İstanbul Altın Borsası (İAB) Başkan Vekili Osman Saraç, ''İMKB, İstanbul Altın Borsası ve Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası, farklı finansal enstrümanlara, farklı yatırım kitlelerine hitap ediyor. Bu havuzun bir araya getirilmesi gerekiyor'' dedi.
Saraç, Anadolu Ajansı'nın İstanbul'da Finans Editörlüğü bünyesinde başlattığı AA Finans Masası'nın konuğu oldu. Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk ile AA Finans Haberleri Editörü Ali Bayaslan ve Finans Editörlüğü muhabirlerinin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Saraç, yakın zamanda altının en dip seviyesini 2001 yılında gördüğünü belirterek, o yıldan 2009 yılına kadar altının hemen hemen hiç düşmeyen bir seyir izlediğini bildirdi.
Altının onsunun bin 900 dolarları gördükten sonra 2 bin dolar rakamlarının telaffuz edildiğini aktaran Saraç, altın fiyatlarının reel olarak en yüksek seviyesine 1980'de ulaştığının varsayıldığını vurguladı.
Petrol üretimi üzerine çok ciddi bir dalgalanma gerçekleştiğini anımsatan Saraç, sözlerine şöyle devam etti:
''İran, büyük bir petrol ihracatı sonrası dönüşüm geçirdi yönetim olarak. O dönüşümün hemen paralelinde Ortadoğu'da bir dalgalanma gerçekleşti. Enerji fiyatlarındaki bu sıkıntılar emtia fiyatlarına yansıdı ve emtianın en bilinen adresi altın da zirveyi gösterdi o tarihlerde. O tarihten bu tarihe geldiğimiz en yüksek seviye bin 930 dolar. Ama altın reel olarak o seviyeyi işaret etmiyor. Dolayısıyla bazı yatırımcıların, bazı analistlerin 2 bin doların üzerini görmesi gerekirken ki referans aldıkları nokta o idi. Halen de aynı şey söyleniyor. 2 tane yapılan bilimsel çalışma var. Birisi 100 yıl boyunca altının satın alma gücü paritesi cinsinden değeri ölçülmüş ABD'de yapılan bir araştırmada. Satın alma gücü paritesine bakıldığında, altının değeri hep aynı kalmış. Yani altına duyulan güvenin arkasında bu var. Altın sürekli artıyor gibi görünmesine rağmen önemli olan kendini koruyor olması. Altının en büyük vasfı bu zaten, kendini koruyor olması.''
''YATIRIMCILARIN, ANALİSTLERİN SPEKÜLASYONLARI FİYATLAR ÜZERİNDE ETKİLİ''
Deutsche Bank ile geleceğe yönelik tahminleri belirlediklerini aktaran Saraç, altının onsunun 2 bin 100 dolar olacağı gibi bir öngörünün bulunduğunu ifade etti.
Yatırımcıların, analistlerin spekülasyonlarının fiyatlar üzerinde etkili olduğunu bildiren Saraç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Altının onsu için ilk 2 bin dolar rakamı konuşulduğunda, altın fiyatları 800 dolarlar seviyesindeydi. Bin doları aştığında, 5 bin dolar konuşuldu. Her 2 defasında da piyasanın algısı 'Olmaz böyle şey, bu fiyat beklentisi çok yüksek' idi. Ama 2 binlere gelindiğini hep beraber gördük. Sürekli olarak bunlarla ilgili konuşmaları gayet doğal karşılamak gerekir. Çünkü her finansal aracın kendi içinde rantı var. Bunu açmak gerekiyor. O algıyı oluşturabilme rantı yani. Hisse senedinin zaten getirisi var. Dövizin, başka emtiaların hepsinin faizinin kendine göre bir getirisi var. Bunun dışında beklentiler oluşturmak suretiyle, algılar üzerinde oynamak suretiyle de ekstra bir rant oluşturuluyor.''
