Endişeyle, soru işaretleriyle gittiği doktor muayenesinde bir kadına "Kansersiniz" dendiği anda başlıyor her şey. Hayat o an duruyor ama akmaya başladığı dakikadan itibaren eski hayatla aynı olmuyor asla. O güne kadar birlikte çıkılan evlilik yolunda karı kocanın başına gelebilecek her olayı atlatmış çiftler yeni bir sınavın eşiğine geliyor. Bu kez aşılması gereken sınav bir hayli zor. Uzun bir iyileşme dönemi, yerlere inen bir moral, ölüm korkusu kol kola verip bir ailenin üzerine çöküyor. Bu noktada kadın ve erkek davranışları belirgin bir fark gösteriyor. Her ne kadar genelleme yapmak doğru olmasa da işin en net ifadesi şu; kadın kocası kanser olduğunda sonuna kadar yanında oluyor da, erkek o kadar gönüllü olamıyor! Buna dair yapılmış araştırmalar da erkeğin karısı kanser olduğunda 'kaçabileceğini' gösteriyor. Mesela Amerika'da 2001-2006 yılları arasındaki beş yıl boyunca gözetim altında tutulan 515 beyin tümörlü hastanın boşanma oranları incelendiğinde, özellikle kadınların hastalanması evliliğin geleceği açısından çok daha ciddi bir risk unsuru. Erkeklerin kansere yakalanması halinde boşanma oranı sadece yüzde üçken, kadının hastalanması durumunda bu oran yüzde 21'e yükseliyor. Genç çiftlerin bu zorlu durumun üstesinden gelip birlikteliklerini koruyabilme oranları, uzun zamandır evli olanlara göre çok daha zor. Son olarak moda tasarımcısı Bahar Korçan benzer bir boşanmayla gündeme geldi. Haziran ayının ilk haftasında boşanan Korçan, meme kanserine yakalandıktan sonraki süreçte eşinin davranışlarına dair kısa kısa açıklamalarda bulunmuştu. Kanser teşhisi 2016 Mart ayında konan Korçan, aşk ve sevgi üzerine kurulu bir ilişkileri olduğunu ama bazı şeylerin hastalıkla değiştiğini anlatıyor; "20 yıldır birlikteydik. Hastalık teşhisini takip eden ilk üç ay benimleydi. Ondan sonra yavaş yavaş uzaklaşmaya, benim yanımda olmamaya başladı. Kemoterapi seanslarıma gelmiyordu.Yok olmalar başladı ve yok olduğu süreler uzadı. Ondaki bu değişiklikler beni etkilemeye başladı ve ben de bir seçim yapmak zorunda kaldım. Ya hayatta kalacaktım ya da onunla uğraşmaya çalışacakım. Ya o gidecekti ya ben iyileşecektim. Kendi hayatımı seçtim. 2017 Mayıs ayında ikinci kez ameliyat oldum. Haber bile vermedik. Böyle büyük hastalıklarda sevgi iyileştiriyor. O sevgi de olmayınca Allah da bir güç verdi. Tabii ki isterdim eşimin de bu süreçte benimle olmasını. Ama olmadı. Bir sürü ders aldım bu süreçte. Benim gibi benzer şeyler yaşayan çok kadın olduğunu biliyorum. Ama erkek tarafına da bakmak onlarla da empati kurmak lazım. Kaldıramıyorlar bu durumu. Ciddi rehabilitasyon programları lazım belki de erkekler için." Korçan, kendi ayakları üzerinde duran ve eşinin bu davranışı karşısında ona tepkisini gösterebilecek bir kadın. Türkiye'nin dört bir yanında bu tepkiyi gösteremeyen, bir yandan kanserle mücadele ederken diğer yandan öfkesini içine haykıran yüzlerce kadın var. Biz iki ayrı şehirden, iki ayrı hikayeye tanık olduk. İsimlerini vermek istemeyen bu kadınların hikayeleri çok çarpıcı...
Önce yıkıldı, ağladı. Sonra kaçtı...
ÖNCE YIKILDI, AĞLADI. SONRA KAÇTI...?
