Unilever Dünya Başkanı Paul Polman, Unilever'in küresel organizasyon yapısını yenilediğini açıklayarak, daha önce 12 ülkenin bağlı olduğu Unilever Türkiye'nin, bugün itibariyle Rusya da dâhil toplam 750 milyonluk nüfusa sahip 36 ülkenin yönetim merkezi olacağını söyledi. Unilever Dünya Başkanı Paul Polman, iki yıl aradan sonra Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında ANKA ve Reuters haber ajanslarına Türkiye'nin Unilever içindeki yeni konumunu ve gelecek hedeflerini değerlendirdi. Polman, "Türkiye'den 10 Türkiye nüfusu büyüklüğünde 36 ülke yöneteceğiz,başardıklarınızla gurur duymalısınız" dedi.Polman'ın verdiği bilgiye göre yeniden yapılanma doğrultusunda, 2009 yılından bu yana Unilever Asya, Afrika, Orta ve Doğu Avrupa Başkan Yardımcısı ve Unilever Türkiye CEO'su olarak görev yapan İzzet Karaca'nın da görev ve sorumluluk alanı genişledi. İzzet Karaca, yeni dönemde mevcut sorumluluklarına ek olarak, NAME (Kuzey Afrika, Ortadoğu ve RUB (Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya) Başkan Yardımcılığı görevini de İstanbul'daki Merkez Ofis'ten yürütecek.
"TÜRKİYE 8 YÖNETİM MERKEZİNDEN BİRİ OLACAK"
OMO, Lipton, Sana, Dove, Knorr, Magnum, Algida gibi markaların üreticisi olan, dünyada 180'den fazla ülkede faaliyet gösteren ve ürünleri her gün 2 milyar insanla buluşan ve geçen yıl 44.3 milyar Euro ciro gerçekleştiren Unilever'in Dünya Başkanı Paul Polman, Unilever'in sürdürülebilir büyümesini garanti altına alabilmek için 23 olan yönetim bölgesi sayısını 8'e indirdiklerini, bu 8 bölgeden birinin merkezinin de Türkiye olarak belirlendiğini açıkladı. Buna göre Türkiye'den yönetilen ülke sayısının Rusya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Bölgesi'nin de eklenmesiyle 12'den 36'ya çıktığını ve bunun da 750 milyonluk bir nüfusa karşılık geldiğini belirten Polman, "Unilever olarak Türkiye'den 10 Türkiye daha anlamına gelen bir nüfus büyüklüğünü yöneteceksiniz. Türkiye olarak bu büyüklükle ve yakın geçmişte ekonomik ve toplumsal alanda başardıklarınızla gurur duymalısınız. Türkiye büyük bir potansiyel içeriyor. Türkiye'nin liderliğini yaptığı bölge yakın gelecekte Unilever'in global büyümesinden daha hızlı bir büyüme gösterecek" diye konuştu.
"CİROMUZUN YÜZDE 75'İ TÜRKİYE DAHİL GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEN GELECEK"
Unilever'in cirosunun bugün itibarıyla yüzde 55'inin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden geldiğini, bu oranın 2020 itibarıyla yüzde 75'e çıkacağını öngördüklerini ifade eden Unilever Dünya Başkanı Paul Polman, mevcut küresel konjonktürde, istikrarlı büyüyen ekonomisiyle Türkiye'nin doğu ile batı arasında köprü rolü üstlenecek şekilde kilit bir rol oynayacağını,Türkiye'nin yükselen pazarlar içinde en önemli beş ülkeden biri olacağını vurguladı.