''3 BORSANIN BİR ARAYA GELMESİ GEREKİYOR''
Borsaların birleştirilmesi gereğini, bireysel olarak bahseden ilk kişi olduğunu dile getiren Saraç, dünyadaki borsaların hemen hemen tamamının birleşme eğiliminde olduğunu ifade etti. Türkiye'nin borsalarını bir yapı altında tutması gerektiğini vurgulayan Saraç, şunları kaydetti:
''Kamunun elinde ya da kamunun dolaylı olarak kontrol ettiği 3 tane borsamız var; İMKB, İstanbul Altın Borsası ve Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası. Farklı finansal enstrümanlara, farklı yatırım kitlelerine hitap ediyorlar. Birinci olarak bu havuzun bir araya getirilmesi gerekiyor. İkinci olarak yatırımcılar bölünmüş durumda. Birinde yatırım yapan diğerini alternatif olarak görüyor. Dolayısıyla da bir yerdeki para başka bir alana kayabiliyor. Bunun önlenmesi gerekiyor. Üçüncü nokta, İMKB dışında yabancı yatırımcının yoğun olarak girdiği bir piyasamız yok. Bölge ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere yabancı yatırımcının birikimlerinin de Türkiye'ye akabilmesini temin edecek bir ortamı sağlamamız gerekiyor.''
Türkiye'deki borsaların yıllık işlem hacimlerinin dünya ölçeğiyle kıyaslanmayacak kadar küçük olduğuna işaret eden Saraç,''Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası ve İstanbul Altın Borsamız küçük. İMKB hisse senetleri piyasası fevkalade mahalli bir görüntü sergiliyor. 360 civarında kağıt var, bunun 120 tanesi Türkiye'nin en büyük ilk 1000 firması içerisinde yer alıyor. Geri kalan 240 tanesi KOBİ ölçeğinde firmalar. Ayrıca, İMKB'deki en büyük piyasa, hisse senetleri piyasası değil tahvil bono piyasası. Tahvil bono piyasasının birinci alıcıları bizim yerel bankalarımız. Baktığınız zaman rakamlar, borsaların yapıları dünyanın 16. büyük ekonomisine yakışmıyor. Türkiye gibi dünyanın en büyük 10 ekonomisine girmek isteyen bir ülkeye yakışmayan bir görüntü var'' değerlendirmesinde bulundu.
''İAB, İSTANBUL BORSASI'NA ENTEGRE OLACAK''
Başbakan Yardımcılığı'nın koordinatörlüğünde İstanbul Borsası oluşturulması yönünde atılan adımın son derece sağlıklı olduğunu belirten Saraç, ''Türkiye'nin markalarından biri olan 'İstanbul' adı altında oluşturulacak İstanbul Borsası'na İAB kısa zamanda entegre olacak'' dedi.
Saraç, bütün finans piyasalarının bir çatı altında toplanırken yatırımcıların, üyelerin ve aracı kurumların mevcut pozisyonlarında herhangi bir gerilemeye sebebiyet vermemesini ve onların önlerini daha da açmasını dilediklerini ifade ederek, ''Bu birleşmenin bu yıl sonu ya da önümüzdeki yılın başında gerçekleşmesini hedeflediklerini belirten Saraç, sonrasında özelleştirmeyle ilgili bir projeksiyon olduğunu da kaydetti.
BANKALARDAKİ ALTIN HESAPLARI POTANSİYELİNİN 5'TE 1'İ
Bankaların altın sistemine girmesinin 2 yıl öncesine dayandığını, bir yıl kadar önce de Hükümetin ağırlıklı olarak destek verdiğini deklare etmesiyle, bankacılığın altına biraz daha ilgi gösterdiğini söyleyen Saraç, şunları kaydetti:
''Bu olumlu bir gelişmedir. Çünkü yastık altı diye tabir ettiğimiz kıymetli madene yatırılmış yatırım atıl bir yatırım. Bu yatırım, sisteme entegre değil. Yani bankacılık sistemiyle kredi mekanizmasına dönüştürülemiyor, ekonomiye hiçbir faydası yok. Bireysel olarak yatırımcı düşüşlerden olumsuz etkileniyor, artışlardan olumlu etkileniyor ama ekonomiye yansımıyor. Bugün geldiğimiz noktada 16,2 milyar lira BDDK'nın açıkladığı son rakamdır. 16,2 milyar lira yaklaşık olarak bankacılık mevduat büyüklüğünün yüzde 2'sine tekabül eder. Bankalarımızda altın hesapları olarak tutuluyor. Bu önemli bir rakam. Yani sıfırlardan bu noktalara gelinmiş olması çok önemli. Bu rakamın potansiyelin 5'te 1'i olduğunu tahmin ediyoruz. Türkiye'nin potansiyeli bunun en az 5 katı. Yani 80 ila 100 milyar liralık bir hesabın rahatlıkla bankalara geçebileceğini düşünüyorum. Henüz halkımızın ilgi göstermekle beraber gerçek potansiyelini göstermediğini düşünüyoruz. Buna teşvik mahiyetinde Merkez Bankası'nın politikaları çok etkili oldu. Merkez Bankası 2 yıldır faiz konusunda faiz koridoru olarak adlandırılan yeni bir uygulamayı devreye soktu. Bir de karşılıklar meselesinde de altını devreye koydu. Bu, bankalar için teşvik edici bir unsur oldu. Altını toplayıp onu değerlendirip boşta kalan TL ve dövizlerini kredi mekanizmasında kullanabilmek bankalar için çok sağlıklı bir değerlendirmeydi. Yaklaşık 3 ila 4 milyar dolar arasında bankaların kullanabileceği bir rakam bu şekilde serbest kaldı.''
