Lise 2'deydim. Başbakan, Turgut Özal'dı. Hayatımıza KDV diye bir şey girmişti. Eurovision'daki temsilcimiz Diday Diday Day ile Mazhar-Fuat-Özkan'dı. Kızlar, eskiyen Lacoste'larının timsahını itinayla kesip başka bir tişörte, kazağa aplike yaparlardı. 'Aslan yelesi' artık demode olmaya yüz tutmuştu, perma hâlâ revaçtaydı, bir de kısa saç. Ajda Pekkan, kırpık fönlü saçlarıyla I Need a Hero'dan devşirme "O benim dünyam" diyordu, "Öylesine güçlü, öylesine güzel, öylesine benim olan..." Türkiye'deki 12. nüfus sayımı sonucu 50.664.458'di. Evet, yıl 1985'ti. Afet İnan, Turgut Uyar, Ruhi Su, Cemal Reşit Rey öldü. SABAH Gazetesi doğdu.
1986 hiç unutamayacağım bir yıl: Üniversiteyi kazanmış ama liseden mezun olamamıştım! Eurovision'a Halley adlı şarkıyla Klips ve Onlar gitti; kıvırcık saçlarıyla Candan Erçetin'in ilk çıkışıydı bu. Semra Özal'ın her hali tavrı ayrı olaydı. Başkanlığını yaptığı Türk Kadınını Güçlendirme ve Dayanışma Vakfı üyeleri, namı diğer 'Papatyalar'ın, Yıldız Sarayı Hasbahçe'de Lale Devri'ni canlandırmaları, tüy dikti. Kostümler, edalar, şaşaa, mübalağa çok acayipti. Radyasyon krizi alıp başını yürümüştü. Bizdeki fındık ve çay Avrupa ülkelerine göre 'cız'dı ama devlet büyüklerimize göre Türk'e bir şeycik olmazdı! Hayatımıza Naim Süleymanoğlu adında küçük bir dev adam girdi.
Şan Sineması yandığında sene 1987'ydi. Bostancı-Kabataş arası deniz otobüsleri çalışmaya başladı. Altın Portakal'ı Yavuz Turgul'un Muhsin Bey'i aldı. Adile Naşit aramızdan ayrılarak, hiç huyu olmadığı şekilde ağlattı. Avize küpeler olmadan sokağa çıkılmazdı. Beyaza yakın sedefli rujlar pek gözdeydi. Gece çıkınca istikamet Discorium olurdu. Yaz tatilinin Bodrum'da yapılanı ve en çok yanılanı makbuldü. Nişantaşı'ndaki ayakkabıcı La Botte çok havalıydı. Ama sosyetenin esas canı, Şişli'deki Ali Alta Moda'ydı. O zamanlar böyle bir marka çeşitliliğini hayal bile edemeyecek mütevazı şehrimizin kompakt bir markalar üssüydü burası.
1988'in Bülent Ersoy'un en sevdiği yıllardan olduğu muhakkak; yedi yıllık sahne yasağı nihayet kaldırıldı zira. Ali Deveci & Galip Gürel ikilisi girdi gündemimize; Camel Trophy'yi kazandılar çünkü Türkiye'yi temsil edip. Tanju Çolak'ın altın devri: Ligde attığı 39 golle önce Metin Oktay'ın rekorunu kırdı sonra da Avrupa Gol Kralı oldu. Memleketin ilk alışveriş merkezi olan Galleria, Ataköy'de açıldı. Buz pateni pisti olaydı, Printemps mağazasının nasıl telaffuz edileceği, naylon torbalarda bile yazılıydı. Zakkummm! Kanser tedavisinde sözde çığır açan zakkum fenomenini nasıl unuturuz! Kimdi sahi o zakkumcu doktor? Evet, Ziya Özel... Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün trafiğe açılmasının, o yolların hem ne kadar uzun hem de amma tenha olduğunun her fırsatta tekrarının üstünden onca yıl mı geçmiş!
