Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türkiye'nin 2023 yılı hedeflerine ulaşması için herkesin oynaması gereken roller olduğunu belirterek, ''Bu rolümüzü iyi oynamamız lazım. Bu rolü oynarken de kimsenin, hani köylerde bir söz vardır; geline 'Oyna' demişler. Gelin 'yerim dar' demiş. Yerini genişletmişler; 'yenim dar' demiş. Kimsenin 'yerim dar, yenim dar' demeye mazereti olmasın diye atmamız gereken adımlar var ve biz bu adımları atıyoruz'' dedi.
1. Ar-Ge Merkezleri Zirvesi'ne katılan Ergün, burada yaptığı konuşmada, zirvede Ar-Ge merkezlerine sağlamış oldukları destekleri gözden geçireceklerini ve bu merkezleri geliştirmek için neler yapılması gerektiğini tespit edeceklerini söyledi.
2008'de kanunun çıktığını ve 2009'da faaliyetlere başlanıldığını anımsatan Ergün, bir kaç yılda bir bu tür faaliyetlerde gözden geçirme yapılması gerektiğini ifade etti.
Fikri mülkiyet hakları, Ar-Ge personeli uzmanlık düzeyi, yayın kalitesi ve üniversite-sanayi işbirliği kategorilerinde başarılı olan Ar-Ge merkezlerine ödül vereceklerini aktaran Ergün, 60 kadar Ar-Ge merkezinin kurduğu stantlarda, bu merkezlerin ne kadar kaliteli ve değerli çalışmalara imza attığını görme imkanı bulacaklarını söyledi.
Türkiye'nin 2023 yılında, 2 trilyon dolarlık milli gelir rakamıyla dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedeflediğini anımsatan Ergün, sözlerine şöyle devam etti:
''Bu hedeflere varırken hepimizin oynayacağı roller var. Bu rolümüzü iyi oynamamız lazım. Bu rolü oynarken de kimsenin, hani köylerde bir söz vardır, geline 'Oyna' demişler. Gelin 'yerim dar' demiş. Yerini genişletmişler. 'yenim dar' demiş. Kimsenin yerim dar, yenim dar demeye mazereti olmasın diye atmamız gereken adımlar var ve biz bu adımları atıyoruz. Bugün Türkiye'deki kimsenin rolünü oynamak için yerim dar demeye de yenim dar demeye de hakkı yoktur ve olmamalıdır. Varsa genişletilmesi gereken yer genişletiriz, varsa, nedir yen? Herhalde bilekle koltuk arasında kolların kalkmasını sağlayan bölüme yen diyoruz. Eğer orada bir genişleme varsa onu da genişletiriz. Ama kimse yerim dar yenim dar diyerek de rolünü oynamamazlık edemez. Bizim rolümüzü iyi oynamamız lazım, bu hedeflere varmak için.''
''TÜRKİYE SİYASİ İSTİKRAR SORUNLARINI ÇÖZEREK İLERLEME KAYDETMESİ GEREKEN BİR ÜLKE''
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak'ın konuşmasında Türkiye ile Tayvan ve Singapur gibi ülkeleri mukayese ettiğini hatırlatan Ergün, bunun bazı açılardan doğru, bazı açılardan da eksik mukayese olduğunu söyledi.
Bu durumu Türkiye'nin siyasi istikrar sorunlarını çözerek ilerleme kaydetmesi gereken bir ülke olmasına bağlayan Ergün, bu durumun Türkiye'yi bu ülkelerle ayrıştırdığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Uluslararası destek problemleri var, mesela biz bu konuda uluslararası destek almıyoruz. Hatta engelleniyoruz, ama o ülkeler uluslararası destek alıyor. Mesela bizde bir firma patent ihlali yapmasa, ama iddia edilecek bir şey yapsa, başına gelmedik kalmaz. Ama oralarda adam çatır çatır teknoloji çalar ama kimse 'Bu teknolojiyi neden çaldın' demez. Arada bazı farklılıklar da var. Onlar da iyi çalışıyor, haklarını yemeyelim ama aramızda farklılıklar var. Siyasi istikrar sorunları, ekonomik istikrar sorunları Türkiye'de çözülerek ilerlemeler kaydediliyor. Türkiye'nin kendi içinde etnik, dini ve kimlik sorunlarından kaynaklanan zafiyetleri oluyor. Bu zafiyetler bizim enerjimizi azalttı. 30 yıldır devam eden bir sorunla karşı karşıyayız. Bunlar Türkiye'nin hızını kesen hususlar. Bunları aşmamız lazım ama Türkiye tüm bu sorunlara rağmen ilerlemiş bir ülke.''