A.S. (Meme kanseri hastası)
- Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturarak başlayalım. Ben isminizi, yaşadığınız yeri biliyorum ama bunu gazetede yazmamızı istemediniz. Neden?
- Kendime kızıyorum bu konuda.
Suçlu olan ben değilim. İsmimi
neden vermiyorum diye düşünüyorum.
Oysa size anlatacaklarımı, bana
yaptıklarını haykırmak istiyorum.
Ama bunu görüp, okuyup, öfkelenip,
beni kapının önüne koyabilir.
Çünkü boşandık ama ortak evimizde
oturuyorum. Biz kadınlar ne kadar
zor durumdayız! Tecavüze uğrarız,
kendimizi saklarız, kanser olup kötü
muamele görürüz, kendimizi saklarız,
dayak yeriz kendimizi saklarız.
- Hastalığınızın teşhisi ne zaman kondu? O zamana kadar nasıl bir aileydiniz?
- 2012 yılının başlarında, ben
38 yaşımdayken kondu teşhis. O
zamanlar 25 yıllık evliydik. Ben
hastalandığımda iki çocuğum da
üniversitede okuyordu. Sıradan
bir Türk ailesiydik. Ben kocasını
evde bekleyen bir evhanımıydım;
yemek yapan, evin her tür ihtiyacını
karşılayan, kocasının sıkıntılarında
yanında olan bir kadındım. Eşim üç
yıl cezaevinde kalmıştı, o dönem
hem çocuklara, hem eşime baktım
çalışıp... Türk kadınıydım işte, zorluklar
karşınsında şikayet etmeyen
biri. Eşimin zor zamanlarında hep
yanındaydım.
- Size kanser teşhisi konunca eşinizin tepkisi ne oldu?
- Çok büyük bir tepki verdi. Yıkıldı.
İlk tanı konduğunda ağlama
krizine girdi, yemek yiyemedi. O
dönem onu teselli etmeye çalıştım,
benim yapım farklıdır, bu Allah'tan
geldi ve yapacak bir şey yok, çözüme
odaklanmak gerekir diye düşünürüm.
Onu böyle teselli ettim. Ona
dedim ki; "Ölürüm ya da kalırım
bunu Rabbim bilir, bu hastalık benim
değil senin imtihanın!" Tam bir
tevekkül halindeydim ben. Zaman
zaman "Eğer benim neden olduğumu
düşünüyorsam ayrılalım, sıkıntı
veriyorsam ayrılalım" demeye başladı.
Sen ölürsen ben ne yaparım,
sana bir şey olursa bana ne olacak
deyip dururdu. Anlayamazdım o
zaman niye böyle dediğini. Sonra
taşlar yerine oturdu. Ne halin varsa
gör, orada hastalıkla uğraşan benim
kendi derdine düşen sen!
- İlk şoku atlattıktan sonra, tedavi sürecinde ne kadar yanınızdaydı?
- Çok uzun süre yanımda değildi.
İlk ameliyatım ve kemoterapimde
yanımdaydı. Şöyle bir durum var,
hastalar böyle bir süreçte yanlarında
sorun çıkaran, ortalığı karıştıran
insanları istemez. Benim kocam
sürekli hastanede sorun çıkarıyordu.
Zehri alan benim, ona ne oluyor ki!
Evde ilgileniyordu ilk zamanlar. Tedavi
sürecim uzadıkça onun da sabrı
bitti galiba. Kanseri atlatamadım
bir türlü... O sırada beni anlaşmalı
biçimde ayrılmaya yöneltti. Maddi
anlamda sıkıntılarımız vardı ve sosyal
hizmetlerden yardım alalım diye
anlaşmalı boşanmaya ikna etti beni.
Boşandık. Ama sonra gitti bir başkasıyla
evlendi.
- Nasıl yani?
- Ya bu süreçte bunları hesapladı
mı emin olamıyorum. Bu kadar kötü
düşünmüş olamaz. Ama bilmiyorum
ki, insanları da tanıyamıyorum.
Ayrıldığımızı kimse duymamıştı.
Boşandıktan bir süre sonra, "Benim
evlenmem lazım" demeye başlamıştı.
Hayırdır diyordum, cinsel anlamda
birlikte olamayışımızı bahane
ediyordu. Ama iyileşeceğim ya da
öleceğim. İki sonuçtan birini bekleyebilirsin...
Bekleyemedi. Evlendi.
Üç yıl cezaevinde kalmış bir adam
bu. Ben onu bekledim. "Sen kanser
hastasısın ölüp gideceksin, ben de
mi seninle öleyim?" dedi. Çok kırıldım.
Ölme, sen yaşa! Eğlenerek yaşayacaksan,
buyur yaşa... Bu cümleyi
hiç unutamıyorum...
BİR DE DAYAK YEDİM
- Erkekler neden bu süreci aşamıyor?
- Erkeklerde kaybetme korkusu
var, direkt boşalan yeri doldurmak
istiyorlar. Boşluk ve yas süreci
olmasın istiyorlar. Erkek için bilinçaltında
meme demek yuva demek.
Önce annelerinin memesi, sonra
eşlerinin... Onlar gidince, erkekler
de gidiyor. Ama tüm erkekler böyle
değil, eşinin gözünün içine bakan
da var... Ama kemoterapinin ertesi
günü kapıya konan kadın da var.
- Şu anda durum nasıl?
- Anlaşmalı ayrıldığımız için
ben hiçbir şey almadım ama ortak
evimizde oturuyorum. Evlendikten
hemen sonra beni evden çıkarmak
için süre verdi. Sonra o süreyi
uzattı. Şimdi evde oturmama ses
etmiyor. Vicdanı rahat değil galiba...
Burada oturmak zorundayım,
gelirim yok çünkü... Hastanede hastalığımı
düşünemedim. Kemoterapiyi
alırken, iyileşecek miyim diye
düşünme fırsatım olmadı, eşimi
düşünüyordum.
- Evliliği devam ediyor mu?
- Evet. Suriyeli bir kadınla evli,
resmi nikahı hemen kıydı. Bu beni
çok üzdü. Benim olan bir şeyi alıp,
birine vermiş gibi hissettim. O evlendikten
sonra çok zor süreçler yaşadım.
Bana tedavi parası vermezken,
yeni eşine hediyeler alıyordu.
Bunu söylediğimde kemoterapili
halimle bir de dayak yedim. Bunları
hiç unutamıyorum. Başımın çaresine
bakacağım dediğimde, "Seni
kim ne yapsın bu halinle?" diyerek
hareket ediyordu. Bu erkeklere ne
oluyor, hayırdır? Allah'la senetlerimi
var, hiç ölmeyecekler mi? Sonra
biraz kendimi iyi hissedip, dışarı
çıktığımda giydiğime, ettiğime karışmak
istedi, "Beni kim ne yapsın,
memem de yok!" dediğimde sinirlendi.
Ölmedim diye mi bunlar,
ölmediğim için üzgünüm...
Bana her akşam "Neden gebermedin?" diyor
C.Ö. (Meme kanseri hastası)
BANA HER AKŞAM "NEDEN GEBERMEDİN?" DİYOR
"51 yaşımdayım. 31 yıllık evliyim. Hâlâ evliyim. Dört yıl önce kanser teşhisi kondu bana. Evliliğim normal bir düzendeydi, ilk 10 yılı güzel sonra sıradan ama ihanet yoktu, hakaret yoktu... Maddi durumu iyi insanlar değiliz biz. Kemoterapiye giderdim, ilkine gelse sonrasına gelmezdi. Geldiğinde "Ne zaman bitecek?" diye beni sıkıştırırdı. Bir dolmuş parası sıkıştırırdı elime gönderirdi kemoterapiye. Acile gittiğimde, hastalığım süresince ya yalnızdım, ya komşularım yardımcı olurdu. Tedaviden gelirdim, "Nasıl geçti?" diye sormazdı. Karım hasta, yarın öbür gün ölebilir diye bir anlayış yok onda. "Neden gebermedin?" diyor bana. Tüm komşularım şahit bunlara. Hâlâ "Ne yaparsan yap, defol git, öl de kurtulayım" diyor... Ayrılamıyorum da. Sosyal güvencem yok. O olmazsa yiyecek ekmeğim yok. Bunlara katlanmak zorundayım. Tedavim hâlâ devam ediyor. İhanet falan bunların yanında hafif kalıyor. Ben her şeyi gözümle görerek yaşadım. Geberdiğim gün evlenir, eminim. Aynı evde kalmak zorundayım. Dört yıldır hastalığımdan bu kadar çekmedim. Boşanamıyorum! Ailemden kimse de sahip çıkmaz bana, herkesin kendi hayatı var. Tüm laflarını çekmek zorundayım, hiçbir şeyim yok. İnanır mısınız en sonunda psikiyatra gitmeye başladım. O kadar öfkeliyim ki, öldürmek bile aklımdan geçti. Oysa bu hastalığa yakalanmadan önce ona dair çok sıkıntılar çektim, çok fakirlik yaşadım. Bir ekmek alacak paramız olmadığı zamanlar vardı. Sesimi çıkarmadım, yuvam dedim sahip çıktım. Şimdi hasta olunca kenara itildim... Bazen ben tedaviye giderken bile para vermez bana, komşulardan alırım."
