Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, büyüme kaybının hasıla kaybına olan etkisine işaret ederek, ''Eğer Türkiye 35 yıl yüksek enflasyon, dalgalı enflasyon dönemini yaşamasaydı, kaynak dağılımı o yüzden bozulmasaydı, Türkiye'de daha çok yatırım yapılabilseydi, ücretler üzerinde bir baskı kurulmasa ve daha çok istihdam olsaydı en az 1 trilyon doları biz bugün görmüş olabilirdik'' dedi.
Başçı, Forum İstanbul 2012'de yaptığı konuşmada, Forum İstanbul'un 11. yılı olduğuna değinerek, Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılının Türkiye için çok önemli bir yıl olduğunu ve bu tarih için iddialı hedefler ortaya konduğunu vurguladı.
Sürdürülebilir büyüme için vazgeçilmez olan iki şartın fiyat istikrarı ve finansal istikrar olduğunun altını çizen Başçı, bunlarla ilgili dünyanın pekçok tecrübe, birçok ülkenin de yüksek ve dalgalı enflasyon dönemleri yaşadığını hatırlattı.
Buna gelişmiş ülkelerin de dahil olduğuna işaret eden Başçı, 1970'li yıllardan itibaren petrol fiyat artışlarını takiben dünyada yüksek enflasyon dönemi yaşandığını ve enflasyonun çift haneli rakamlara çıktığını, ABD'de dahi bunun gerçekleştiğini anlattı.
''Enflasyon, uzun vadeli büyümeye zarar veriyor''
Dolayısıyla analiz yapılabilecek ve çalışılacak ciddi anlamda veri bulunduğuna değinen Başçı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Fiyat istikrarının maliyetleri nelerdir diye baktığımızda, bu konuda yapılmış çalışmalarda şu bulunuyor; ortalamada bir ülkenin enflasyonu diğer ülkeye göre 10 puan daha yüksekse, bunun büyüme hızına eksi 0,2 ile 0,3'lük katkısı oluyor. Dolayısıyla büyümeyi düşürüyor. Bu, 'enflasyon sayesinde büyüyelim, enflasyonla büyümeye çalışalım'ın tam tersi... Verilerle desteklenmiş, akademik çalışmalarla bulunmuş bir sonuç... Enflasyon uzun vadeli büyümeye zarar veriyor.
Türkiye'de 1970'den itibaren 2005 yılına kadar bakacak olursak, ortalama yüzde 50'lik bir enflasyon yaşandı. Akademik çalışmalardan yola çıkarak kaba bir hesap yapacak olursak, bu Türkiye'ye ortalamada en az yüzde 1 ila belki 1,5 büyüme kaybına mal oldu. 35 yıl uzun bir süre... 35 yıl içinde her yıl yüzde 1 büyüme kaybederseniz, ne kadarlık toplam hasıla kaybı olur diye baktığımızda, Türkiye'nin 2011 yılı GSYH'sı 772 milyar dolar. Bu rakam, çok rahatlıkla 1 trilyon dolar olabilirdi. Eğer Türkiye,35 yıl yüksek enflasyon, dalgalı enflasyon dönemini yaşamasaydı, kaynak dağılımı o yüzden bozulmasaydı, Türkiye'de daha çok yatırım yapılabilseydi, ücretler üzerinde bir baskı kurulmasa ve daha çok istihdam olsaydı en az 1 trilyon doları biz bugün görmüş olabilirdik.''
''Çok net bir resim yok''
Enflasyonun çok maliyetli olduğunun altını çizen Başçı, fakat bu maliyetin pek hissedilmediğini, o yüzden bazen değerinin çok fazla anlaşılamayabildiğini söyledi.
Dünyada bugün enflasyonist bir ortam bulunmadığını, düşük enflasyon ortamı olduğunu ifade eden Başçı, ''Ancak hiçbir zaman biz yüksek enflasyonun maliyetli bir konu olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız, her zaman bunu hatırlamalıyız diye düşünüyorum. Gelişmiş ülkeler de bunu unutmamalılar'' diye konuştu.
