Portakal sanat ve kültür ev'inde ki sergilemenin ışık düzeni, galeride çalınan ve her gün bir başka ustanın sevdiği parçalardan oluşan müzik, gene her gün bir ressamın sevdiği yemeğin sunuluşu deliliğe varan bir hassasiyeti işaret ediyor ve bütün bunlarla birlikte isteyenin yolunu düşürüp bu yapıtları görebilmesi bana gerçek bir mucize olarak geliyor. Unutmayalım ki, bu sergiyi hazırlayan bir özel galeridir. Arkasında hiçbir destek yoktur. Fakat hiçbir mucize birdenbire oluşmuyor. Bugün karşımızda duran bu heyecan verici sergi Raffi Portakal'ın yaratıcılığından ve kişisel heyecanından kaynaklanıyorsa, bundan altı yıl önce de açılmış Batı Resminin Büyük Ustaları isimli ve 12 bin kişinin gezdiği sergi de onun gerçek bir öncü olmasından doğuyordu. O sergi de adı dudaklar uçuklatan sanatçıları izleyiciye taşıyordu ve o sırada İstanbul henüz Picasso, Rodin, Dali sergilerini görmemişti. Bana göre o sergi de bu sergi de Osmanlıların Paris'e eğitim görsün diye ressam yollamasından sonra atılmış en ileri adımdır. Galerinin kapısını itip girerek bu sergide Picasso'yu, Monet'yi, Matisse'i, Rodin'i, Dali'yi, de Chrico'yu, Renoir'ı, Sisley'i, Vlaminck'i, Utrillo'yu, Braque'ı, Chagall'i, Giacometti'yi görmek mümkün. Ve daha kimler, kimler... Türkiye yıllarca dışarıya ressam gönderdi. Şeker Ahmet Paşa yurt dışına giden ilk sanatçıydı. O günden 1980'lere kadar bu göç devam etti. Paris, Walter Benjamin'in dediği gibi '19. Yüzyılın Başkenti'ydi ve dolayısıyla modern olmak ancak orada öğrenilebilirdi. Bu iş çaresizlikten kaynaklanıyordu. Dünyaya mal olmuş sanatçıların bir tek orijinalini Türkiye'de görmek o gün de olanaksızdı bugün de öyledir. Türkiye ressam gönderdi ama resim almayı aklına getirmedi.
İSPANYA'YI RESİM İÇİN FETHETMEK
Oysa hep verdiğim örnektir. Napoleon, İspanya'yı biraz da o ülkenin ressamları için işgal etti. Fransız ressamlar epeydir İspanyol resminden etkileniyordu ve Louvre'un müdürü o ressamlardan bir koleksiyon oluşturma gayreti içindeydi. Napoleon beceriksiz generallerine kızıp kendisi bir çırpıda işgal ettiği Madrid'e ertesi gün müzesinin müdürünü çağırıyor, o da koltuğunun altında gasp edilmiş 300 civarında yapıtla Paris'e dönüyordu. Osmanlıların bu yaklaşımdan uzak kalmalarını anlayabiliriz de, Cumhuriyetin şu gün bile böyle bir anlayışa sahip olmamasını nasıl açıklayacağız? Bu ihmalin, haydi ihmal demeyelim, 'imhalin' yani mehil/zaman vermenin önemli bir nedeni paraydı. Fakat yetersiz kültürel birikim belki daha fazla önemliydi bu eksikliğin devam etmesinde. Kısacası, Türkiye'nin o ressamların yapıtlarını alacak ne parası vardı ne de kültür birikimi. Bu işler yerli yerine otursun diye Türkiye'de burjuvazinin doğması bekleniyordu. O burjuvazi üçüncü nesille doğdu. Yeni kuşaklar sanat yapıtına, yeni müzelere, sanatsal etkinliklere para yatırmaya başladı. Türkiye bir dönemde tasavvur bile edemeyeceği müzelerin açılışına tanık oldu. O arada büyük koleksiyonerler de yetişti. Ama onlar da sadece yerli yapıtlara para yatırdılar. Sonradan ne yazık ki iflas eden ve koleksiyonu dağılan birisiyle konuştuklarımı hatırlıyorum. "Bir fabrika kurmak için gerekli parayı bir sanat yapıtına vermem, en azından şimdi veremem," diyordu bundan 20 yıl önce. Vermediler de. Ama aynı parayı ne kadar hak ettiğini bilmeden yerli resmin 'klasiğine' de modernine de döktüler. Bir Nurullah Berk'in, Ayetullah Sümer'in, Halil Paşa'nın dünya piyasasında değeri belirsiz resimleri o paralara alınıyordu da neden aynı paralara alınabilecek, kataloge edilmiş, hangi sergilere katıldığı belirlenmiş, menşei belli Batı resminin uluslararası piyasada her zaman aynı değerini bulacak yapıtlarına para verilmiyordu, hiç aklım ermemiştir.
MÜZE Mİ, GALERİ Mİ?
Şimdi Türkiye'de müzeler var. Fakat bu defa da başka bir şey cereyan ediyor. Müzeler büyük ölçüde çağdaş sanata yönelmiş durumda. Klasik sanat bu defa da ihmal ediliyor. Türkiye'de nesiller boyunca sanat okullarından öğrenciler bir tek orijinal görmeksizin mezun oldu. Bana kalırsa bu eksiklik bugün de sürüyor. Müzelerimize gözümüz gibi bakalım ama müzelerin galerilerin yapması gerekeni yapmasına da itiraz edebilelim. Batı sanatının büyük ustalarının bu resimlerini bulmak, onları sigortalamak, getirmek akıl alır bir güçlük değildir. Şunu çok büyük bir tecrübenin içinden konuşarak söyleyeyim: Böyle bir ışık düzeni ve böylesine şık bir sergileme ne Paris'te var bugün ne de New York'ta. Bunu Portakal Sanat Evi yaptı. O üstüne düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Ötesi devletin ve burjuvazinin sorumluluğundadır. Tarih onlara bakıyor!