EŞİNİ SEVDİĞİ HALDE KAÇANLAR VAR
Arzu Karataş (Pembe İzler Derneği Başkanı)
- Bir kadın kanser olduğunu öğrendiği andan itibaren çok farklı bir psikolojik süreç içine giriyor. Bu süreçte sizin gözleminiz ne, eşlerin yaklaşımı nasıl oluyor?
- Kanser olduğunu öğrendiğinde insani tepkiler, kişiden kişiye göre değişse de ancak çoğu zaman görünmez bir duvara çarpmak gibi oluyor. Yola devam etmek için yanınızda olduğunu bildiğiniz sevdiklerinize sığınıyorsunuz. Onların davranışları, desteği size güç veriyor. Genelleme yapamayız ancak kimi deneyimlerime göre eğer erkek kanser olmuşsa, eşlerin büyük bir kısmı hemen her zaman onun yanında oluyor. Tedavi sürecinin planlanmasından kontrollerine, ilaçlarına kadar her şeyi ile ilgileniyor. Kadının kanser tanısı aldığı durumlarda iş biraz değişebiliyor. Bir grup eş, karısının yanında olup, elini tutuyor, destek oluyor. Ancak başka bir grup da bu tanının ardından uzaklaşmayı, kaçmayı tercih edebiliyor. Zoru görünce 'kaçan' bir grup kocadan bahsetmek mümkün.
- Bir araştırmaya göre boşanma oranları kadın kanser olduğunda yükseliyor. Bunu neye bağlayabiliriz?
- Kanserle mücadele ederken gelen yıpranma mı yoksa o zamana kadar yok sayılan nedenler mi boşanmaya yol açıyor bilemiyorum. Ama şu gerçek ki kadın, ailede birçok kimliği bir arada götürüyor. Çalışıyor, evi çekip çeviriyor, çocuklarına bakıyor, onların dersleriyle ilgileniyor, eşine yardımcı oluyor, yani ailenin sosyal hayatını düzenliyor. Böylesi bir tabloda, kanser gibi genellikle zorlu bir sürece girildiğinde, kadın bu rollerini yerine getiremiyor çok doğal olarak ve desteğe ihtiyaç duyuyor. Hem kadının ihtiyaç duyduğu bu destek hem de ailedeki aksayan işler, evlilik birliğinin baltalanmasına yol açabiliyor. Sanırım bu durum da boşanmayla sonuçlanıyor. - Böyle bir süreçte eş desteği ne kadar önemli? - Çok, çok, çok... Birlikte bir ömrü paylaşma niyetiyle yola çıktığınız kişinin elinizi bırakmaması, "Evet benim başıma bir şey geldi ama ben bunun üstesinden gelebilirim. Her şey yoluna girebilir" duygusunu oluşturuyor. Ki bence yaşamdaki en önemli duygu bu, güven duygusu. Sevebilirsiniz, sevildiğinizi bilirsiniz ancak güven duygunuz yoksa her şey bir anda tuzla buz olabilir. Biliyor musunuz "kaçtı" denilen eşlerin bazıları "Karımı çok seviyorum. Ama onun böyle acı çekmesine dayanamıyorum. Ona nasıl yardımcı olacağımı bilmiyorum" diyebiliyor. Yani baktığınızda seviyor da hakikaten. Kanser olduğunu öğrendiğinde eski eşinin yanına dönen de biliyorum, karısı hastalık tanısı alınca işine gücüne gömülüp başını ofisin dışına çıkarmayanı da. Eşini aldatanlar, biten evlilikler de var... İlişkiler üzerine büyük büyük laflar söyleyip ahkam kesmek istemem ancak şunu söyleyebilirim bu hikayelere bakarak: İnsanların kanser gibi bir hastalık karşısında göstereceği tavrın işaretleri hayatın çeşitli alanlarında da ortaya çıkıyor. Sadece kadınlar bazen bu işaretleri görmeyebiliyor ya da görmek istemiyor.
