Hakan HASTAOĞLU - Sabah.com.tr
Türkiye Vodafone Vakfı'nın desteğiyle Young Guru Academy'nin düzenlediği Geleceğin STK Liderleri Kampı'nda konuşan Vodafone Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hasan Süel, sivil toplum kuruluşlarının geleceğiyle ilgili düşüncelerini gençlerle paylaştı.
Aynı zamanda Türkiye vodafone Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı da olan Süel, program kapsamında yaptığı sunumunda kendi tecrübelerine dayanarak, 3. sektör olarak yükselen bir trend olduğunu vurguladığı sivil toplum örgütlerinde liderliğin önemini anlattı.
Kariyerinde kamu, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinde aldığı görevlerle elde ettiği deneyimi paylaşan Süel, gelecekte şirketlerin insanların kalbinde yer edinebilmesi için kazandıklarından bazı şeyleri topluma geri vermesi gerektiğini vurgulayarak "İş planlarına sosyal sorumluluk yazmayan şirketlerin unutulacağını" iddia etti.
Sunumunun ardından Sabah.com.tr'nin sorularını yanıtlayan Süel ile Türkiye Vodafone Vakfı'nın faaliyetlerini ve Londra'daki merkezleriyle ilişkilerini konuştuk.
İŞTE DR. HASAN SÜEL'İN SABAH.COM.TR'YE ÖZEL AÇIKLAMALARI
Vodafone gibi bir İngiliz şirketi neden Türkiye'de 2023 yılında STK'ları yönetecek gençleri yetiştirmeye çalışır?
Bu ülkeye bakışın bir izdüşümü. Vodafone Grubu sadece Türkiye'de değil yatırım yaptığı bütün ülkelerde uzun vadeli, toplum içinde yer edinmeyi isteyen bir kuruluş. Dolayısıyla faliyetlerinde de bizi o yönde yönlendiriyor. Biliyorsunuz bizim aldığımız lisanslar 25 yıllık. Yani devlet de uzun vadeli bakıyor telekomünükasyon sektöründeki oyunculara. Dolayısıyla siz bir toplumdaysanız ve bir katma değer yaratıyorsanız, insanlara bir hizmet veriyorsanız, bunun yanında sosyal sorumluluğunuzu da yerine getirmeniz lazım. Sosyal sorumluluğu yerine getirirken de bizim saha tecrübemiz, Türkiye'de istediğiniz kadar doğru bir tema seçim, doğru bir şirket olun, çok iyi bir şirket olun karşınızda sizin yetkinliğinizi absorbe edecek doğru kişilerden STK'lar oluşmadığı sürece o proje istenen amaca hizmet edemiyor. Bu sebeple bizim, burada hem arz hem talep anlamda çift yönlü gelişim anlamında STK'ların yetkinliklerini, tecrübelerini artırma gibi bir hayalimiz var. Bu da tabii ki en önemli kaynak olan insandan geçiyor. Onların yetkinliklerini artırmaya yönelik eğitim çalışmaları, destekleyici çalışmalarla bu amaca hizmet etmek istiyoruz. Son bir şey de sorunuzla ilgili, Vodafone yabancı sermayeli bir şirket ama çalışanlara baktığınızda ben dahil hepsi Türk oğlu Türk. Türkiye'deki Türk insanlarını istihdam eden bir şirket. Türkiye'de kazandığını Türkiye'de harcayan bir şirket. Dolayısıyla o yönlü bakmamak lazım.
STK liderlerini yetiştirme projesi nereden doğdu?
Bu bir projeden ziyade bir kamp. Bizim farklı sosyal ihtiyaçları tespit ettiğimiz alanlarda proje arayışlarımızda STK'ların yetkinliklerinin tam olarak istenen seviyede olmaması... Aynı şekilde 3. sektörün yani sosyal sektörün yükselen bir trend olması, gelecekte şirketlerin gündemlerine sosyal projeleri daha çok alacak olması, daha çok bütçe ayıracak olmaları, iş planlarına daha çok entegre edeceklerini bugünden görmemizden dolayı burada yeterli insan kapitalini şimdiden hazırlamak amacıyla oluştu. Çok temel, önemli bir amaç. Burada ufak bir tohum atmaya çalıştık.
Türkiye Vodafone Vakfı'nın geçmiş faaliyetlerine baktığımızda çocuklar, engelliler, öğretmenler gibi toplumun farklı kesimlerinin hedeflendiği görülüyor. Geçmişteki ve gelecekteki projelerinizi planlarken vakfınız ne gibi bir vizyonla hareket ediyor?
Aslında o da hareketli bir hedef. Çünkü bugünkü toplumun ihtiyaçlarıyla yarınki ihtiyaçları aynı olamayabiliyor. Biz işe 2006 yılında başladığımız zaman, Türkiye'nin bir sosyal ihtiyaç haritasını çizmeye çalıştık. Orada karşımıza çok ağırlıklı olarak eğitim çıktı. Eğitime odaklı bir çalışma yapmak için de dedik ki; okul öncesi eğitim. Engellilerin eğitimi, öğretmenlerin eğitimi, eğiticinin eğitilmesi gibi... Herhalde eğitim bazımızı kaybetmeyiz önümüzdeki dönemde. Kadında olduğu gibi yeni alanlar da açılabilir ama bunu bugünden söylemek erken olur biraz. Söyleyenlere de çok kredi vermemek lazım, çünkü çok değişen toplumsal ihtiyaç trendi var.