"KONYA'DA 100 MİLYON DOLARLIK DONDURMA FABRİKASI YAPIYORUZ"
Unilever'in 60 yıla yakın bir süreden bu yana faaliyet gösterdiği Türkiye'de her yıl 100 milyon TL dolayında yatırım yaptığını hatırlatan Polman, Konya'da farklı kategorilerde ürünlerin üretileceği büyük çaplı bir yatırım planladıklarını,Unilever Türkiye'nin bu yatırımın ilk bölümüne dondurma fabrikası ile başladığını bu yıl tamamlanması planlanan yatırımının da yaklaşık 100 milyon doları bulacağını söyledi. Polman, bu yatırımların Türkiye ekonomisine olan güvenlerinin bir göstergesi olduğunu bildirdi. Türkiye'den şu an için 35 ülkeye ihracat yaptıklarını, bu sayının yakın gelecekte Türkiye'nin artan bölgesel rolü nedeniyle kesinlikle artacağını belirten Polman, "Türkiye'ye daha fazla yatırım yaparak ve bu yatırımlardan doğan üretimi daha fazla ihracata yönlendirerek, ekonominizin cari açığının kapanmasına yardımcı olmak istiyoruz" diye konuştu.
"ÖNEMLİ BÖLÜMÜ MÜSLÜMAN OLMAK ÜZERE DÜNYADA GELECEK 40 YILDA 2 MİLYAR İNSAN DOĞACAK"
Paul Polman, eğer bugün global ölçekte faaliyet gösterecek bir şirket kurmak istenirse, bu şirketin global merkezini Türkiye olarak belirlemenin en doğru seçim olacağını belirten sözlerine şöyle devam etti:
"Önümüzdeki 40 yıl içinde dünyada 2 milyar insan daha doğacak. Bu gerçeğin kimse farkında değil. Ve bu 2 milyarın büyük çoğunluğu Müslüman olacak. Doğu ile batıyı birleştiren gelişmiş bir demokrasi ve ekonomi olarak Türkiye, bu 2 milyar insan için yaşamsal değer taşıyan mal ve hizmetlerin üretimi için çok önemli bir merkez olabilir. Örneğin şu anda helal gıda dünyada çok hızlı büyüyen bir kategori. Türkiye helal gıdada tüm dünyanın üretim merkezi olabilir. Bunun için örneğin en büyük gıda markamız olan Knorr'da helal gıda için Türkiye'yi nasıl bir merkez haline getirebiliriz diye çalışıyoruz."
"TÜRKİYE NÜFUSU 50 MİLYON DAHA AZALACAK OLAN AVRUPA'YA GÖRE ÇOK ŞANSLI"
Türkiye'nin genç ve artan nüfusu, büyüyen ekonomisi ve artan ihracatıyla ekonomik yönden çok şanslı bir ülke olduğunu ifade eden Polman, Avrupa'nın bu kadar şanslı olmadığını, yakın gelecekte 50 milyon daha az Avrupalı olacağını, büyümenin ise Türkiye gibi ülkelerden geleceğini kaydetti. Polman, bu nedenle Unilever'in Türkiye'yi yatırımlarında öncelikli ülkelerden biri olarak konumlandırdığını, ancak aslen Türkiye'yi daha rekabetçi yapmak için fabrika ve üretim yatırımından çok Türk insanına, Türk çiftçisine, Türk tedarikçisine yatırımı önemsediğini ifade etti.
"10.BÜYÜK EKONOMİ HEDEFİ İHTİRASLI AMA, GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ DEĞİL"
Türkiye'nin Avrupa ile tarihsel olarak çok yakın ilişkileri olduğunu, ABD ve Avrupa merkezli yaşanan global finansal krizin doğal olarak Türkiye'de de etkisi olabileceğini, ancak bunun sınırlı bir etki olarak kalacağını söyledi. Türkiye'nin 2023'te dünyanın en büyük 10. ekonomisi olma hedefinin, ihtiraslı bir hedef olduğunu, ancak gerçekleştirilemez bir hedef olmadığının altını çizen Polman şunları söyledi:
"Krizden etkilenen Avrupa ve ABD'nin dışında, Türkiye'yi diğer coğrafyalarda daha büyük fırsatlar bekliyor. Ortadoğu'da daha gelişmiş demokrasilere geçilmesiyle birlikte, bundan en çok Türkiye gibi istikrarlı büyüyen güçlü bir ekonomiye sahip ülkeler fayda sağlayacaktır. Biz de Türkiye gibi, hedeflerimizi kısa vadeli değil, uzun vadeli koyuyoruz. Bugün içinde bulunduğumuz finansal kriz, finansal piyasalara çeyrekler bazında kısa vadeli bakışın ve tüm beklentileri kısa vadeli kazanç üzerine şekillendirmenin bir eseri. Bir anlamda dünya kısa vadeli hedeflerin esiri haline gelmiş durumda."