''HEDEFİMİZ VATANDAŞIN BİR KÜÇÜK ÇEYREK ALTINI DEĞİL''
Kuyumcu odalarının, bankaların altın alım satımına ilişkin BDDK taslağına, altının günlük işlem hacimlerinin bir kısmını oluşturduğu gerekçesiyle tepki gösterdiğini söyleyen Saraç, her iki tarafında haklı olduğu noktalar olduğunu kaydetti.
Vatandaşın tasarrufları konusunda vatandaş devlet ilişkisinde iyi niyetli bir yapıyla karşılaşılmadığını, vatandaşın yastık altındaki yatırımına talip olmak için ona güven vermek gerektiğini dile getiren Saraç, şöyle konuştu:
'' Bu güven kısmen verilmiş ki rakam 16,2 milyar lira olmuş. Ama bunun daha da artırılması gerekiyor. Baktığınız zaman hiçbir şekilde sisteme kanalize edilemeyecek miktarlar var. Bir asgari ücret kadar bir rakamı bir insanın evinde saklamasında daha doğal bir şey olamaz. Türkiye gibi coğrafyası, ekonomisi, siyaseti, geçmişi, tarihi itibariyle sürekli olarak kaos ve kriz bölgesinde yer alan insanların böyle küçük miktarları evinde saklaması normaldir. Ama belli bir büyüklüğe aşıldığı zaman artık onun evde saklanması, işyerinde saklanması da artık abes olur. Hırsızlık ve getirisinden yararlanamama riski var. Sisteme kazandırılamama durumu var. Dolayısıyla hedefimiz vatandaşın bir küçük çeyrek altın, 5 küçük çeyrek altın değil. Bu olmamalı. Bu da belli bir yekun teşkil ediyor ama zaten sınırlı gelir düzeyine sahip, zaten son derece sınırlı yatırım kapasitesine sahip insanların da elindekinin sisteme kazandırılmasını beklememek gerekiyor.''
''TÜRKİYE'DE YASTIK ALTI TAPULAR VAR''
Türkiye'de yastık altında sadece altının olduğunun düşünüldüğünü belirterek, ''Yastık altında bir de tapular var. Türkiye gayrimenkul yatırımının vahşi boyutlarda olduğu bir ülkedir. İşletme sahipleri, ortakları, hissedarları, aile iflasa kadar gider ama bakarsınız ki yastık altında onların epeyce tapuları vardır. O tapuların da sisteme kazandırılması lazım. Yani bizim gayrimenkulle ilgili finansal araçlarımıza çeşitlilik kazandırmamız gerekiyor. Sadece altın olarak görmememiz gerekiyor'' diye konuştu.
Saraç, yastık altı altın denildiğinde 3 tane Cumhuriyet altını, 5 tane çeyrek altının düşünüldüğünü belirterek, ''Atıl bıraktığımız fevkalade ekonomik değerler var ya da verimsiz ekonomik anlayışlarımız var. Türkiye, belli başlı markaların neredeyse üretim merkezlerinden daha iyi pazarlar konumundadır'' diye konuştu.
Tapu sahibi olmanın, arsa yada araziye, imar edilmiş yapılara yatırım yapmasının yanlış olmadığını anlatan Saraç, ''Ancak bunların finans sistemine kazandırılacak enstrümanlara tabii edilmesi gerekir. Efendim, Avrupa zarar gördü, Amerika zarar gördü, sistem iyi denetlenmediği için elbette zarar görebilir. Morgage sistemi bizde tam anlamıyla hayata geçmiş değildir. Morgage ve morgage üzerinden üretilecek tahvil ve finansal enstrümanların Türkiye'ye de yerleşmesi gerekir. Mesele sadece altın meselesi değildir. Altında bir yol aldık, kayıt altında pek çok ekonomik değerimiz var'' şeklinde konuştu.