Şirketiniz Vodafone'la vakfınızın ilişkisi nasıl? Sadece fon desteği mi veriliyor, vakfınızın sivil toplum örgütleriyle ortak projelerinde ne kadar müdahil olunuyor?
Türkiye Vodafone Vakfı'nın bir tane mütevelli heyeti var. Bu mütevelli heyeti bağımsız olarak çalışıyor ve regüle olarak toplanıyor aynı diğer vakıflar gibi. Bu mütevelli heyeti vakfa gelen projeler ve yürütülmekte olan projelerin yönetiminden sorumlu. Şirket tahmin ettiğiniz gibi vakfın bütçesinin bir kısmını karşılıyor. Bir kısmını da genel merkezimiz karşılıyor, Londra'dan karşılanıyor. Onlara raporlama yapıyoruz, aslında diğer vakıfların da bağlı oldukları vakıflara yaptıkları gibi. Gayet otonom, özgür olduğunu söyleyebilirim.
Uluslararası bir vakfa bağlısınız. Yönetim en tepeden aşağı doğru mu yürütülüyor? Mesela İspanya'daki Vodafone Vakfı ile münasebetiniz nasıl?
Aslında sadece tecrübe paylaşımı anlamında ilişkimiz oluyor. Çünkü her ülkenin kendine has karakteristikleri var. Sosyal tabana indiğiniz zaman çok farklılaşıyor ülkeler. Tüketici davranışları anlamında, hangi cep telefonunun kullanıldığı anlamında İspanya ile Türkiye birbirine benzeyebilir ama bir alt seviyeye, sosyal ihtiyaçlara indiğiniz zaman çok çok daha farklı olabiliyor. Genelde de bize tecrübemiz şunu gösteriyor, plug and play dediğimiz her yerde kabul görebilecek, bırakın sosyal sorumluluk projelerini ticari projeler bile gerçekleşmiyor. İspanya'da çok işe yarayan bir tarifeyi Türkiye'ye getir çalışmıyor. Bu sadece telekom sektörü için değil başka sektörler için de geçerli. Dolayısıyla, Vodafone Grup Vakfı'nın bize verdiği en önemli destek bize güvenmek. Türkiye'nin sosyal ihtiyaçları konusundaki hassasiyetleri iyi analiz ettiğimize güvenerek bizim getirdiğimiz ana konulara yatırım yapmamızı sağlamak. Tabii ki; vermiş olduğumuz hizmetlerin insan hayatını kolaylaştırıcı teknolojilerle projeye dönüşmesi çok büyük başarı oluyor. Kenya'da insanların finansal sisteme girmesi, Tanzanya'da sağlık sistemleri, Türkiye'de cep çiftçi projelerimizin çok ciddi etkisi oldu. Özetle, bu işteki başarının en önemli faktörü otonom bırakılması yerel vakıfların ki, biz de öyle bir vakıfız.
Sizin yerelde yürüttüğünüz projelerin diğer ülkelerde veya genel merkezdeki karşılıkları nasıl oldu? Onlar nasıl tepkiler verdiler? Buradaki bir projeyi örnek almak, incelemek, ona benzer bir şeyler yapmak gibi çalışmalar oldu mu?
Tabii ki oldu. Mesela, bizim en önemli övünç kaynaklarımız uluslararası arenada aldığımız ödüller. Düşler Akademisi projemiz var, onun aldığı ödüller direkt Vodafone Grubu tarafından da olumlu karşılanıyor. Vodafone Yönetim Kurulu'ndan geldiler, Türkiye'yi ziyaret ettiler, kendilerini de tanıştırdık, çok memnun kaldılar. Eylül sonunda Vodafone Grubu'nun Londra'da vakıf gecesi olacak, oraya çağıralım sizden birilerini dediler. Bunlar tabii göğsümüzü kabartıyor. Bazı araştırmalar da yapıyoruz sosyal sorumluluk projelerimizin başarısına yönelik. Oradaki olumlu sonuçlar da bizi pozitif düşünmeye sevk ediyor.
Bugüne kadar yaptığınız projelerde Türkiye'de kaç kişiye dokundunuz?
3.5 milyon. Ama şöyle düşünün, mesela İlk Adım projemiz var, biz sadece anaokulundaki öğrenciye değil, öğretmene ve ebeveyne de dokunuyoruz. Bir dokunuşla kendisine, ailesine ve öğretmenine de dokunmuş oluyoruz.
Şimdiye kadar yaptığınız projelerin ekonomik büyüklüğü ne kadar?
Raporlama prensiplerimiz dolayısıyla ben size rakam veremiyorum bağlı bulunduğumuz kısıtlardan dolayı. Ama şunu söyleyebilirim, bu artarak devam edecek.
Son soru olarak, sosyal medyayla ilişkiniz nasıl? Vakit ayırabiliyor musunuz?
İki haftadan beri tatildeydim. Tatilde insan biraz daha normalleşiyor, biraz daha nabzı düşüyor, o arada baktım. Sosyal medya öyle bir boyut almış ki; sadece hangi insanın ne yaptığı ve fikirlerinden ziyade doğru adresleri takip ettiğiniz zaman yürüyen gazete. Hem ulusal anlamda hem uluslararsı anlamda. Dolayısıyla ondan uzak kalmak yanlış bir hareket olur. Görevim olduğu için tabii biraz daha haftasonları ve tatillerle sınırlı.