Türkiye'de ekonomi ve siyasette istikrarsızlığın hakim olduğu 2002 öncesi, krizlerin tetikleyicisi olan bankacılık sektörü, 2002'nin ardından sağlanan istikrar ortamı ile, dünyaya örnek haline geldi. Sektör bir yandan yabancıların ilgi odağı haline gelirken, bir yandan da ülkenin büyümesinin lokomotifliğini üstlendi. Bankacılık sektörü aynı zamanda güçlü yapısı ile, Türkiye'nin küresel krizlerden en az etkilenen ülkeler arasına girmesinde başrolü oynadı.
2002 DÖNÜM NOKTASI
12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesinde, azınlık hükümeti kuran Süleyman Demirel'in tam yetki ile donatarak ekonomi yönetiminin başına getirdiği Turgut Özal'ın hayata geçirdiği, 24 Ocak kararları, Türkiye'nin kapitalistleşme ve liberal ekonomiye geçiş sürecinde bir kırılma noktası olarak çok önemli bir yer tutuyor. 24 Ocak 1980 kararlarıyla ekonominin dışa açılması hedeflenmiş, ülke ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonunu sağlamak adına bu entegrasyonu zorlaştıran ne varsa tasfiye edildi. Askeri darbenin ardından ANAP ile tek başına iktidar olan Turgut Özal dönemi ile birlikte, ekonomide liberalizm yolunda önemli adımlar atıldı. Fakat, daha sonra siyasi istikrarın bozulması ve bitmek bilmeyen koalisyon hükümetleri ile 2002 yılına kadar Türkiye krizlerle mücadele etmek zorunda kaldı. Bu dönem özellikle bankacılık sektörü için bir dönüm noktası oldu. 1985'te 50 olan banka sayısı, 1999'a gelindiğinde 81'e kadar yükseldi. Fakat tarihi 2001 krizinin ardından büyük bir daralmaya giden sektörde oyuncu sayısı 46'ya kadar geriledi.
KRİZE KALKAN OLDU
Buna karşılık, özellikle 2002'den bu yana sağlanan siyasi istikrar, ekonomide gerçekleştirilen yapısal reformlar ve sektöre yönelik önemli düzenlemeler bankacılığı ülkenin lokomotifi haline getirdi. Türkiye ekonomisinin yaşadığı 2001 krizinin en büyük tetikleyicisi olan bankacılık sektörü, tek parti iktidarıyla sağlanan siyasi istikrar ve ekonomideki yapısal reformlarla, büyük dönüşümün öncüsü konumuna geldi. Enflasyon ve faizdeki düşüşle birlikte, Hazine'yi fonlayan yapıdan asli işlevleri olan ekonomiyi destekleme moduna geçen bankacılık sektörü, düzenleyici otoritenin yaptığı regaülasyonlarla, Türkiye'nin tüm dünyayı sarsan 2008 küresel krizinden yara almadan çıkmasında da öncü rol oynadı.
KREDİLER 322 KAT ARTTI
BANKACILIK sektörünün 1985 yılında 15.5 milyar TL olan aktif büyüklüğü, 2017 yılı sonu itibarıyla 3 trilyon 257 milyar liraya ulaştı. Aktiflerde bu dönemde gerçekleşen büyüme tam 210 kat oldu. Fakat en çarpıcı gelişme kredilerde yaşandı. Özellikle 2002 yılından itibaren hızla artmaya başlayan kredi hacmi 1985-2017 yılları arasında 322 kat büyüyerek 6.5 milyar liradan 2 trilyon 98 milyar liraya çıktı. Sektörde 1985-1999 yılları arasında yüzde 384 olan kredi artış hızı, 2002-2017 arasında yüzde 3622 oldu. Bankacılık sektörünün mevduatı ise 1985-2017 arasında 172 kat arttı.
PROJELERE TAM DESTEK
BANKACILIK sektörü, son 4 yıldır başta ulaştırma ve enerji olmak üzere, Türkiye'yi 2023 hedeflerine taşıyacak projelere desteğini ikiye katladı. 2014 yılında 160 milyar lira olan proje kredilerinin hacmi, 2017'de 334 milyar liraya ulaştı. Kredi kullananların alabileceği en fazla riski gösteren toplam taahhüt miktarı ise 435 milyar liraya (106 milyar dolar) çıktı. Proje kredilerinin 156 milyar lirası enerji sektörüne, 65 milyarı altyapıya, 36 milyarı ise gayrimenkul sektörüne kullandırıldı. Altyapı projelerine verilen krediler Aralık 2014'ten bu yana yüzde 350 arttı.
1 TRİLYON DOLAR YATIRIM
TÜRKİYE ekonomisi reel sektör ve kamu eliyle gelecek 10 yıl içerisinde altyapıya yaklaşık 1 trilyon dolar yatırım gerçekleştirerek rekabet gücünü artırma konusunda yüksek hedefleri gözeten bir yol haritası çizdi. 2030 yılına kadar altyapıya yılda ortalama 70 milyar dolar yatırım yapılması öngörülüyor. Bu yatırımların yüzde 40'ı gayrimenkule, yüzde 27'si kamu hizmetlerine, yüzde 17'si taşımacılığa, yüzde 11'i sosyal altyapıya yapılacak. Bankacılık sektörünün kredi hacminin bu yıl 2.5 trilyon lirayı, 2023'te ise 4.5-4.8 trilyon lirayı aşması bekleniyor. Katılım bankacılığının ise sistemde şu an yüzde 5 civarında olan payının, yüzde 15'e yükselmesi hedefleniyor. Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi ve bu amaçla yapılan projelerin finansmanında bankalar öncü rol oynamaya devam edecek. 2002 yılında yüzde 61 olan ve 2017'de yüzde 100'ü geçen toplam aktiflerin milli gelire oranının 2023 yılında yüzde 140'a ulaşması bekleniyor. Aynı dönemde kredilerin milli gelire oranının yüzde 98, aktiflere oranının ise 70 civarında olması hedefleniyor. Bu büyümeyi ve değişimi sağlıklı olarak desteklemek ve finansal istikrarı sürdürmek için özkaynakların 600 milyar TL olması ve her yıl ortalama yüzde 15 oranında büyümesi bekleniyor. Sektörün kredi hacminin 2023'te 4.5- 4.8 trilyon lira arasında olması hedefleniyor. Bankaların 2023 aktif büyüklük hedefi ise 5.7 trilyon TL.