Merkez Bankası Başkanı Başçı, gelişmiş ülkelerin de bunu unutmaması gerektiğine dikkati çekerek, küresel krizden çıkış için çaba gösterildiğini, bu yüzden Batı ülkelerinde çok ciddi bir parasal genişlemenin söz konusu olduğunu kaydetti.
Erdem Başçı, bunun sonuçları konusunda ise çok net bir resim bulunmadığını belirterek, enflasyonist etkilerinin olup olmayacağı noktasında biraz zamana ihtiyaç olduğunu, ancak şu anda her zaman herkesin dikkatli olmasında fayda bulunduğunu söyledi.
"Tedbir alınmasa 70 milyar dolarlık bir kayba uğrayacaktık"
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Türkiye'de 2001 krizinden sonra kamu borcunun GSYH'ya oranı o tarihten bugüne kadar yüzde 90'ın üzerinde kalsaydı, o tarihten bugüne kadar geçen süre içerisinde GSYH'nin 772 milyar dolar yerine 700 milyar dolar olacağını, dolayısıyla mali disiplin sağlanmasaydı 70 milyar dolarlık bir kaybın söz konusu olacağını kaydetti.
Başçı, Forum İstanbul 2012'de yaptığı konuşmada, finansal istikrardan fon kaynaklarını sağlayanlarla kullananlar arasındaki ilişkinin aksamadan, düzgün bir şekilde ekonomik kaynakları verimli, sorunsuz şekilde işlemesinin anlaşıldığını söyledi.
Borçluların borçlarını ödeyemeyecek noktaya gelmeleri halinde bu durumun oldukça derin ekonomik olumsuz etki yapabildiğine işaret eden Başçı, Türkiye için genellikle bunun kamu borcundan kaynaklanan problem olarak ortaya çıktığını belirtti.
Dünya çapında verileri kullanarak yapılan çalışmalara göre, kamu borcunun GSYH'ya oranı yüzde 90'ın üzerinde olduğu durumlarda ülkelerin ortalama büyüme hızlarının bir puan daha düşük olduğuna dikkati çeken Başçı, şöyle devam etti:
''Türkiye'de 2001 krizinden sonra kamu borçlarının GSYH'ya oranı yüzde 90'ı aşmıştı. Eğer hiçbir tedbir alınmasa ve yüzde 90'ın üzerinde kalsaydı, o tarihten bugüne kadar geçen süre içerisinde Türkiye'de GSYH bugün 772 milyar dolar yerine 700 milyar dolar olacaktı. Dolayısıyla 70 milyar dolarlık bir kayba uğrayacaktık, eğer mali disiplini Türkiye olarak sağlayamasaydık. Bu şekilde hesap yapınca, rakamlar gerçekten çok etkileyici rakamlar oluyor.''
''Olumsuz etkileri akıldan çıkarmamak gerekir''
Dünyadaki kamu borcu probleminin altını çizen Başçı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Pekçok ülkede bu problem açığa çıktı. Bilinen örnekler var, Avrupa'da özellikle çok konuşulan örnekler var, bir de konuşulmayan örnekler var. Oralarda da kamu borcu hızla artıyor. Dolayısıyla bütün ülkelerin biraz dikkatli olmasında fayda var. Çok kısa vadede 'ben ekonomiyi destekleyeceğim, biraz kamu harcamalarını artırayım, biraz vergileri azaltayım' demek kısa vadede saman alevi gibi kısa bir etki yapabilir. Ama onun uzun vadede olumsuz etkilerini, kamu borç yükü açısından, finansal istikrar açısından uzun vadede olumsuz etkilerini hiçbir zaman hiçkimsenin aklından çıkarmaması gerekir.''
Erdem Başçı, finansal istikrarsızlığın sadece kamu borcundan kaynaklanmadığını, bankacılık sistemi, finansal sistem üzerinde dikkatli olunmaması halinde o zaman benzer yüklerin dönüp dolaşıp yine kamu borç yükü olarak kendisini gösterdiğini söyledi.
ABD'de 2006 yılına kadar konut fiyatlarının arttığını, özellikle 2000 yılından itibaren konut fiyatlarındaki artışın hızlandığını, her yıl ortalama konut fiyatının enflasyon çok düşük olmasına rağmen yüzde 12 civarında arttığını anlatan Başçı, burada durumun artık hiç alım gücü olmayanların da konut alabilir, finans sektörü bunu sağlar hale geldiğini belirtti.
