli Orgeneral Cemal Gürsel vardı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve hükümet üyeleri tutuklandı. Yüzlerce akademisyen, subay ve astsubay, öğretim üyesi, hakim ve savcı emekliye sevk edildi. Ülke Milli Birlik Komitesi tarafından yönetiliyordu. Daha sonra bu komite içinde de tasfiye yaşandı. Yassıada'ya gönderilen hükümet üyeleri komik ithamlarla, evrensel hukuka aykırı olarak kurulan Yassıada Mahkemesi'nde yargılanmaya başladı. En ağır iddialar Başbakan Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu üzerinde yoğunlaştı. Bir yandan yargılamalar devam ederken DP karşıtı kesim, 27 Mayıs'ı bir özgürleştirme hareketi olarak çiçeklerle karşıladı. Öyle ki bu gün, 12 Eylül darbesinden sonra gelen 1982 Anayasası'na kadar Hürriyet Bayramı adıyla resmi bayram olarak da kutlandı. Yaklaşık 10 ay süren yargılamalarda savunma hakkı ihlal ediliyor, seçilen birkaç sanık yakını ve basın mensubu duruşmaları takip edebiliyordu. Mahkemeden çıkan karar kanları dondurdu; 15 idam, onlarca ömür boyu hapis cezası ve yüzlerce kişi için de 1 yıldan az süreli hapis cezaları çıktı. İdam cezasına çarptırılanlardan Celal Bayar'ın cezası 65 yaşın üstünde olmasından dolayı MBK oylamasıyla ömür boyu hapse çevrildi. Demokrasi şehitleri Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de, Adnan Menderes 17 Eylül'de darbeci askerler tarafından idam edildi. Adnan Menderes, başarısız bir intihar girişiminde bulunduğu için bir gün sonra sağlık heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra öğlen vakti idam edildi. 1961'de yapılan seçimler sonrası İsmet İnönü başkanlığında 26. T.C. Hükümeti kuruldu. Bir grup asker, henüz ihtilalin amacına ulaşmadığını düşünüyor ve askeri yönetimin devam etmesini arzu ediyordu. Bu grubun başında Kara Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir vardı. MBK ile beraber çalışmasına karşın 27 Mayıs'ta Kore görevinde bulunduğu için Komite'de yer alamamıştı. Durumun farkında olan Başbakan İnönü, bu gruptaki çoğu subay ve astsubayı doğuda görevlendiren kararnameyi imzaladı. Tayin kararları 22 Şubat'ta askerlere bildirildi ve ne olduysa o gün oldu. Genelkurmay Başkanı Org. Cevdet Sunay, tebliğ için Talat Aydemir, Selçuk Atakan ve Turgut Alpagut'u karargaha çağırttı. Bu emri Aydemir yerine getirmedi ve diğer iki subay karargaha gitti. Genelkurmay'a giden iki subay hemen tutuklandı. Aydemir, Harp Okulu'nda alarm verdi. Hareketin parolası Halaskar, işareti Fedailer idi. Harbiyeliler silah kuşanıp avluda toplandı. Harekete geçen Tank Taburu'nun namlusu TBMM binasına çevrilmişti. TBMM ve Genelkurmay'ı koruması için Ankara çevresinden çağrılan birliklerin çoğunun Aydemir'in safına geçmesiyle ikinci şok dalgası başladı. Haberciler vasıtasıyla geçen görüşmelerde İnönü; eğer isyancı askerler silah bırakıp kışlasına dönerse ertesi gün kimseye zarar gelmeden hepsini emekliye sevk edeceğinin garantisini verdi. Görüşmeler sürerken Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı da Aydemir'in safına geçmiş ve Köşk'ün etrafını kuşatmıştı. Cuntanın isteği TBMM'nin dağıtılması, hükümetin istifası ve Anayasa'nın askıya alınması yoluyla yönetimin kendilerine geçmesiydi. Devletin bütün askeri ve sivil yetkilileri Köşk'teyken Aydemir'in emriyle hepsi rahatça ablukadan çıktılar ve bu girişimin kırılma noktası oldu. Akşam olduğunda Hava Kuvvetleri'ne bağlı jetler, Harp Okulu üstünde alçak uçuş yapmaya başladılar. Gecenin ilerleyen saatlerinde pazarlıklarda son noktaya gelindi. Aydemir; kendisinin Harp Okulu'nun başında kalması ve diğer katılan subayların da istediklere yerlere tayin edilmesi karşılığında harekatı durduracağını söyledi. İsmet İnönü, bu teklifi kat'i suretle kabul edilemez buldu. Köşeye sıkışan Aydemir, son çare olarak emekli edilmeyecekleri ve yargılanmayacakları konusunda yazılı taahhüt istedi. İsmet İnönü bu isteği kabul etti ve yazılı beyanını Talat Aydemir'e aracılar vasıtasıyla ulaştırdı. İhtilal girişimi kan dökülmeden sona erdirilmiş ve askerler kışlalarına gitmişti. 22 Şubat'taki darbe girişimi böylelikle engellenmiş oldu. Ama Talat Aydemir tümüyle pes etmemişti... Emekli olan Talat Aydemir'e, birçok gazeteci, bürokrat ve akademisyen tarafından önderlik etmesi için telkinde bulunuyordu. Bu önderlik elbette yeni bir darbe ve alan kazanmak içindi. Hatta onu Atatürk'e benzetenler bile oluyordu, gazetelerde çarşaf çarşaf haberleri çıkıyordu. 20 Mayıs 1963'te tekrar düğmeye bastı ve çıkardığı eski üniformasını giyerek beklemeye başladı. Aynı gece radyodan ihtilal bildirisi okundu. Genelkurmay'a bağlı bir yarbay ve iki muhafız Radyoevi'ni basıp karşı anons yaptı. Orduların bu harekete katılmaması söylendi. Öyle de oldu. Bir saat sonra Harbiyeliler tekrar Radyoevi'ni basıp Yarbay Ali Elverdi'yi tutukladı ve ihtilal bildirisini okudu. TBMM ile Bakanlıklar arasında hükümet güçleri ve Harbiyeliler arasında silahlı çatışma başladı. Birbirlerini hedef olarak belirlemeden karşılıklı olarak taciz ateşi başlamıştı. Harp Okulu kuşatılmış ve havadan da jetler ateş açmaya başlamıştı. Jetlerin ateşi altında ölenler olmuştu. Talat Aydemir bu yoğun ateş altında karargahı olan okuldan kaçmayı başarmıştı. Gün ağardığında isyan tamamen bastırılmıştı. Geceden geri 8 ölü ve 21 yaralı kalmıştı. Aynı gün öğlen saatlerinden Talat Aydemir'in yakalanmasıyla isyan sona erdi. İsyancıların tutuklanmaları sürüyordu. Binden fazla kişi yargılandı. Dava sonunda bütün Harbiyeliler okuldan atıldı. Çoğu darbe girişimindeki rolünü inkar etti ve beraat etti. Binbaşı Fethi Gürcan ve Albay Talat Aydemir inandıkları darbeyi mahkemede de ısrarla savunmayı sürdürdüler. Mahkemeden ikisi için de idam kararı çıktı. Fethi Gürcan'ın infazı 27 Haziran 1964'te gerçekleştirildi. İnönü bu sefer affetmedi ve idam kararının infaz edilmesi emrini verdi. Aydemir, kendi idam sehpasını kendi devirdi. 5 temmuz 1964