''2023 YILINDA AR-GE HARCAMALARININ MİLLİ GELİRE ORANINI YÜZDE 3'E ÇIKARMAYI HEDEFLİYORUZ''
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türkiye'nin ihraç ettiği ürünler içinde düşük teknolojiyle üretilen ürünlerin payının azaldığını, orta seviye teknolojiye sahip ürünlerin payının ise ciddi oranda arttığını belirterek, ''Bundan sonraki süreçte ana hedefimiz, üretim ve ihracatımızın içinde, yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmaktır. Bugün yüzde 5'ler seviyesinde olan bu payı yüzde 20'ler seviyesine çıkarmak zorundayız'' dedi.
1. Ar-Ge Merkezleri Zirvesi'nde konuşan Bakan Ergün, Türkiye'nin hedeflerine ulaşmasında, ana hedeflerinin gerçekleşmesinde demokratikleşme, eğitim, enerji, yatırım ortamı gibi ekonomik ve sosyal birçok unsurun belirleyici olacağını söyledi.
Kendilerinin işin ekonomi tarafı olarak, ekonominin de bilhassa üretim, yatırım ve ihracat tarafı olarak, Türkiye'nin hedeflerine ulaşmasında çok önemli bir sorumluluk üstlendiğini aktaran Ergün, son yıllarda Türkiye ekonomisinde son derece olumlu gelişmelerin yaşandığını vurguladı.
10 yıl önce 230 milyar dolar olan milli gelirin bugün neredeyse 800 milyar dolar seviyesine geldiğini, 36 milyar dolar olan ihracatın ise 145 milyar dolara çıktığını anımsatan Ergün, Avrupa'da işsizliğin rekor seviyelere ulaştığı bir dönemde, Türkiye'nin işsizlik rakamlarında 2005'ten bu yana en düşük seviyeye ulaştığına dikkati çekti.
AVRUPA'DAKİ PROBLEMLERLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA TÜRKİYE'DEKİ GELİŞMELERİN DEĞERİ DAHA İYİ ANLAŞILACAK
Avrupa ekonomilerinde yaşanan birçok problemle mukayese edildiğinde Türkiye'deki bu gelişmelerin değerinin daha çok anlaşılacağını ifade eden Ergün, Türkiye'nin bütün bu olumsuzluklara rağmen büyüme iradesini koruduğunu anlattı.
Yapılması gereken daha çok iş, alınması gereken çok mesafe olduğuna işaret eden Ergün, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bugün oluşturduğumuz güven ve istikrar ortamı üzerinde, çok daha rekabetçi ve yenilikçi bir reel sektör inşa etmemiz gerekiyor. Ekonomi yönetimi olarak, işte son birkaç yıldır, sektörlerimize ve hatta tek tek işletmelerimize rekabet gücü kazandıracak alanlara yöneldik. Geçtiğimiz yıl Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'mızı yapılandırdık. Bu bile ihracatta nelere odaklanmamız gerektiğini göstermesi açısından tek başına önemli bir argüman.
Bakanlığımız yeni yapısıyla birlikte, yenilikçilik, girişimcilik, üniversite-sanayi işbirliği, Ar-Ge ve markalaşma gibi konulara çok daha özel bir motivasyona sahip olmuştur. Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum; Türkiye 2002 yılından bu yana ihracatını artırırken, elbette bir pazar genişlemesine gitmiştir. Ancak ihracatımız sadece daha fazla sayıda firma ile daha fazla ülkeye ihracat yaptığımız için artmış değildir.