''ALTIN GEÇEN YILIN TOTAL HACMİNİ BİLE GEÇTİ''
Altın ve gümüş piyasasının sürecine ilişkin soruyu Saraç, şöyle yanıt verdi:
''Altın son birkaç yıldır çok dalgalı bir seyir izledi. Bu yıl da beklentilerimizin biraz üzerinde bir işlem hacmi gerçekleşti; bugün itibariyle 260 ton işlem hacmimiz var. Geçen yıl ile kıyasladığımızda 165 tondu, totali 227 tondu. Bu yıl totaldeki hacmi bile geçtik. İthalat rakamına baktığımızda geçen yıl 79 tonluk bir ithalatımız var, bu yıl 110 tonluk bir ithalatımız oldu. Demekki çok büyük bir talep var ama talebin bir kısmı geldiği gibi gidiyor. Gümüşte işlem hacmimizin yüzde 5 civarında azaldığını görüyoruz. Gümüşte biraz daralma var, bu daralma biraz taleple biraz da yerli üretim seviyesinin azalmasıyla ilgilidir. Talep şundan kaynaklandı; 2012 yılında 50 dolarlar seviyesini test edebileceği konuluşuluyordu. Altın ile gümüş arasında belli bir korelasyon vardır. Altının arttığı dönemlerde, yüzde 90 oranında gümüş de artar. Fakat gümüş bir süredir, bu trendi takip etmiyor. Gümüşün, altından farkı şöyle; yatırım cephesinin dışında sanayi ürünleri bağlamında altının çok sınırlı kullanımı vardı. Gümüşün çok yoğun bir kullanımı vardır. Çoraplardan tutun, çamaşır makinalarına kadar yaygın kullanım alanı var.''
''Altın, İran'a yapılacak finansal ödemelerimize araç haline mi geldi?'' sorusuna da Saraç, şunları söyledi:
''İran ile yapılan ticaretin hiçbir boyutunda altın ödeme aracı değildir. İran ile ticaretimizin temel taşlarını; enerji diyebileceğimiz, petrol, doğalgaz ve türevleri, kimyasal hammaddeleri oluşturuyor. Yaptığımız ticaretin hiçbir noktasında altın yok'' dedi.
''KIYMETLİ TAŞ PİYASASI ÇİN VE HİNDİSTAN'A KAYIYOR''
Kıymetli taşlar konusunun Türkiye'de ihracat istatistiklerinde sağlıklı olarak bulunmayan konulardan biri olduğunu belirterek, şunları anlattı:
''Çünkü her ürünün gümrükten geçmesi mümkün. Karbonun saf hali olan elması, pırlantayı hem çapı hem de niteliği itibariyle tespit etmek mümkün değil. Bu, Türkiye'de kaçakçılığa konu olan en ciddi konulardan biri. Sadece insanlar bunu bir alışkanlık haline getirdikleri için mi kaçakçılığa konu ediyor, hayır. Üzerinde yüzde 20 ÖTV gibi dünyada örneği olmayan vergi uygulaması da var, bu vergi tüketiciye yansımıyor. Nihai olarak üreticinin üzerinde kalıyor. Üretici de yansıtamıyor, çünkü yansıdığı için oluşacak rakamlar büyüdüğü için onu satabilmesi mümkün değil. Yüzde 20 fazla vermek yerine hava yollarının indirimli zamanlarında bir gidiş-geliş bileti alarak yurt dışından istenilen yerden çok da ucuza aynı ürün alınabilir. Dolayısıyla o yüzde 20 vergiyi ne üreticiye ne de nihai tüketiciye yansıtabilmek mümkün değil. Yanlış bir uygulama, bunu görmek lazım. Gümrük kapılarından beyan edilmiş tutar 10 milyon dolarlık bir tutar. 10 milyon dolarlık tutar hiç bir şey değil. Dünyada Türkiye'ye taş satan büyük ölçekli firmalarla yaptığımız görüşmeye göre Türkiye'ye bir milyar dolar ile 3 milyar dolar arasında mücevherat girişi taş girişi var. Vergisini alabilseniz minimum 200 milyon dolarlık vergi eder.''
