Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Nurettin Taş, biyokaçakçılığı, başka coğrafyalarda bulunmayan endemik türleri veya bu türlere ait genetik kaynakların yetkili mercilerin izni olmadan toplanması ve yurtdışına çıkartılması olarak nitelendirildiğini belirtti.
Türkiye'nin endemik, kültür bitkilerinin yabani akrabaları, tıbbi ve aromatik bitkiler, yerli hayvan ırkları ve böcekler gibi genetik kaynak değeri yüksek pek çok türe ev sahipliği yaptığı için biyokaçakçıların gözdesi haline geldiğini anlatan Taş, başta omurgasız hayvanlar olmak üzere henüz keşfedilmemiş türlerin varlığının ülkeyi cazip hale getirdiğini kaydetti.
Taş, son 5 yılda en fazla karşılaşılan biyokaçakçılık vakasının orkide çiçeği, yumrulu ve soğanlı bitki türleri, yabani buğday, kelebekler, zehirli yılanlar, böcek, engerek ve semender türleri olduğunu söyledi.
Bu yıl temmuz ayı itibariyle 6 biyokaçakçılık vakası yaşandığını ve 13 kişinin yakalandığını söyleyen Taş, "Son 5 yılda gerçekleştirilen 52 vakada 99 kişi yakalandı. Bu kişiler hakkında Çevre Kanunu gereğince toplam 2 milyon 615 bin lira idari yaptırım kararı alındı" dedi.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Taş, Çevre Kanunu kapsamında biyolojik çeşitliliğin tahrip edilmesi ve nesli tehlikedeki nadir bitki ve hayvan türlerine zarar verenler hakkında bu yılki idari para cezası bedelinin 38 bin 751 lira olarak belirlendiğini bildirdi.
Bir kişi hapis cezası istemiyle yargılanıyor
Taş, Antalya Havalimanında yurtdışına çıkartılması yasak olan orkide türleri ile yakalanan bir kişi hakkında Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında adli süreç başlatıldığını anlattı. Taş, yolcunun bir yıldan 3 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile yargılandığını kaydetti.
Biyokaçakçılık faaliyetlerinde yakalanan yabancıların Almanya, Hollanda, İngiltere, İsveç, İsviçre, Danimarka, Belçika, İspanya, Avusturya, Rusya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya ve Japonyalı uyruklu olduklarını söyleyen Taş, şahin, doğan gibi yırtıcı kuşları yakalayan Suriyelilere de sıkça rastlanıldığını ifade etti.
Baş aktörler, akademisyenler
Taş, genetik kaynakları elde etme amacı güdenlerin özellikle biyoteknoloji alanında çalışan akademisyenler olduğunu vurguladı. Taş, Doğu Karadeniz, Akdeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde biyokaçakçılık riskinin arttığını belirtti.
Kaçırılmaya çalışılan canlıların kendilerinin ya da bunlara ait doku örneklerinin birer genetik materyal kaynağı olduğuna işaret eden Taş, canlılardan elde edilen zehir, enzim gibi biyokimyasal maddelerin tıp, kozmetik, savunma sanayi gibi alanlarda kullanıldığını aktardı.
Taş, özellikle tarım, hayvancılık, balıkçılık, ormancılık, gıda, endüstri, peyzaj, tıp ve ecza sektörleri için yabani canlıların ve genetik kaynaklarının ham madde niteliği taşıdığını söyledi. Taş, biyoteknolojiden yararlanılarak biyoçeşitliliğe dayalı yeni ürünlerin de elde edildiğini bildirdi.
Biyokaçakçılıkla mücadele
Nurettin Taş, ülkenin sahip olduğu biyolojik kaynaklarının izinsiz yurtdışına çıkartılmasının önlenmesi için mücadelelerinin etkin bir şekilde devam ettiğini söyledi.
Bu doğrultuda 1,5 milyon lira bütçeli Biyokaçakçılıkla Mücadele Projesi başlattıklarını hatırlatan Taş, proje kapsamında illerde vatandaşları bilgilendirme çalışmaları yürütüldüğünü kaydetti.