Başka bir husus daha var. Türkiye'nin ihraç ettiği ürünler içinde, düşük teknolojiyle üretilen ürünlerin payı azalmış, orta seviye teknolojiye sahip ürünlerin payı da ciddi oranlarda artmıştır. Bundan sonraki süreçte ana hedefimiz, üretim ve ihracatımızın içinde yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmaktır. Bugün yüzde 5'ler seviyesinde olan bu payı yüzde 20'ler seviyesine çıkarmak zorundayız.
Geçen yıldan itibaren uygulamaya başladığımız sanayi ve sektörel strateji belgeleri de aynı amacı taşımaktadır. Yeni teşvik sistemi de bu amacı taşıyan bir sistemdir. Sanayi stratejimizde bulunan 72 eylemden 23 tanesi firmaların teknolojik gelişimini sağlamayı amaçlamaktadır. Yeni teşvik sistemiyle, daha yenilikçi ve nitelikli yatırımların daha iyi şartlarda desteklendiği bir model oluşturuldu.''
''2002'YE GÖRE AR-GE HARCAMALARI 3 KAT ARTTI''
Türkiye'deki Ar-Ge harcamalarına bakıldığında üretim ve ihracattaki gibi olumlu bir seyir gördüklerini belirten Ergün, 2002'ye göre Ar-Ge harcamalarının 3 kat arttığını, Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payının ise yüzde 1 seviyesine yaklaştığını söyledi.
2002 yılında bu rakamın yüzde yarım seviyesinde olduğunu aktaran Ergün, 2002'de Türkiye'nin milli gelirinin 230 milyar dolar olduğunu hatırlattı.
Yüzde 1'i halen düşük bir rakam olarak nitelendiren Ergün, 2023 yılında Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranını yüzde 3'e çıkarmayı hedeflediklerini dile getirdi.
2023'te milli gelirin 2 trilyon dolar olmasını, bunun içindeki toplam Ar-Ge harcamasının ise 60 milyar dolar olmasını hedeflediklerini bildiren Ergün, bu süreçte özel sektörün Ar-Ge harcamalarının artıyor olması gerektiğini ifade etti.
2009 yılında özel sektörün ilk defa tam zaman eş değer Ar-Ge harcamasının yüksek öğrenimdeki sayıyı geçtiğini söyleyen Ergün, 2023 yılında Ar-Ge harcamalarının 3'te 2'sini, yani 40 milyar dolarının özel sektör tarafından yapılmasını istediklerini vurguladı.
''ARAŞTIRMACI SAYISINI ARTTIRMAMIZ GERİKYOR''
Türkiye'nin daha rekabetçi bir kimlik kazanması, üniversitelerin daha iyi araştırmalar yapması ve reel sektörün daha yüksek katma değerli üretim yapması için, bu altyapıyı işletecek olan insan kaynağının da oluşturulması gerektiğine işaret eden Ergün, şöyle konuştu:
''Bizde bin kişiye düşen tam zaman eş değer araştırmacı sayısı, son yıllardaki gelişmelere rağmen halen 1 noktasındadır. Yani bin kişiye 1 araştırmacı düşüyor. Aslında 0,9 ama ben ona 1 diyorum. Bu rakam ABD'de 5, Kore'de 5,4, Almanya'da ise 4. Bu rakamı da iyileştirmemiz gerekiyor. Bu konuda çok sayıda tam zaman ve eşdeğer araştırmacı istihdam etme potansiyeli bulunan Ar-Ge merkezlerine büyük rol düşmektedir.
Biz Bakanlık olarak, daha yüksek katma değerli üretim hedefimizi gerçekleştirmeye yönelik olarak çok önemli çalışmalar yapıyoruz. İşte bu çalışmaların içinde en önemli olanlarından bir tanesi de Ar-Ge merkezlerinin kurulmasıdır. 2008 yılında uygulamaya başladığımız ''Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun'' bu açıdan gerçek bir dönüm noktası olmuştur.