Şimdi nerede, ne yapıyor Meltem Hakarar? 1989'un ilk ayında Moskova'daydı ve International Miss Charm'da üç birincilik kazanmakla meşguldü. Aynı yıl Türkiye'deki ilk tüp bebek İzmir'de dünyaya geldiğinde, bu sektörün bu kadar çıldıracağı, gün gelip de tüp olmayana kız verilmeyeceği kimin aklına gelirdi? Kazıyanların kazanabilmeye başlaması da o ara; Milli Piyango İdaresi, Kazı Kazan'ı piyasaya çıkardı. Üniversitedeyken bir yandan da çalıştığım işyerinde iletişim, faks ve teleksle sağlanıyordu. Seksenlere veda ediyor olmak modanın en zor ve rüküş yıllarını; vatka, tayt, tozluk, neon renk, büyük aksesuvar ve kabarık saçları da geride bırakmak demekti. Ama röfle ve yanık tenin daha sürecek ömrü vardı.
90'lar Türkiye'nin ilk özel televizyonu Magic Box Star 1'in start almasıyla başladı ve de bugünkü bolluktan bakınca, evveli ne kadar tuhaf! En önemli gelişmelerden biri de radyolardı: Özel radyolar birbiri ardına açıldı, hem müzikler hem muhabbetler çok çeşitlendi; bazı sunucular sivrildi, popülerleşti, yıldız oldu. Sezen Aksu, Kemal Burkay'ın sözleriyle "Bir kedim bile yok anlıyor musun, hadi gülümse" diyordu. İstiklal Caddesi'nin araç trafiğine kapanıp sadece nostaljik tramvay ve yayalara açılması, Emniyet kemeri mecburiyeti, Karadeniz'deki şöhretli Beyaz Balina Aydın, vergi rekortmeni Matild Manukyan, Haliç'te yapılan yeni Galata Köprüsü, popüler diskotek/kulüpler Andromeda ve Juliana's derken... Çocukluk arkadaşım Ayşe, bilmeden hayatımın geri kalanını belirledi.
Boğaziçi'ni bitirmiş, okurken bir yandan da çalıştığım türlü işten hiçbirinde karar kılamamış, sallanıyordum. ABD'ye mastıra gidecek olan Ayşe'ye, çalıştığı Cosmopolitan dergisine, kendi yerine birini bulmasını söylemişlerdi. Dedi ki, ister misin? İsterdim. Bir Numara Yayıncılık'a bağlı Cosmopolitan, İkitelli'deki SABAH binasındaydı. Yani döneminin en havalı işyerlerinden Medya Plaza'da... İşe başladığımda 92'nin sonbaharıydı. Sevil Sert'in moda fotoğrafçılığı, Maide Erçelebi'nin mankenlik yaptığı zamanlardı.
Zor bir yıldayız: Uğur Mumcu'nun suikasta kurban gittiği, Adnan Kahveci ve ailesinin trafik kazasında, Jandarma Komutanı Eşref Bitlis'in uçağının düşmesi üzerine, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kalp yetmezliği sebebiyle hayatını kaybettiği yıl: 1993. Tansu Çiller, Türkiye'nin ilk kadın başbakanı oldu. Siyasi kifayetsizlik teşhisi için erkendi; şimdilik sarışınlığı, güzelliği, Escada'yla Figen Özdenak arası gardırobuyla ilgi odağıydı. Arzum Onan, Avrupa'nın en güzel kızı seçildi ve bir sürü küçük kızın rol modeli olma yoluna çıktı. Hülya Avşar, Berlin in Berlin'deki rolüyle Moskova Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazandı. Hakan Peker, 'Hey Corc versene borç' diyor, ortalık Tarkan'ın Kıl Oldum Abi'siyle inliyordu. Çok konuşulacak İSKİ Skandalı patladı: Ergun Göknel, sevgilisi Feray Karvar'la evlenebilmek için eşi Nurdan Erbuğ'dan boşanmasının bedelini ağır ödedi. Uzun süre burjuvaların mıknatısı olacak Akmerkez açıldı. Yine Bir Numara Yayıncılık'a bağlı MR dergisinden teklif geldi. İş görüşmesine odasına girdiğim yayın yönetmeninden 'elektrik' aldım ve özel hayatımın geri kalanının kapısı açılmış oldu. Yayın yönetmeni Emre Aköz'dü.
