Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Köşelerde haksız rekabet

Merkeze yerleştirilmiş bir medyada bir yazar köşe yazısına çıplak bir kadın resmi taşımışsa ortada bir sorun var demektir. O sorun haksız rekabettir. Öbür tarafta yer alan ve bir gazetede onun anlamına uygun yazılar yazan köşe yazarları bu durumda ne yapacak?

Sadece Türkiye'de değil dünyada da basının durumu nedir, ne olacak diye sorular soruluyor. İnsanlar bu konuda düşünce üretiyor. Bir anlamda basın basının kurdu haline gelmiş durumda. Görüntülü medya yani televizyonlar, yazılı medyayı yani gazeteleri belli bir süredir geriletiyor diye bir kanı, gittikçe yayılıyor insanlar arasında. Her ne kadar bunun doğru olmadığı kanıtlandıysa da özellikle gazetelerin çok çeşitli nedenlerden ötürü sıkıntıları var. Ne var ki, gene şu dönemde basın için büyük imkânlar da mevcut. Çünkü yeni medyaların yani twitter'ların, internetin, sms'lerin, msn'lerin devrede olduğu, cep telefonuyla zaman mekân engellerinin aşıldığı bir dünyada basın daha çok yorum demektir. Haberi herkes her yerden elde edebiliyor. O haberin ne anlama geldiği bugün daha önemli. Yani enformasyona herkes ulaşabiliyor ama bilgi hâlâ özel bir alan. Ona sahip olanların her düzeyde etkisi ve önemi artıyor. Bu bakımdan da gazetelerin yakın bir dönemde daha fazla 'yazı' ve 'yorum' üstüne kurulacağı kesin. Dünyada bu konular irdelenirken Türkiye, Allah selamet versin, bambaşka bir basın anlayışıyla gazete yapıyor. Basını her geçen gün getirip biraz daha sıradan, basit, kolaylıkla erişilen, hatta herkesin zaten elinde tuttuğu bir enformasyona dayıyor. Bunun kimseye bir hayrı yok. Gene de böyle olmasının nedeni basın-magazin ilişkisi. Magazin Türkiye'de sadece magazin değildir. Magazin de sadece kendisiyle sınırlı değildir. Türkiye'de her şey ucuzlatılıp sıradanlaştırıldığından, bütün hayatın magazinleştirildiği bir dönemden geçiyoruz. Bu dönem belki 1980'lerle başladı. 1990'larda dünyada da boboların (Fransızcada burjuva/bourgeois ve bohem sözcüklerinin ilk hecelerinden), Amerika'da bling bling (biraz 'pırıl pırıl' gibi bir sözcük, siyahların ve herkesin boynuna, koluna, göğsüne taktığı abartılı, pırıltılı ama ucuz takılara gönderme) kültürünün gelişmesiyle serpildi. Lüksle iç içe geçti. Hâlâ da devam ediyor. Kendi hayatımızı değil başkalarının (bana göre hep aynı olan) hayatını magazin bize dayatıyor. İşin böyle genel bir çerçevesi var. Ama bundan daha ötede daha da vahim bir yanı var: Köşe yazıları.

BİZ BİZE BENZEMEYELİM
Bizdeki anlamıyla ve işleviyle bir köşe yazarlığının başka bir ülkede olmadığı çok söylendi. Hem doğrudur hem yanlış. Hem vardır hem yoktur. Ama bizdeki köşe yazarlığının bazı kişiler tarafından götürülen hali gerçekten de sadece bize özgüdür. Bazı yazarların kendilerine özgü bir anlayışı, sezgisi, yaklaşımı vardır. Basına da düşünceye de getirdiği başka katkılar söz konusudur. Ne var ki, son zamanlarda bazı yazarların kelimenin gerçek anlamıyla 'belden aşağı' vurarak sürdürdüğü yazıcılık pek öyle sunulduğu anlamlara denk gelmiyor. Cinselliğin apaçık teşhir edildiği, kişisel hayatın göz önüne serilmesinden başka bir şey söylemeyen o yazıların 'merkez medya' denilen alanda yer alması ortaya başka bir sorun çıkarıyor. Tekrar edeyim, o yazılar yayımlanabilir, içerdikleri farklılık beni mutlu da edebilir. İlginç, yarı mizahi bir yazı okumanın tadına varabilirim. Ama bir şartla. Eğer o yazılar gazetelerde belli bölümlerde, belli çerçeveler içinde verilirse. Yoksa o yazıları gündelik basının bir parçası gibi sunmak ortaya bir haksız rekabet çıkarmak anlamına gelir. Şunu söylemek istiyorum: Diyelim cinselliği söz konusu eden bir yazı var ortada. Bir yazar sık sık bu konuları yazıyor. Ya da bir merkez medya gazetesi cinselliği, müstehcenliği (evet, unutmayalım, var böyle bir kavram) manşetinden indirmiyor. Bu yazar, bu medya eğer özel bir medya anlayışının bir parçasıysa diyeceğim yok. Ama bu yazar ve bu medya kendisini merkeze yerleştirmişse, bir yazar köşe yazısına çıplak bir kadın resmi taşımışsa ortada bir sorun var demektir. O sorun haksız rekabettir. Öbür tarafta yer alan ve bir gazetede onun anlamına uygun yazılar yazan köşe yazarları bu durumda ne yapacak? O yazar çok okunuyor diye ötekinin esamisi okunmayacak mı? Olur mu böyle şey? Veya gene bu yanda bir kadın gazeteci önce soyunuyor, sonra başka kılıklara giriyor, bir yayın yönetmeni olmadık işler yapıyor, herkes kendi özel hayatının şatafatlı kısmını anlatıyor. Bu yazar çok 'meşhur' oldu diye öteki yok mu sayılacak? Bunları soruyorum; çünkü, basının bir ticari boyut taşıdığı gerçektir. Dünyanın en önemli gazeteleri de bugün satış ve gelir sorunları yaşıyor. Bu durumda ne olacak, çok satalım-çok kazanalım diye bu kötü örnekten hareket edip bütün basını oraya doğru bükmek mi isteyeceğiz? Makbul olmak eşitler arasında bir meseledir. Aynı alanda yazan iki kişiden biri daha sağlam haber kaynağına sahip olduğu için, yorum gücü fazla olduğu için, daha iyi yazdığı için, daha donanımlı olduğu için diğerinden daha fazla okunuyorsa onu kabul ederim ama seks yazanla siyaset yazan aynı kefedeyse bu kabul edilemez. Türkiye elmalarla armutları karıştırıyor. Ayrıca, diyelim Türkiye'deki Hürriyet'in muadili olan hiçbir gazete çok okunur yazar bulmak için, çok satan bir gazete olmak maksadıyla niteliğini değiştirmiyor. Magazin her yerde aynı anlama gelen bir sözcüktür. Ama niye Türkiye'de daha fazla ve farklı anlamlar içeriyor? 'Kötü örnek örnek olmaz' kuralını hatırlayın, yanıtı bulacaksınızdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA