Türkiye'ye ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan büyük darbe vuran koalisyon hükümetlerinin IMF'den borçlandıkları dönemler daha dün gibi hafızalarda. 6'lı koalisyonun ekonomi programında ise yine IMF'den borçlanma yapacakları yönünde değerlendirmeler var. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli de 6'lı koalisyonun mutabakat metnindeki ekonomi programını sosyal medyadan adeta bombaladı. Sosyal medya hesabından 6'lı koalisyonun ekonomi programı hakkında 83 ileti atan Canikli "Gizlemeye çalışsalar da 6'lı masanın mutabakat metnindeki ekonomi programından, IMF ile kuvvetli bir stand-by düzenlemesi yapacakları ve IMF'den yüklü miktarda kredi kullanacakları anlaşılıyor. 6'lı masa hem Avrupa'dan ve hem de ABD'den kocaman bir aferin alacaktır" ifadelerini kullandı.
İşte Canikli'den 83 iletide 6'lı koalisyonun ekonomi programı değerlendirmesi ve 6'lı koalisyonun ekonomi kurmaylarına soruları...
6'LI MASA VE IMF: "IMF'DEN YÜKLÜ KREDİ KULLANACAKLAR"
1) 6'lı masa ve IMF: Gizlemeye çalışsalar da 6'lı masanın mutabakat metnindeki ekonomi programından, IMF ile kuvvetli bir stand-by düzenlemesi yapacakları ve IMF'den yüklü miktarda kredi kullanacakları anlaşılıyor.
2)6'lı masayı oluşturan partilerin, IMF ve küresel finans sistemine göz kırpan açıklamaları ve onların yetkileriyle yaptıkları gizli-kapaklı görüşmeleri bir tarafa bırakarak, sadece 6'lı masanın mutabakat metninde yer alan açıklamalarından yola çıkarak bu değerlendirmeyi yapıyoruz.
3) Mutabakat metninin ekonomiyle ilgili bölümünde, iki ayrı yerde uluslararası döviz rezervlerinin güçlendirileceği vurgulanmaktadırlar.
4) Peki döviz rezervleri nasıl güçlendirilir? Döviz rezervlerini güçlendirmenin en doğal yolu, dış ticaret fazlası ve cari fazla yoluyla oluşan döviz fazlalığının ülkenin döviz rezerv stokuna ilave edilmesidir.
5) Türkiye ekonomisi cari fazla veren değil kronik olarak cari açık veren bir ekonomidir. Döviz açığı olan bir ekonomidir. Dolayısıyla bu yöntemle uluslararası döviz rezervlerinin güçlendirilmesi mümkün değildir.
6) Bir başka yöntem ise ülkeye, cari açık tutarından daha fazla yabancı (kısa vadeli) sermaye girişi sağlamaktır. Yani sıcak para olarak da adlandırılan yabancı portföy yatırımını çekmektir.
7) Kısa vadeli yabancı sermayenin, yani sıcak paranın Türkiye'de genelde kamu kağıtları ve BİST'te işlem gören pay senetleri gibi likidite oranı yüksek varlıklara yatırım yaptıklarını biliyoruz.
8) Sıcak paranın Türkiye'de yatırım yapması için kamu kağıtlarının getiri (faiz) oranının, enflasyon oranının üzerinde, yani pozitif reel faiz olması gerekir. Bunun altındaki bir faiz oranı sıcak parayı cezbetmez.
9) Döviz rezervlerini güçlendirecek kadar sıcak paranın Türkiye'ye gelmesi için yüksek faiz yeterli değildir. Ayrıca, sıcak paranın, getirisiyle birlikte yurt dışına çıkacağı zaman, talep edeceği dövizin sağlanacağının garanti altına alınması gerekir.