Bu kanunla birlikte, 50 ve üzeri Ar-Ge personeli bulunduran firmalarımıza Ar-Ge merkezi belgesi vermeye başladık. Ar-Ge merkezi belgesi alan işletmelerimize çok önemli teşvik ve muafiyetler sağladık. Bu işletmelere, yaptıkları Ar-Ge harcaması kadar Kurumlar Vergisi indirimi getirdik. Yani devlet de taşın altına elini koymuş oldu, firmalar da.
Personel ücretlerinin doktoralı olanlar için yüzde 90'ını, diğerleri için yüzde 80'ini gelir vergisinden muaf tuttuk. Kamu olarak, Ar-Ge merkezlerinde çalışan personelin sigorta primi işveren hissesinin de yarısını karşılıyoruz. Sigorta priminin yarısını almayalım onu Ar-Ge'ye harcasın. Böylece istihdam oluşsun, çalışmalar gerçekleşsin. Yine bu alanda düzenlenen kağıtlardan damga vergisi almıyoruz.''
''REKABET ÖNCESİ İŞBİRLİĞİ İLE İLGİLİ DESTEK MODELLERİMİZ VAR''
Çok daha fazla sayıda firmayı Ar-Ge merkezi kurmaya davet eden Ergün, yeni başvurular olduğunu ve bu sebeple sayının 150'yi geçebileceğini aktardı.
Küçük işletmelerin ve KOBİ'lerin bir araya gelerek, Ar-Ge'yi rekabet öncesi işbirliği projelerine dönüştürerek ortak Ar-Ge yapmaya yönelmeleri gerektiğini ifade etti.
Rekabet öncesi işbirliği ile ilgili destek modelleri olduğunu söyleyen Ergün, buna şimdiye kadar herhangi bir talep gelmediğinden yakınarak, ''Kimse rakipleriyle iş birliği yapmak istemiyor. Halbuki el alem yapıyor. Dünyada bir sürü rekabet öncesi işbirliği projesi var'' dedi.
Bunu bir örnekle anlatan Bakan Ergün, şunları kaydetti:
''Takımlar var. Saha lazım. Sahayı birlikte yapalım, iyi oynayan kazansın. Niye sahayı birlikte yapmıyoruz. Bir futbol maçı gibi düşünsek, her takımın kendi antrenörü, kendi oyuncuları var. Kendi taktikleri stratejileri vs var. Ama saha ortak. Sahayı birlikte yapalım, iyi oynayan kazansın. Rekabet öncesi işbirliği projeleri sizin iyi oynamanıza, rakiplerinizi geçmenize engel değil, sadece ortak bir takım çalışmaları yürüterek, geri kalan özelliklerinizle rakebete devam edebilirsiniz. Onun için rekabet öncesi işbirliği projelerine de ağırlık vermemiz gerekiyor.
Biz Ar-Ge merkezlerine sağladığımız desteklerin üretime, Ar-Ge'ye veya nitelikli istihdama dönüştüğünü görmekten son derece memnunuz. Bugün faaliyette olan 130 Ar-Ge merkezimizde yapılan Ar-Ge harcamaları ciddi rakamlara ulaşmıştır. Bu merkezler, sadece İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir ve Ankara gibi illerimizde kurulmuyor. Bilecik, Bolu, Düzce, Kırklareli, Tekirdağ, Malatya ve Sivas'ta kurulduğunu düşünürsek esas bunun Anadolu'ya yayılması ayrı bir öneme sahiptir. Artık Anadolu'daki firmalarımız da rekabet gücünü yenilikçilikte ve Ar-Ge'de aramaktadır. Ar-Ge merkezlerinin ülkemize yabancı sermaye çekme konusunda da önemli katkıları olmuştur.