Cep telefonu hayatımıza girdiğinde 1994'tü ve fakat bugünle kıyasladığımızda nasıl da masumdu; sadece telefonla konuşmaya yarayan, televizyon kumandası ebatında bir alet. RTÜK diye bir şey telaffuz edilir oldu; ilk icraatı özel radyo ve televizyonlarda 900'lü hatları yasaklamaktı. Uzay Heparı'nın gencecik yaşta hamile bir eş (Dönemin ünlü modacısı Zeynep Tunuslu) bırakarak trajik biçimde göçmesi iç acıttı. Cem Boyner, Yeni Demokrasi Hareketi'yle çabuk dinecek bir rüzgâr estirdi. Taksim'deki The Marmara'nın girişindeki Cafe Marmara en sevdiğimiz kafelerdendi ama yılın bitmesine bir gün kala Onat Kutlar'ı da alacak olan bomba patladı. Şehrin en güzel restoranlarından biri, daha sonra bir gey cinayetinin kurbanı olan Cevat Tuksavul'un Susam'ıydı. Talimhane'deki 14, 19 ve 20 de onunla benzer kaderi paylaşan Ceylan Çaplı'nın 'marjinal' kulüpleriydi.
90'ların ortası demek, Güner Ümit'in Süper Turnike'deki Alevi gafıyla kariyerini asla iflah olmayacak şekilde bitirmesi demek. Nasuh Mahruki, Everest'in zirvesine çıkan ilk Türk olarak büyük sükse yaptı. İş çıkışı gidilen müdavim barı, Harbiye'deki Fellini ilhamlı 8 1/2; idi. Henüz Kaan'ın oradan ayrılıp Roxy'yi açacağını bilmiyorduk. 90'ların ikinci yarısı iyi başlamadı: Metin Göktepe olayı, Özdemir Sabancı suikastı, Onno Tunç'un düşen uçağı... Allahtan Efes Pilsen basketbol takımı Koraç Kupası'nı kazandı da büyük coşku yarattı, moral oldu. İstanbul'da bahara, yollara, trafiğe damga vuran, Habitat II Kent Zirvesi'ydi. Hayal dünyamıza Sayısal Loto girdi. 'Sanat Güneşi' battı, Vehbi Koç'un Zincirlikuyu'ya defnedilen naaşı çalındı. Bir trafik kazası nelere kadirmiş, gördük. Susurluk artık tost yenip ayran içilen bir mola yerinden çok daha fazlasıydı. Susurluk Olayı; devlet, mafya ve siyasetin nasıl da içli dışlı olduğunun kanıtıydı. İlerleyen günlerde akşamları saat 21.00'de yapılacak 'Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık' eylemlerinin de sebebi...
90'lardan popüler kültür adına neler hatırlıyoruz? Televizyondan başlayalım: Okan Bayülgen'in Gece Kuşu büyük olaydı. Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı'nda, Reha Muhtar'ın Ateş Hattı'nda tansiyon hep yükselirdi. Nurseli İdiz'in Saklambaç'ı, bugünkü izdivaç programlarının öncüsüydü. Yıldo'nun gece programı müstehcenlik sınırlarını zorlardı. Hülya Uğur'un her seferinde "Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun" diye bitirdiği erotik hava durumu dillere pelesenkti. Dansözlü yılbaşı programı bir klasik, Neşe'nin kepek sorunu bir dertti. 90'ların tamamını kaplayan simge dizisi Bizimkiler'di, üç ayrı kanalda toplam 13 yıl devam etmişti. Bugün bile "Şimdi tutuyorum zabtı" ya da "Oynatma şu elleri komşu" dendiğinde, kimin dediğini hatırlayan tonla insan bulunur. Şevket Altuğ'lu Süper Baba ile bugünden bakınca 'Şimdi hangi birini analım' şeklinde bir yıldızlar geçidi olan İkinci Bahar televizyon tarihimizin en iç ısıtan mahalle dizileriydi. 2000'lerde magazinel yaşam tarzının ifadesi haline gelen 'Televole', bir futbol&magazin programı olarak icat edilmişti.