"İŞTE IMF BU NOKTADA DEVREYE GİRMEKTEDİR"
10) İşte IMF bu noktada devreye girmektedir. IMF Türkiye ile yapılacak stand-by düzenlemeleri ile bu garantiyi sıcak para adına yapmaktadır. IMF ile yapılan stand-by düzenlemelerinin vazgeçilmez maddelerinden bir tanesi uluslararası rezervlerle ilgilidir.
11)Taraf ülke güçlü döviz rezervlerini oluşturmak ve bu döviz rezervlerini korumak zorundadır. IMF ile stand-by düzenlemesi yapılmadığı sürece portföy yatırımcısı Türkiye'ye gelmez. IMF ile yapılan stand-by düzenlemesi, yabancı portföy yatırımcıları için adeta işaret fişeği gibidir.
12) Faizler yükseltildikten sonra ve IMF ile stand-by düzenlemesi yapıldıktan sonra sıcak para Türkiye'ye gelmeye başlar. IMF ile yapılan anlaşma gereğince TCMB, gelen sıcak para dövizlerinin cari açığı aşan kısmını, döviz rezervlerini güçlendirmek için satın alır.
13) Türkiye'nin brüt dış borç stoku, portföy yatırımı için gelen sıcak para ve Türkiye'de elde ettiği getirisi toplamı kadar dolaylı olarak artmış olur.
14) Bir ekonomik program üzerine anlaştıktan sonra IMF, Türkiye'ye büyük miktarda kredi de sağlayabilir. IMF tarafından verilen bu borç da Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin güçlendirilmesinde kullanılır.
15) Nispeten daha düşük faizli (%6 civarında) ve daha uzun vadeli olarak verilen bu kredi işlemi, Hazine'nin yüksek faizli dış borcunun, daha düşük faizli kredi ile iyileştirilmesi gerekçesiyle kamuoyu ile paylaşılır.
16) Bunun yanında, yabancı portföy yatırımının Türkiye'ye gelişinden önce çok büyük ihtimalle TL'ye değer kaybettirecek şekilde döviz kuru önce yükseltilecek, sıcak paranın(dövizin) yüksek kurdan TL'ye dönüşü sağlanacak,
17) sonra Merkez Bankası ihale yöntemiyle döviz (dolar) satın almaya başlayınca, TL tedrici olarak değer kazanacak. Sıcak para, Türkiye'de elde ettiği getiri ile birlikte nispeten düşük kurdan ve daha büyük miktar dolar elde edecek şekilde yurt dışına, geldiği ülkeye dönecek.
"İŞTE BU NOKTADA 6'LI MASA HEM AVRUPA'DAN VE HEM DE ABD'DEN KOCAMAN BİR AFERİN ALACAKTIR"
18) İşte bu noktada 6'lı masa hem Avrupa'dan ve hem de ABD'den kocaman bir AFERİN alacaktır. Türkiye'ye yönelik kısa vadeli sermaye hareketleri (sıcak para girişi), TL'nin değerlenmesine, hatta bir noktadan sonra aşırı değerlenmesine neden olur.
19)Aşırı değerli TL, dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açığı büyütür. TL cinsinden ucuzlayan ithal mallara olan talep artar, ucuz ithal malları ile rekabet edemeyen yerli üreticiler üretimlerini azaltmaya ve/veya durdurmaya başlar, hatta en azından bir kısmı ithalatçı olur
20) Ülkenin cari açığının (döviz açığı) büyümesi sıcak paranın çıkışını hızlandırır. Dövize talep artar, TL değer kaybeder, doların fiyatı yükselir, bu da fiyat geçişkenliği yoluyla enflasyon oranını yükseltir.
21) Türkiye'de enflasyon başta olmak üzere makro yapısal değişkenlerdeki bozulmaların temel nedeni DIŞ AÇIKTIR. Bir sonraki adımda sıcak para çıkışını durdurmak ve yeni girişleri sağlamak için faiz oranları önemli oranda tekrar yükseltilir. Ve bu döngü bu şekilde devam eder.
22) Sonuçta, Ülke'nin kaynakları yurtdışına transfer edilir, ekonominin dış borcu artar, yurt içindeki üretim ve istihdam imkanları daralır. Fiyatlar genel seviyesi dahil ekonomik göstergelerin değişiminde aşırı oynaklık oluşur.
"TÜRKİYE IMF İLİŞKİLER NEDENİYLE ÇOK BÜYÜK EKONOMİK BEDELLER ÖDEMEK ZORUNDA KALMIŞTIR"
23) Bütün bu uygulamalar ve döngü geçmişte bire bir aynen yaşanmıştır ve Türkiye IMF ilişkiler nedeniyle çok büyük ekonomik bedeller ödemek zorunda kalmıştır. Tabii IMF ile ilişkilerin bir de siyasi boyutu bulunmaktadır. Bu bölümü daha sonra değerlendireceğiz.
24) 6'lı masanın mutabakat metninde tanımlanan ekonomik programı, IMF ile stand-by düzenlemesini içermektedir. Uygulayacakları ekonomik modelin merkezinde IMF bulunmaktadır.
25) Muhtemel siyasi tepkiler nedeniyle mutabakat metninde açıkça yazılmamış olsa da 6'lı masanın hedef ve vaatleriyle uyumlu ekonomik program, IMF tarafından önerilen şablon ekonomik program ile örtüşmektedir.
"KILIÇDAROĞLU SON ZAMANLARDA IMF İLE OLUŞTURACAKLARI İLİŞKİNİN ALTYAPISINI HAZIRLAMAKTADIR"
26) Esasında Kemal Kılıçdaroğlu son zamanlarda dış borçlanma ve dış kaynak sağlanmasıyla ilgili cümleler kurarak IMF ile oluşturacakları ilişkinin altyapısını hazırlamaktadır.
27)Hem İngiltere ziyaretindeki 'temiz kredi' bulacağına ilişkin sözleri ve hem de depremin tahribatının ortadan kaldırılması ve özellikle depremzede konutlarının finansmanı için yurt dışındaki kuruluşlardan kredi kullanabileceklerine ilişkin açıklamaları bu hazırlığa yöneliktir.
28) Uluslararası finans sisteminin bir işleyiş mekanizması bulunmaktadır. İngiltere veya başka herhangi bir ülkedeki yatırım fonları, herhangi bir devlete doğrudan kredi sağlamaz.
29) Finansal akış kısa vadeli sermaye hareketi (sıcak para veya portföy yatırımı olarak da adlandırılmaktadır.) formatında gerçekleştirilir. Finans sisteminin diğer ayağı ise IMF ile stand-by düzenlemesi ve IMF tarafından önerilen ekonomik programın hayata geçirilmesidir.
"IMF İLE YAPILAN STAND-BY DÜZENLEMELERİNDE IMF TARAF ÜLKEDEN İKİ ÖNEMLİ TALEPTE BULUNUR"
30) Türkiye ekonomisine gelen sıcak para (portföy yatırımı), dilediği zaman nemasıyla birlikte yurt dışına çıkışının garanti altına alınmasını ister. Bu garanti IMF tarafından sağlanmaktadır. IMF ile yapılan stand-by düzenlemelerinde IMF taraf ülkeden iki önemli talepte bulunur.
31) Birinci talep merkez bankasının güçlü döviz rezervine sahip olması ve ikinci talep de bütçenin tatmin edici oranda faiz dışı fazla vermesidir.
32) Birinci talep, sıcak paranın nemasıyla birlikte yurt dışına çıkmak istemesi halinde talep edeceği döviz ihtiyacının karşılanması, ikincisi ise devlet tahvili ve iç borçlanma senetlerine yatırım yapan sıcak paraya bütçeden ödenecek faizin garanti altına alınması içindir.
33) 1994 yılından itibaren yapılan stand-by düzenlemelerinde IMF bu taleplerin yerine getirilmesinde ısrarcı olmuştur. Elbette IMF destekli programlarda bu iki talep bu şekilde sunulmaz
34) Birinci talep TL'nin yabancı paralar karşısında değerinin korunması ve döviz piyasasındaki oynaklığın azaltılması, diğer talep ise mali disiplinin sağlanması gerekçe gösterilerek kamuoyuna sunulmaktadır.
"KILIÇDAROĞLU ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE IMF İLE STAND-BY DÜZENLEMESİ YAPACAKLARINI İTİRAF ETMEKTEDİR"
35) Kemal Kılıçdaroğlu'nun İngiltere'den 'temiz para' bulacaklarıyla ilgili açıklaması, sıcak paraya dayalı bir dış finansman politikası uygulayacaklarını,
36)deprem konutları için yurt dışındaki kuruluşlardan kredi temin edecekleriyle ilgili açıklaması da IMF ile stand-by düzenlemesi yapacaklarını teyit etmektedir.
37) Kısa vadeli sermaye hareketleri (sıcak para) üzerine kurulu döviz piyasası dengelenme sisteminin, başta enflasyon olmak üzere makro yapısal değişkenler ve para piyasaları üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi sonraya bırakarak,
38)deprem konutlarının finansmanı için Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'pek çok kuruluştan düşündüğümüzden çok daha uygun fiyata koşullarda kredi alabiliriz' şeklindeki açıklamasının finansal ekonomi açısından ne anlama geldiğini ortaya koymaya çalışalım.
39) Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu açıklaması, 6'lı masanın mutabakat metninde yer alan ekonomik program ile uyumludur. Kılıçdaroğlu çok açık bir şekilde IMF ile stand-by düzenlemesi yapacaklarını itiraf etmektedir.
40) 650.000 adet deprem konutunun inşası için gereken finansman ihtiyacı IMF dışındaki uluslararası finans kuruluşları (Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası v.b) tarafından karşılanamaz. Bu büyüklükteki kredi sadece IMF tarafından sağlanabilir.
"EKONOMİ YÖNETİMİ FİİLEN IMF TARAFINDAN GÖNDERİLEN UZMANLARA DEVREDİLECEK.
41) IMF'in, 20. Stand-by düzenlemesi çerçevesinde Türkiye'ye 50 milyar dolar kredi kolaylığında bulunduğunu varsayalım. IMF'den kullanılan kredinin faiz oranı yaklaşık % 6 civarında olacaktır. Yani her yıl Türkiye bu kredi için IMF'ye 3 milyar dolar faiz ödemesi yapacaktır.
42) Ayrıca, ekonomi yönetimi fiilen IMF tarafından gönderilen uzmanlara devredilecek, ekonomiyle ilgili en sıradan kararlar dahi IMF'in uzmanlarının onayı olmadan uygulanamaz hale gelecektir. 6'lı masanın ekonomi yöneticileri ise 'otomatik pilot' konumuna geçeceklerdir.
43) Eğer 50 milyar dolarlık kredinin 24 milyar dolarlık kısmı deprem konutları için kullanılacaksa, bu dövizin Merkez Bankası'na satılarak TL'ye dönüştürülmesi gerekir. Kalan 26 milyar dolar ise Hazine'nin Merkez Bankası nezdindeki hesaplarda tutulur ve izlenir.
44) Her iki durumda da kullanılan kredinin tamamı Merkez Bankası döviz rezervlerine ilave edilir. 24 milyar doların Merkez Bankası tarafından satın alınması parasal tabanda genişlemeye yol açar.
45) Eğer sterilize edilmez ise, genişleyen para arzı enflasyon ve buna bağlı olarak döviz piyasası üzerinde baskı oluşturabilir.
46) Eğer sterilize edilir ve parasal tabandaki genişleme, IMF'nin de talebi çerçevesinde açık piyasa işlemleri ile ortadan kaldırılırsa Merkez Bankası çok büyük tutarlarda faiz ödemek zorunda kalır.
47) Merkez Bankası tarafından yapılacak yüksek oranlı (2023 için minimum % 41) faiz ödemesi de parasal tabanda ilave genişlemenin önünü açar.
48) İlave sterilizasyon hem Merkez Bankası'na yeni mali yükler getirir ve hem de para piyasasında arz eksikliği nedeniyle faiz oranlarının yükselmesine neden olur.
49) Bu da hem finansal ve hem de reel sektör ve ekonominin tamamı için çok büyük maliyetlerin oluşması ve gelirlerin azalması anlamına gelmektedir.
50) Halbuki bu kadar büyük maliyet ve riske girmeden, yurtdışına çok büyük kaynak aktarmadan 650.000 konutun finansmanı için ihtiyaç duyulan kredi iç piyasadan sağlanabilir.
"DEPREM KONUTLARINDA İTHAL GİRDİ ORANI ÇOK DÜŞÜKTÜR, NEREDEYSE SIFIRA YAKINDIR"
51) Esasında burada tartışılan konu depremin finansmanı için 'ilave kaynak' temin edilmesi olmayıp, ilave kaynağın (kredinin) yurtiçinden mi yoksa yurtdışından mı sağlanması meselesidir.
52) Eğer, TOKİ tarafından inşa edilecek deprem konutlarında önemli oranda ithal girdi kullanılmış olsaydı, ilave ithalatın finansmanı için dış kredi kullanılması bir mecburiyet olarak ortaya çıkabilirdi.
53) Deprem konutlarında ithal girdi oranı çok düşüktür, neredeyse sıfıra yakındır. Bu nedenle döviz kredisi kullanımını gerektiren bir tablo bulunmamaktadır.
54) Hatta, dış kredi kullanılması halinde, kredi sağlayanlar, deprem konutlarında yüksek oranda ithal girdi kullanımını gerektiren şartları ustalıkla dikte ettirebilmekte, bu da ithalatta ve yurt dışına döviz transferinde gereksiz artışlara yol açabilmektedir.
"HATTA DIŞ KREDİYİ SAĞLAYANLAR, DEPREM KONUTLARININ TOKİ TARAFINDAN DEĞİL KENDİ…"
55) Hatta dış krediyi sağlayanlar, deprem konutlarının TOKİ tarafından değil kendi önerecekleri müteahhitler eliyle yapılmasını isteyebileceklerdir. Böyle bir durumda hem maliyetlerin yükseleceği, hem inşa süresinin uzayacağı ve hem de cari açık rakamının büyüyeceği açıktır.
56) Deprem konutlarının finansmanı için ihtiyaç duyulan kaynak TL cinsi bir kaynaktır. Döviz kredisi kullanılsa dahi yukarıda da belirtildiği gibi TL'ye dönüştürülerek ödeme aracı olarak kullanılacaktır. Eğer sonuçta, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hükümranlık haklarını,
57)satın alma gücü ve bir değere dönüştüren ulusal paranın parasal fonksiyonlarının kullanılması gerekiyorsa, deprem konutları için dış kredi kullanarak yurt dışına her yıl en 3 milyar dolar kaynak aktarmanın bir anlamı bulunmamaktadır.
"BÖYLE BİR KREDİ KULLANIMININ GÜNDEME GETİRECEĞİ AĞIR SİYASİ VE EKONOMİK FATURAYI DA UNUTMAMAK GEREKİR"
58) Ayrıca, böyle bir kredi kullanımının gündeme getireceği ağır siyasi ve ekonomik faturayı da unutmamak gerekir. Halbuki depremzedelerin konutlarının inşası için gereken kredi ihtiyacı iç piyasadan rahatlıkla temin edilebilir. Hükümet de şu anda böyle yapıyor zaten.