''Özel kesim tasarrufu pek de sevmiyor. Çok da fazla tasarruf yapmıyor''
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, fiyat istikrarı ve finansal istikrarın değerini sokaktaki vatandaşın gayet iyi bilmesinin Türkiye'ye sağladığı avantaja işaret ederek, ''Bu avantajı biz kaybetmeden, bu alanda dikkatli olmaya devam ederek, diğer alanlarda da hükümet ve diğer sivil toplum kuruluşları bazında reformlarımızı, yatırımlarımızı yapmaya devam etsek, geleceğe güvenle baksak 2023 gerçekten Türkiye için çok iyi bir 100. yıl olabilir'' dedi.
Başçı, Forum İstanbul 2012'de yaptığı konuşmada, Maliye Bakanlığı'nın katıldığı bir çalışmaya değinerek, finansal sektörün vergilendirilmesi ile ilgili önemli eksiklikler, girişimciliğin önünde bir takım vergi engelleri olduğunun tespit edildiğini söyledi.
Özellikle risk ve girişim sermayesi ile ilgili Türkiye'de birtakım vergi dezavantajlarının olduğunun ortaya çıktığına dikkati çeken Başçı, ''Maliye Bakanlığımızdan Merkez Bankası olarak rica ettik. Maliye Bakanlığımız buradaki toplantılara katılarak, detaylı bir şekilde buradaki engellerin nasıl kapatılabileceğini tespit etti'' diye konuştu.
''Özel kesim tasarrufu pek sevmiyor''
Türkiye'deki tasarruf açığına değinen Başçı, ''Özel kesim tasarrufu pek de sevmiyor. Çok da fazla tasarruf yapmıyor. Bu yüzden Türkiye'de özel kesimin, bireysel emeklilik sisteminin reformuyla tasarrufları nasıl güçlendirdiği konusu da Finansal İstikrar Forumu'nda yer aldı. Burada açılan tavsiye kararları ile büyük ölçüde gerçekleşebilecek gibi görünüyor. Bu, çok önemli bir reform'' şeklinde konuştu.
Başçı, Türkiye'nin geçmişte hem fiyat istikrarı, hem de finansal istikrarın olmamasından çok muzdarip olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Çok büyük maliyetler üstlendik. Fakat bunun şöyle bir faydası oldu; kamuoyunda artık bir farkındalık var. Fiyat istikrarı ve finansal istikrarın değerini sokaktaki vatandaş gayet iyi biliyor. Bu avantajı biz kaybetmeden, bu alanda dikkatli olmaya devam ederek, diğer alanlarda da hükümet ve diğer sivil toplum kuruluşları bazında reformlarımızı, yatırımlarımızı yapmaya devam etsek, geleceğe güvenle baksak 2023 gerçekten Türkiye için çok iyi bir 100. yıl olabilir.''
''Bankacılık denetimsiz bırakılmamalı''
Finansal istikrar açısından sadece kamu değil, finans sektörü açısından da dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Başçı, şunları kaydetti.
''En son krizde 'aşırı borçlanmaktan zarar gelmez. Enflasyon 1980'li yıllardan bu yana kontrol altına alındı. Özel sektör iyi çalışıyor. Biz kamu olarak denetime gözetime önem vermesek de olur' görüşü vardı. Hiçbir zaman bankacılık kesimi denetimsiz gözetimsiz bırakılmamalıdır. Bir yandan onların para basma hakkı var. Para basma hakkı kanun ile merkez bankalarına verilmiştir. Bir kamu imtiyazı kullanıyorlar. Bankalar bir nevi para basabiliyor. Bankalarda mevduat toplanıyor. Bu mevduat, kredi olarak veriliyor. Doğru yere yatırılmadıysa, doğru yere kredi açılmadıysa aslında karşılıksız para basmış oluyor. Gözetim, denetim, lisanslanmanın ve bankacılık yapma yetkisinin mutlaka kamu denetiminde olması şarttır. Dünyadaki krizden bu ders çıkarılmıştır.''
Finansal İstikrar Kurulu çalışmaları...