Medyum enflasyonu vardı; Keto ile Medyum Memiş kapışırdı. Gazetelerden kupon kesilir, step bugünün pilatesine tekabül ederdi. Simyacı'yı okumamış olanın herhalde okuma yazması yoktu. Mısır, bütün salatalarda başroldeydi. Moda dünyasının en tartışma kaldırır trendi postaldı. Göbekler açıktaydı. Şeffaf sutyen askıları, anında kadınların canı olmuştu. Erkeklerde Amerikan tıraşı dikkat çekiyor; arka cebe sokulmuş cüzdandan sarkan zincir, kafada da bandana pek asi ve havalı bulunuyordu. Atari, Tetris, Walkman, Furby, Tamagotchi... İnsan girdi mi çıkamıyor.
Siyasete girmiyoruz ama 28 Şubat'ı da es mi geçeceğiz? Halbuki bütün '97 onunla geçti neredeyse, pek çok insan da ciddi sıkıntı çekti. '98 şahsi tarihimde mühim; kapıcının, bekçinin, toplumun bir kesiminin gözünde değerlenmiş çünkü evlenmiştim. 99'da artık Nişantaşı'na taşınmış olan, dönemin en marka dergilerinden Aktüel'deydim. Barış Manço'nun ölmesini beklemiyorduk daha; yasa boğdu. Milenyum bebeğine sahip olmak isteyen çiftler, planlamalara başladı. Abdullah Öcalan, Türk özel timleri tarafından Kenya'dan Türkiye'ye getirilip İmralı'ya yerleştirildi. Ağustos'un 17'sinde, sabaha karşı 03.02'de 'Ne oluyoruz!' diye uyandık. İlerleyen saatlerde ortaya çıktı ki Kocaeli-Gölcük merkezli 7.5 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. Binlerce kişi ailesini, dostlarını, komşularını, canını kaybetti. Hasar korkunçtu. Bütün Türkiye'nin gündemine deprem yerleşti, yayınlar iç dağladı, korkusu bâki kaldı. '
2000'lere geldiğimize göre hızlanabiliriz. İlk yarı, bir ölüm ve bir doğumla başladı: Takside sesine denk gelirsek şimdi bile evi geçmek pahasına bitirmeden inemediğimiz Ahmet Kaya hayatını kaybetti ve o ibretlik geceye dair tartışmalar, pişmanlıklar hiç bitmedi. Diğer taraftan, bizi bugüne getirecek bir gelişme oldu: 2001'in 14 Ağustos'unda Ak Parti kuruldu. O arada benim de Radikal maceram başladı. 2002'deki seçimi kazanan Ak Parti önce Abdullah Gül başkanlığında kurdu hükümeti, akabinde yasağı nihayet kalkan Tayyip Erdoğan tarafından bir sonraki hükümet kuruldu. Yılların Eurovision kom-pleksi şükür ki giderildi: Sertab Erener, Everyway That I Can'le birinci oldu. Milletçe gururumuzu okşayan bir diğer olay da Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak'la Cannes'da ödül almasıydı. Önce coşturup sonra hayal kırıklığına uğratansa Türkiye'ye Dünya Atletizm Şampiyonaları tarihindeki ilk madalyasını kazandıran Süreyya Ayhan'dı. Tünel-Asmalımescit prim yaptı. Vazgeçilemeyen tat, hayatta lakerda yemeyenler için bile artık suşiydi. Asmalı Konak'ın yayınlandığı akşamlar sokakta kimse kalmıyordu; olan bu dizi. Bu arada 'reality show' furyası başladı; sadece magazinperestler değil akademisyenler ve sosyologlar da topa girdi.