59) Negatif reel faiz politikasının avantajlarını sonuna kadar kullanarak, bütçe imkanlarını aşan finansman ihtiyacını Türkiye Para Piyasası'ndan karşılıyor. Böyle bir finansman modelinde parasal tabanda genişlemenin olması son derece doğaldır.
60) Ancak, parasal büyüklüklerdeki artış, fiziki mal ve hizmetin üretiminde (konut yapımı) kullanıldığı ve arz artışı sağladığı için enflasyonist bir baskı oluşturmaz. Nihayetinde reel akımlar ile parasal akımlar arasındaki denge bozulmamış olacaktır.
61) Yurt dışına da herhangi bir kaynak aktarımı yapılmayacaktır. Parasal genişleme nedeniyle hane halkının eline geçen para Kur Korumalı Mevduat Sistemi nedeniyle dövize yönelmez.
62) TOKİ'nin konut üretiminde kullandığı girdilerin tamamına yakını yerli kaynaklı olduğu için ithalat üzerinden ilave bir döviz talebi de oluşturmaz.
6'LI MASANIN EKONOMİK PROGRAMINA GÖRE DIŞ KAYNAK KULLANMAK ZORUNDA KALACAKLAR
63) 6'lı masanın ekonomik programı, yüksek faiz (pozitif reel faiz) ve parasal sıkılaştırma üzerine oturduğu için iç piyasadan kaynak oluşturmakta zorlanmakta, dış kaynak kullanmak zorunda kalmaktadır.
64) Dış kaynak kullanımı, ekonominin brüt dış borcunu artırmanın yanında her yıl en az 3 milyar dolar tutarındaki kaynağın ( faiz olarak) yurtdışına transfer edilmesine, dış kaynak kullanılarak inşa edilecek depremzede konutlarının TOKİ'den alınıp ++
"KÜRESEL FİNANSAL SALDIRILARA RAĞMEN…"
65)++belirli sermaye gruplarına verilecek olması nedeniyle maliyetlerinin yükselmesine, konutların inşa edilmesinde ithal girdi kullanımına bağlı olarak döviz giderlerinin artmasına ve konutların inşa süresinin uzamasına neden olacaktır.
66) Bugün Hükümet'in deprem konutlarının inşası ve diğer harcamalar için kaynak oluşturma konusunda bir problemi bulunmamaktadır.
67) Son 5 yılda meydana gelen jeopolitik risklerdeki artış, enerji başta olmak üzere tüm küresel mal piyasalarında yaşanan fiyat şokları, Türkiye'yi hedef alan ve siyasi sonuçlar elde etmeyi amaçlayan küresel finansal saldırılara rağmen
68)Hükümet'in uyguladığı ekonomik politika, ekonominin ihtiyaç duyduğu kaynağı zorlanmadan üretmiştir ve üretmeye devam etmektedir.
69) Düşük faiz (negatif reel faiz) politikasının yatırımları tahrik etmesiyle ortaya çıkan üretim ve istihdam artışı bütçe gelirlerini artırmış ve mali disiplin bozulmamıştır.
"ÖZETLEMEK GEREKİRSE, 6'LI MASANIN EKONOMİ PROGRAMI…"
70) Negatif reel faiz aynı zamanda, bütçeye aşırı yük getirmeden Hazine'nin iç piyasadan borçlanmasının önünü açmıştır. Özetlemek gerekirse, 6'lı masanın ekonomik programı, a) IMF ile güçlü bir stand-by düzenlemesini,
71) b) Faizlerin yükseltilmesini ve enflasyon oranının en az bir puan üzerine çıkartılmasını, c) IMF'den yüklü miktarda dış kredi kullanılmasını, karşılığında her yıl en az 3 milyar dolar faiz ödenmesini, ekonomi yönetiminin fiilen IMF'nin uzmanlarına devredilmesini,
72) d) Depremzede konutlarının bu kredi ile inşa edilmesini, e) Deprem konutları yapım işinin, TOKİ devre dışı bırakılarak,krediyi sağlayan IMF'in yönlendireceği şirketler tarafından yapılmasını, buna bağlı olarak depremzede konutlarının maliyetlerinin önemli oranda yükselmesini,
73) f) TOKİ tarafından tamamen yerli girdi kullanılarak inşa edilen konutlarda ithal girdi kullanımının yaygınlaşmasını, döviz giderlerinin artmasını, deprem konutlarının yapım sürelerinin uzamasını, öngörmektedir.