Biz Türkiye'nin üretim ve montajdan ziyade Ar-Ge ve tasarım konularında bir merkeze dönüşmesini istiyoruz. Bir takım firmalar Ar-Ge teşvikleri nedeniyle Ar-Ge merkezlerini Türkiye'ye taşımayı, bu nedenle buraya yatırım yapmayı planlıyorlar. Yani yabancı sermayenin artmasında da Ar-Ge merkezlerinin önemi büyük. Ar-Ge merkezi kuran firmalarımızın ağırlıklı olarak otomotiv ve yan sanayi, dayanıklı tüketim malları, savunma sanayi, elektronik, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi katma değeri yüksek sektörlere mensup olması da son derece önemlidir.
Bakanlık olarak, Ar-Ge merkezlerimizde yürütülen çalışmaları yakından takip ediyor, bu merkezlerde yürütülen projelerin ne kadar değerli olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, Ar-Ge merkezlerini hem nicelik hem de nitelik olarak geliştirmeye devam edeceğiz. Biz Ar-Ge merkezlerimizin özellikle üniversitelerimizle daha yakın ilişkiler kurmalarının son derece faydalı olacağına inanıyoruz. Bu nedenle, bu toplantıya Bakanlığımızın San-Tez Programı'ndan yararlanan akademisyenlerimizi de davet ettik. Bugünkü buluşmamızın Ar-Ge merkezleriyle bu hocalarımızın çalışmalarını birlikte değerlendirmek ve muhtemel işbirliği alanlarını keşfetmek açısından da faydalı olabileceğini düşünüyorum.''
''ALIN TERİ DE ÖNEMLİ AMA AKLIN TERLETİLMESİ GEREKİYOR''
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türkiye'de üniversite sanayi işbirliğinin zayıf olduğunu belirterek, ''En zayıf yer neresi biliyor musunuz? İstanbul. Türkiye'nin en çok üniversitesi burada bulunuyor, Türkiye'nin sanayisinin, Türkiye'nin ihracatının kalbi burada atıyor. Çalışma yaptık ve o çalışmaları değerli hocalarımızla ve rektörlerimizle paylaşacağım. En zayıf yer üniversite-sanayi işbirliğinde İstanbul. Bunu aşmamız lazım. İstanbul'un bu konuda çok büyük atılım yapması lazım'' dedi.
Bu konuda en zayıf yerin İstanbul olduğunu kaydeden Ergün, ''Türkiye'nin en çok üniversitesi burada bulunuyor, Türkiye'nin sanayisinin, Türkiye'nin ihracatının kalbi burada atıyor'' dedi.
''ŞİRKETİNİZİN BAŞI AĞRIMIYOR MU DA ÜNİVERSİTEYE GİTMİYORSUNUZ''
Buna ilişkin bir çalışma yaptıklarını ve bu çalışmaları hocalarla ve rektörlerle paylaşacaklarını aktaran Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:
''En zayıf yer üniversite-sanayi işbirliğinde İstanbul. Onun için bunu aşmamız lazım. İstanbul'un bu konuda çok büyük atılım yapması lazım. İstanbul'da sanayide üniversitelerde İstanbul'un güzellikleri mi başınızı döndürüyor? Cazibesine kapıldınız da 'böyle bir işbirliğine ihtiyaç yok, zaten parayı kazanıyoruz, nereye koyacağımızı bilmiyoruz mu diyorsunuz?' Öyle mi yani. Yanlış bir şey, öyle değil. Üniversite sanayi işbirliğinde İstanbul'dan çok daha önemli şeyler bekliyoruz. Buna ihtiyaç var. Sanayi açısından da ihtiyaç var. Çok basit örneklerle anlatıyoruz bunu Anadolu'da. Diyoruz ki 'Siz hastalanınca ne yapıyorsunuz? Başınız ağrısa, mideniz bulansa, ateşiniz düşse, sizde bir halsizlik olsa ne yapıyorsunuz?' 'Doktora gidiyoruz, aile hekimine gidiyoruz. O bize bir bakıyor' ve 'Ben sana bir ilaç yazayım. Ama sen bir kulak burun boğazcıya gitmen lazım.' Devlet hastanesine gidiyor, kulak burun boğaz bakıyor. Oradaki uzman hekim de 'Evet bir takım sorunlar var, ben ilaçlı bir tedavi yazacağım ama sizi bir üniversiteye sevk edeyim, orada hocalar baksın.' diyor.