2000'lerin son yarısını Danıştay Saldırısı'yla idrak ettik. Akabinde gelen Orhan Pamuk'un Nobel'i, gurur vesilesiydi. Hrant Dink'in ölümü hakikaten büyük bir acı, öfke, utanç, isyan uyandırdı. Ortalık kaynıyordu; en umulmadık tipler bile artık gayet politizeydi. 27 Nisan'daki e-muhtıradan sonraki genel seçimde büyük bir zafer elde etti Ak Parti. Hükümette bulunan bir parti için oy oranını artırıp yüzde 46.6'ya ulaşmak çok acayipti. Herkes Tayyip Erdoğan'ın karizmasından bahsediyordu. 'One Minute' çıkışı yurtdışında da enerji yaratmıştı. En sevdiğimiz, belki de tek sevdiğimiz yasak: Kapalı yerlerde sigara içme yasağı yürürlüğe girdi ve bayağı da benimsendi. 'Nevi şahsına münhasır' kalıbının en hakkını veren kadınlardan Aysel Gürel bu âlemi terk etti. Etiler'deki bir evde lise son sınıf öğrencisi kızın boğazı kesilerek öldürülüp sonra da parçalara ayrılıp çöp konteynırına atılması, haddinden fazla dehşet vericiydi. Münevver Karabulut cinayeti çok konuşuldu ama cezaevinde intihar eden Cem Garipoğlu'nun vahşet sebebi tam anlamıyla anlaşılamadı.
Bu 10 yılın iki temel çılgınlığı vardı: Zayıflık ve çocuk. Zayıflık her şeydi. Spor yapmayan, fit olmayan insandan sayılmıyordu. Zayıfsangüzeldin, başarılıydın, tamamdın. Ama öbür taraftan yemeğe ilgi de tavan yaptı. Yemek kursları, programları, kitapları baş edilemez bir hal aldı, bir de steakhouse'lar! Çocuk yapmak ise daha önce hiç bu kadar yüceltilmemişti. Anneler doktordan müjdeyi aldıktan itibaren isim düşünmekten helak oluyor, doğurduktan sonraysa çocuğa bir ömür boyu sadece 'Annecim' diye sesleniyordu. Zaten yaratıcılık da nereye kadardı? Kızlar genellikle Lara, Mia, Pia ya da Su ve Naz ekliydi. Oğlanlardaysa Can ilavesi adeta sünnetti! Acun Ilıcalı, 'nerden nereye' dedirten bir televizyon fenomenine dönüştü. Elif Şafak'a ve kişisel gelişim kitaplarına düşüldü. Yeme içme âleminde füzyona, tatillerde Yunan adalarına rağbet arttı. Defter ve, ajandanın yerini cep telefonu ve tablet almaya başladı. Beyaz yakalılar arasında başka bir jargon gelişti; herkes 'paylaşım', 'entegrasyon', 'feedback', 'database' ile 'communicate' eder oldu! Modada geldi mi gitmeyenler vardı sonra: Ugg botlar mesela ve de Crocs terlikler. Fakat daha da ilginci, topuklardaki çeşitlilik ve fetiş sınırlarındaki abartıydı. En alelade üstlerin altına bir karışlık leylek, iğne ya da platformlar çekilip AVM'lere gidiliyordu.
Son beş yıla geldiğimize göre, bu satırları okuyup da bu yılları yaşamayan kalmadı artık. Yerimiz de takatimiz de bittiğine göre toparlayalım yavaş yavaş: Ak Parti'nin 12 Haziran seçimlerinde elde ettiği yüzde 50'lik sonuç muazzamdı. Ergenekon davası,yargılanan generaller, futbolda şike, Gezi olayları, Paralel, Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı, Başkanlık tartışmaları... Görüyorsunuz; daha siyasi, daha ciddi, magazine daha mesafeli artık günler... Ama yine de kendi küçük dünyalarımız dönmeye devam ettiğine göre: Bazı şeyler nasıl da değişti, gelişti, dönüştü, normalleşti 30 yılda, insan inanamıyor. Bazıları da nasıl hep aynı, ona da inanamıyor. Bu 30 yılda kasetten CD'ye, plağa ve son birkaç yıldır da internetten müzik dinlemeye başladık ama yine Ajda, Tarkan, 80'ler, 90'lar dinliyoruz; durumumuz bu! Tek bir dev değişiklikle bağlayacak olursak: Hayat, sosyal medya üstünden sürdürülür oldu artık. Anı yaşamak değil, paylaşmak önem kazandı. Instagram, Twitter, Facebook kullanmayan devre dışı kaldı; onlar kanalıyla toplaşılır, ilişki kurulur, fikir beyan edilir, manipülasyon yapılır, kalp yollanır oldu. Neyse, kalp yollansın da, nerden olduğunun ne önemi var, maksat kalpler bir olsun! Nice senelere...