Türkiye'nni herhangi bir şeyin suyunu çıkarma konusunda çok mahir bir ülke olduğunu belirterek, ''Şunun gibi; kefen bezinden KDV alınıyor, vergileme sistemi var, efendim pırlantadan olur mu? Kıymetli taş piyasası tamamen Çin ve Hindistan'a kaymış durumda, ABD'den çıkalı çok oldu. Avrupa'dan da büyük ölçüde çıkıyor ve tamamen oraya gidiyor. Büyük taş kesme işleme ve monte etme merkezleri tamamen Çin ve Hindistan'da kuruluyor. Biz o fırsatı hemen hemen kaçırmak üzereyiz. Eğer şu piyasayı canlandırabilirsek canlanacak, canlandıramazsak bir kaç sene sonrada getirebilsek de bir şey ifade etmeyecek'' diye konuştu.
YÜZDE 20 İSTİHDAM KAYBI
Altın fiyatlarındaki artış sonucu geliştirilen yeni ürünler konusunda ise Saraç, şunları kaydetti:
''O çözümler kuyumcu esnafın ürettiği çözümlerdi. Çünkü kuyumcu esnafının işleri ciddi anlamda düştü. Yaklaşık 40 bin kişinin istihdam edildiği bir sektör diye istatistiklerde mevcut ama son 1-1,5 yıllık süre içerisinde yüzde 20 oranında istihdam kaybının olduğunu söylemek mümkün. Bazı işletmeler kapandı. Mesela Antalya'da 500 civarında işletme vardı. Bunun 100-150 tanesi kapandı. Antalya turistlere yönelik çok yoğun kuyum sektörünün faaliyet gösterdiği bir yerdir. Bir kısmı iş değiştirdi, bir kısmı iş çeşitledi, bir kısmı da böyle çözümler geliştirdiler. Darphanenin yeni bir ürün için epeyce bir mevzuat çalışması yapması gerekiyor. Şu anda nasıl bir noktaya vardılar, bilemiyorum.''
Altında vadeli işlem kontratları dolayısıyla VOB ile İAB'nin daha iç içe olması gerektiği ve ilk olarak VOB ile birleşmek yerine neden İMKB ile birleşmenin tercih edildiği konusunda Saraç, her türlü birleşmeye açık olduğunu dile getirerek, borsaların bir araya gelmesinin vazgeçilmez olduğunu söyledi.
''ALTINLA İLGİLİ BİR GRAM DAHİ YATIRIMIM YOK''
Saraç, fiziki teslimin kontratlara daha fazla hareket getirmeyeceği konusunda ise Saraç, ''Biz kendi bünyemizde ertelenmiş teslimat dediğimiz Çin'de çok yaygın işlem hacmine ulaşan aşağı yukarı yılda 6 bin ton gibi olağan üstü rakamlara ulaşmış bir ürünü Türkiye'ye entegre etmeye çalışıyoruz. Birleşme arefesinde olur, sonrasında olur, bilemiyorum. Sermaye Piyasası Kurulu'na sunduğumuz bu şey bir menkul kıymet anlamı taşıyacak bir üründür. Ertelenmiş teslimat kısa süreli vadeli diyemeyeceğimiz bir hafta gibi sürelerde, fakat bunları yenileyen istediği zamanda teslimatı mümkün kılan vadeli menkul kıymet vizyonu üzerinde çalıştık. Bunu SPK'ya ilettik. Çok değerli bir sistem olacağını öngörüyorum. VOB'daki çalışan sistemden çok daha yakın planda bizim yatırımcımıza hitap eden, fiziki aşamaya çok yakın bir sistem. Eğer gerçekleşirse fiziki ticaretin dışında böyle bir ticarette mümkün olacak'' diye konuştu.
Osman Saraç, bireysel yatırım tercihlerine ilişkin bir soru üzerine, şunları söyledi:
''Ben sabit getirili biri olduğum için yatırımım yok, bunu ağlamak için söylemiyorum. Gelirim bana yetiyor. Fakat bir yatırımım yok. Onun için altında mı başka bir yerde mi değerlendiriyorum, böyle bir şey mümkün değil. Ama şunu açıklıkla söyleyebilirim, altınla ilgili yatırımım kesinlikle yok, net söylüyorum, altınla ilgili bir gram dahi yatırımım yok'' dedi.