Başçı, G-20 ülkelerinin, krizi önlemek adına küresel bazda neler yapılacağı ile ilgili de biraraya geldiğini, bu tür çalışmaları özetleyen bir kitap yayınlandığını ve G-20 ile Finansal İstikrar Kurulu (FSB) reform çalışmalarının anlatıldığını kaydetti.
Kitapta, finansal sektör reformunun dört ana yaklaşımının bulunduğunu belirten Başçı, şöyle devam etti:
''Bunlardan biri bankacılık kesiminde döngüselliğin azaltılmasıdır. Gözetim ve denetim nasıl güçlü hale getirebilir? Piyasa altyapısı nasıl güçlendirilir? Bir de kriz çözümlemede etkili çözümleme nasıl yapılabilir? Bununla ilgili gerçekten çok yoğun bir çalışma var. G-20 çatısı altında 2009 yılında FSB kuruldu. Türkiye de buraya üye ve söz sahibidir. Küresel çapta birçok kurum ve kuruluş var. Onun dışında pekçok çalışma grupları var. Standart belirleyici kuruluşlar var. Sermaye piyasası standartları, sigortacılık, muhasebe standartlarını belirleyen kuruluşlar var. FSB çatısı altında çalışıyor ve oraya bütün raporlar geliyor. G-20 liderler zirvesinde bunlar kabul edildikten sonra, bütün dünyada yeni bir standart belirlenmiş oluyor. FSB'de Türkiye'yi burada merkez bankası temsil ediyor. Türkiye'de de SPK, BDDK, TMSF var. Bütün bu kurumlar yeni mevzuat çerçevesinde Finansal İstikrar Komitesi'nde biraraya geliyorlar. FSB gündemi konuşuluyor. Türkiye'nin uyum sağlama açısından eksiklikleri nedir? Bunlar konuşuluyor.''
''Krizin Amerika için özeti olan kitap...''
Birkaç yıl önce toplantı için gittiği ABD'de gördüğü bir kitaba değinen Başçı, kitaba ilişkin şunları anlattı:
''2006 yılında basılmış bir kitap... Raflarda kalmış. 2007, 2008 yıllarında satılmamış. Neden? Çünkü konut fiyatları düşmeye başlamış. Kitabın başlığının tercümesi şöyle; 'Gücünüz yetmediği halde nasıl bir konut satın alabilirsiniz?' Eğer bir mali sistem, böyle kitapların basılmasına imkan sağlıyorsa ortada bir problem olduğu aşikar. Kitabı açıp sayfaları karıştırdım. İçinde bir analiz var. Diyor ki 'konut fiyatları düşebilir.' Elinizde para yok, işiniz, geliriniz yok. Gidiyorsunuz konut alıyorsunuz, gelecek sene konut fiyatları artarsa ne ala birdenbire zengin oluyorsunuz. Düşerse 'ben bunu ödeyemeyeceğim' diyorsunuz ve anahtarları bankaya teslim ediyorsunuz. Bankanın zararı oluyor. Banka iflas ederse devletin zararı oluyor. Kamu borcu artıyor. Krizin bir yerde Amerika için özeti bu...
Kitapta ''Tarih boyunca Amerika'da hiçbir zaman hiçbir yıl ortalama konut fiyatları düşmedi, büyük buhranı saymazsanız'' şeklinde bir tavsiye de bulunduğunu belirten Başçı, bu tür kitapların satılmasının aslında krizi daha kolay anlamaya yol açtığını söyledi.
''Lale soğanı fiyatı iki at arabası kadar''
Tarihte bu tür mantıksız durumların aslında oldukça sık görüldüğünü ifade eden Başçı, ''Tarihte fiyatlardaki anormal artışlar ve daha sonraki çöküşler, finans sektörünün zor duruma düştüğü dönemler, tarih boyunca pekçok kez gözlendi. Lale fiyatları biliyorsunuz... Hollanda'da Osmanlı'dan laleyi alıyorlar. Daha sonra çok popüler oluyor. Nadir bulunan lale soğanları olağanüstü bir şekilde değerlenmeye başlıyor. Öyle bir noktaya geliyor ki bir lale soğanıyla iki atlı araba alacak şekilde fiyatı yükseliyor'' şeklinde konuştu.