Üniversite hastanesine gidiyor, hocalar toplanıyor, asistanlar geliyor falan bir tetkik, tahlil, ultrason, tahlil ne ise bir yol haritası oluşturuyorlar. Sen de ona uyuyorsun. İyileşiyorsun. Peki sizin şirketin başı ağrımıyor mu? Midesi bulanmıyor mu? Ateşi yükselmiyor mu? Halsizlik olmuyor mu mesela? Yani rekabet gücünüz zayıflamıyor mu? Ayakta durmakta zorlandığınız zamanlar olmuyor mu? Oluyor, ne yapıyorsunuz. 'Ne yapacağımı bilmiyorum.'
E, üniversiteye gideceksiniz. İşletme fakültesine gideceksiniz, mühendislik fakültesine gideceksiniz. Proje yapacaksınız. Oradaki hocalara 'Hocam bizim işletmenin başı ağrıyor, ayakta duracak halimiz yok, bize bir inovasyon mu yapacaksın, yapacaksak nasıl yapacağız, yönetimimiz mi kötü, yönetimimizi mi iyileştirmemiz lazım?' İşletme fakültesindeki hocalara da belki böyle bir hasta gelmemiştir.
Zaman zaman onların da sanayi tesislerini, organize sanayi bölgelerini ziyaret etmesi ve bir bakması lazım. Bu işbirliğinin derinleşmesi lazım. Üniversite sanayi işbirliği sadece, 'sanayiciler üniversiteye bir fakülte yapsınlar, üniversiteler de onlara bir fahri doktora unvanı versin'. Böyle işbirliği zayıf bir işbirliği, bunu derinleştirmemiz lazım. İstanbul'un bu sese muhakkak kulak vermesi lazım. Burada farklı adımlar atması lazım.''
''EN FAZLA ÖNEM VERİLMESİ GEREKEN ALANLARIN BAŞINDA BİLİM VE TEKNOLOJİ GELİYOR''
Türkiye'nin lider bir ülke olması hedefleniyorsa, en fazla önem verilmesi gereken alanların başında bilim ve teknolojinin geldiğini belirten Ergün, aklın terletilmesi gerektiğini söyledi.
''Alın teri de önemli ama aklın terletilmesi gerekiyor'' diyen Ergün, bugün akıl terinin alın terinin önüne geçtiğini ifade etti.
Bilim ve teknoloji alanında atılacak her adımın, diğer bütün alanların da birkaç adım birden ilerlemesini sağladığını vurgulayan Ergün, bu nedenle, Türkiye'nin bilgi üreten ve ürettiği bilgiyi ticarileştirmeyi başaran bir ülke haline gelmesi gerektiğini kaydetti.
Bilim ve teknoloji kapasitesini artırmaya, Ar-Ge, markalaşma, inovasyon ve tasarım gibi konulara odaklanılmaya, daha yüksek katma değerli üretim yapan bir özel sektör oluşturmaya büyük önem verildiğini dile getiren Ergün, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Bütün bu kritik konularda reel sektörümüz ile işbirliği için çağrıda bulunduk ve bu çağrıları sürdüreceğiz. İmkanlarımızın el verdiği ölçüde, iş ve yatırım ortamını, Ar-Ge desteklerini iyileştirecek adımları kararlılık içinde bir bir hayata geçireceğiz. Bugün gerçekleştirdiğimiz bu toplantı, Ar-Ge merkezlerini geliştirmek hususunda neler yapabileceğimizi tespit etmemiz açısından son derece önemlidir.''
Bu arada, Bakan Ergün konuşmasının ardından önce Ar-Ge merkezleri arasında başarılı olan firmalara ödüllerini verdi, ardında da stantları dolaştı.