KADINLAR HEM KANSERLE HEM DE EŞLERİYLE MÜCADELE EDİYORLAR
Seren Öztoprak (Uzman Psikolog)
- Kanser olan kadınların eşleri nasıl etkileniyor bu durumdan? Yeterince eşlerinin yanında olabiliyorlar mı?
- Erkek cephesinden bakıldığında güçlü, evin direği rolünü benimsemiş pek çok erkeğin, büyük bir bocalama süreci yaşadığını biliyoruz. Erkeklerin adeta gardı düşüyor; genellikle çökmüş, kahrolmuş, yeni arayışlar içine girmiş, paniklemiş, ruhsal olarak zayıflamış, dağılmış hale geliyorlar. Eşini kaybetme korkusuyla onu hiç yalnız bırakmayan da var, yüzüne bakmayan da... Ama şu bir gerçek ki, erkek kansere yakalandığında, eşlerin çok büyük bir kısmı adeta kocasının gücüne güç katıyor; eşini ve ayrıca ailesini de sahipleniyor. Eşine olan bağlılıkları bu süreçte daha da artıyor. Bundan sonraki hayat mücadelesinin rotası, ailesini bir arada tutmak oluyor.
- Boşanma, en çok destek ihtiyacı olduğu bu süreçte kadını, daha da olumsuz etkilemiyor mu?
- Elbette etkiliyor. Kadınlar kanser olunca hem kanserle mücadele etmeye çalışıyorlar hem de eşlerinin bocalamalarıyla uğraşıyorlar. Tabii bir de çocukları varsa, onlar için de ayrıca çabalıyor. Açıkçası, bu dönem "saçını süpürge etmek" deyiminin en uç örnekleri yaşanabiliyor.
- Kanser tanısı konulmuş kişilere bir psikolog olarak neler önerirsiniz?
- Evlilikte ve ilişkilerde sürekli her şeyin yolunda gitmeyeceğini, iniş ve çıkışların olacağını biliyoruz. Hasta kendi kaybı ve rahatsızlığıyla ilgili olarak kişisel kaygılar yaşarken eşi de hastanın rahatsızlığıyla ilgili kendi sorumluluk payı ve nasıl davranması gerektiğiyle ilgili endişeler taşıyor olabilir. Çiftler bu sıkıntılı durumdan kaçınmak ve gizlice ıstırap çekmek yerine birbirine vakit ayırmalı ve duygu paylaşımı yapmalı. Karşılıklı endişeleri, düşünceleri ve hislerine, hastalığın kendisini ve sosyal hayatını nasıl değiştirdiğine dair bol bol konuşmalı. Ya da konuşmanın zor geldiği durumlarda bu zorlu süreçte yaşadıklarını yazıya dökmek hem eşlere hem de ilişkideki uyumu korumaya ve sürdürmeye yardımcı olabilir. Kanser tedavisinde tıbbi tedavinin yanında, hasta ve yakınları mutlaka psikolojik destek almalı. Bazı hekimler, duyarlı olanlar hariç, maalesef kanserde psikolojik destek konusunda tıbbi tedavide oldukları kadar hassas değiller. Hâlbuki psikolojik destek hem kanseri biyolojik olarak yenme potansiyelini artırmakta hem de ruhsal ve sosyal dengeyi koruyarak, kişinin kayıplarını en aza indirmektedir.