"6'LI MASAYI OLUŞTURAN PARTİLERİN EKONOMİ KURMAYLARININ CEVAPLANDIRMA YÖNTEMLERİNİ GARİPSEDİĞİMİ PAYLAŞMAK İSTİYORUM"
74) 6'lı masanın ekonomik programına yönelik değerlendirmelerimizle ilgili olarak, 6'lı masayı oluşturan partilerin ekonomi kurmaylarının cevaplandırma yöntemlerini garipsediğimi paylaşmak istiyorum. Bizim yapmaya çalıştığımız analiz tamamen bilimsel düzlemde ve objektiftir.
75) Bu değerlendirmelere verilecek olan cevaplarında aynı ya da benzer formatta olması, tartışmaların kalitesini artıracak ve aynı zamanda vatandaşın anlamasını kolaylaştıracaktır.
76) 6'lı masanın ekonomik programının pozitif reel faiz uygulanmasını öngördüğüne ilişkin iddiamızı gerekçeleriyle birlikte ortaya koyarken buna verilecek cevabın, '2 yıl sonra enflasyon tek haneli rakama indirilecektir.' gibi afaki ve içi boş bir söylem olmaması gerekir.
"6'LI MASANIN EKONOMİ KURMAYLARI AŞAĞIDAKİ SORULARIN CEVAPLARINI NET BİR ŞEKİLDE ORTAYA KOYMALIDIRLAR" İŞTE O SORULAR:
77) 2 yıl sonraki enflasyon hedefiyle uyumlu makro ekonomik yapısallardaki değişim projeksiyonun varlığının olup-olmadığının belirlenmesi için 6'lı masanın ekonomi kurmayları aşağıdaki soruların cevaplarını net bir şekilde ortaya koymalıdırlar:
78) 1. IMF ile stand-by düzenlemesi yapılacak mı? 2. Faiz oranları artırılacak mı, artırılacaksa hangi oranda artırılacaktır? Faiz oranları 2 yıl sonuna kadar nasıl bir trend izleyecektir? 3. Tahmini parasal büyüklükler nasıl bir trend izleyecektir?
79) 4. Tahmini olarak dolar kurunun fiyatı ne olacaktır ve 2 yıl boyunca nasıl bir trend izleyecektir ('döviz kurunun seviyesi ile ilgili olarak bir hedefimiz bulunmamaktır' gibi kaçamak bir cevap kabul edilmeyecektir.)?
80) 5. Bu dönemde bütçe dengesi ve bütçe harcama kalemlerinin bütçe büyüklüğü içindeki oranları nasıl oluşacaktır? 6. 2 yıl boyunca, a) enflasyon oranındaki aylık değişimler,
81) b) çeyrek dönemlik büyüme oranları, c) çeyrek dönemler itibariyle istihdam rakamları ne olacaktır? d) Türkiye'nin brüt dış borcu ne kadar artacaktır (veya azalacaktır)? e) Dış ticaret açığı ve cari açık nasıl bir seyir izleyecektir?
82) 6'lı masanın ekonomi kurmaylarının '2 yıl sonra enflasyonu tek haneli rakama düşüreceğiz' şeklindeki vaatlerinin anlamlı olabilmesi için yukarıdaki sorularda tanımlanan içeriklerin projeksiyonu ile makro ekonomik yapısalların matematiksel eşitlikleri arasında uyum gerekir.
83) Aksi halde bu iddia sadece totolojiden ibaret olur. Bekliyoruz.