İnsanlarımızı ve şehirlerimizi tehdit eden deprem gerçeğine karşı kapsayıcı bir hukuki altyapı sunan Kentsel Dönüşüm Kanunu geçtiğimiz ay başında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi. Türkiye Yüzyılı'na yakışır sağlam, güvenli, iklim dostu ve akıllı şehir teknolojileriyle donatılmış geleceğin şehirlerini inşa etmeye kararlıyız.
Kalkınma anlayışımız sürdürülebilir yaşam ve kaynak yönetimi yaklaşımına dayanmaktadır. Türkiye Yüzyılı'nda şehircilik çalışmalarını gelecek nesillere karşı bir sorumluluk bilinciyle ele almakta ve kentlerimizin her birini kıymetli emanetler olarak görmekteyiz. 2053'te sıfır karbon hedefi ile yolumuza devam ediyoruz.
Dünya Bankası verilerine göre bugün dünya nüfusunun yaklaşık %56'sı, yani 4,4 milyar kişi şehirlerde yaşamaktadır.
Dünyadaki toplam arazinin yüzde 2'sini kaplayan kentlerde küresel hasılanın yaklaşık yüzde 80'i üretilmektedir.
Şehirlerdeki nüfus artışı, kaynakların kıtlığı, ulaşım sorunları ve güvenlik ihtiyacı gibi nedenlerle akıllı şehir uygulamaları, kentlerin daha yaşanabilir hale gelmesi için bir gereklilik haline gelmiştir.
Akıllı şehirler; yaşam kalitesini artırmak, doğal kaynakların etkin yönetimini sağlamak ve sürdürülebilirliği tesis etmek amacıyla teknolojiden destek almaktadır.
Yapay zekâ, büyük veri, bulut bilişim ve nesnelerin interneti gibi gelişen teknolojiler, akıllı ve yaşanabilir şehirlerin inşasında yeni fırsatlar sunmaktadır. Ancak akıllı şehirleri sadece bir teknoloji eğilimi veya sadece teknik bir konu olarak görmemeliyiz. Şehre dair herhangi bir unsur, insanı gözetmeden ele alınırsa eksik, yetersiz kalacaktır.
Akıllı şehir kavramını da sosyal, ekonomik ve insani boyutlarıyla birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Bir yandan teknolojiyi kullanırken, diğer yandan şehirlerimizin tarihi ve kültürel mirasını korumayı ve şehir kimliğini güçlendirmeyi çok önemli görüyoruz.