"NİCE DALGALANMALAR GÖRDÜK, AMA KISA VADELİ HAREKET ETMEYİZ"
Son dönemde TL-kur dalgalanmalarına da değinen Polman, "Oysa ben arkadaşlarıma bir çeyrekte 90 gün olduğunu hatırlatıyorum. Hafta sonu tatillerini çıkardığınızda 76 gün demek bu. Unilever'de 76 günlük hedeflerle şirketi yönetemeyiz. Bugün en kısa hedefleme döngümüz 18 aylık. Türkiye'de ise 2012'de 60 yıldan bu yana faaliyette olan bir şirket olacağız. Türkiye'de nice dalgalanmalar gördük geçirdik. TL'nin aşırı değerlendiği ya da aşırı düştüğü dönemlerden geçtik. Ama biz, yüzünü tüketiciye dönen, tüketicinin beklentilerini karşılamak için kendini sürekli yenileyen, inovasyon yapan bir şirketiz. O nedenle, kısa vadeli finansal dalgalanmalara göre hareket etmeyiz,"dedi.
"TÜM FAALİYETLERİMİZ SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAMA ENDEKSLİ"
Paul Polman, global finansal krizin yanı sıra dünyada küresel ısınmadan kaynaklanan seller, kuraklık, nüfus hareketleri, göçler gibi çok büyük şokların yaşanır hale geldiğini, şirketlerin de buna sürdürülebilir kaynakları geliştirme yoluyla uyum sağlaması ve süreci tersine döndürmeye katkıda bulunması gerektiğini belirtti. Unilever olarak hayata geçirdikleri Sürdürülebilir Yaşam Planı'nın tam da bu noktada devreye girdiğini vurgulayan Polman, "Unilever olarak iki kat büyürken doğadaki ayak izimizi yarıya indireceğimize dair bir taahhütte bulunduk. Bunun için tarımsal hammaddelerin tümünü sürdürülebilir kaynaklardan elde edeceğiz. Bu planı Türkiye'de de ilk olarak Lipton'a çay tedarik eden 15 bin çiftçimizle hayata geçiriyoruz. 2018'e kadar Türkiye'deki tüm çay tedarikini sürdürülebilir kaynaklardan gerçekleştirmeyi hedefliyoruz" diye konuştu.
Sürdürülebilirlik alanında verdikleri sözleri uygulamalarla tutabileceklerini kanıtlamaya başladıklarını belirten Polman, 2,5 yıl içinde 38 milyar Euro cirolu bir şirketten 45 milyar Euro cirolu bir şirkete dönüştüklerini söyleyerek, "2010 yılında Türkiye'deki ciromuzun 1,2 milyar Euro olduğunu hesaba katarsak, 2,5 yılda 5-6 Unilever Türkiye kadar büyümüşüz. Türkiye'nin de bu plan dâhilinde istikrarlı büyümesini sürdürmesini öngörmek zor değil" dedi.
"ENFLASYON FARKINI TÜKETİCİLERİMİZE YANSITAMAYIZ"
Fiyat dalgalanmalarının etkisine ilişkin bir soruyu yanıtlarken, finansal ve iklimsel dalgalanmaların global hammadde fiyatları üzerinde enflasyonist bir baskı yarattığını söyleyen Polman, "Ancak Unilever olarak biz, enflasyondan doğan farkı tüketicimizin ödemesini istemiyoruz. Bu nedenle verimliliğimizi inanılmaz seviyelerde artırdık. 2009 ve 2010 yıllarının her birinde 1.4 milyar Euro tasarruf sağladık. 2011'de olumsuz ekonomik konjonktüre rağmen çok iddialı olarak 1.3 milyar Euro tasarruf etmeyi öngördük. Bu sayede bizler enflasyonu bastırıcı şirketler olarak ekonomiye hizmet veriyoruz" şeklinde konuştu.