Mesleğe başladığım 1989 yılında hafızama kazınan ilk üç kişiden biriydi Monik Benardete. Çömez bir muhabir olarak turuncu saçları, bakanı delip geçen yeşil gözleri, neşesi ve şahsına münhasır o kahkahasıyla hemen zihnimde yer etmişti. Sadece görünümü de değildi Monik Hanım'ı farklı kılan; tanıdıkça sıra dışı kişiliği, zekâsı, bilgisi, kültür birikimi, neşesi ve esprileri ile karşısındaki mutlaka etkilerdi. Onu tanıdıktan sonra kolay kolay unutmazdınız. Monik Hanım ile bir yarım saat geçiren her insanın ilk dikkatini çeken onun keskin zekâsı ve zeki esprileri olurdu. Bulunduğu ortamlarda hep ilgi odağı o olur ve sohbeti o yönlendirirdi. Hele o tatlı diliyle anlattığı hikâyeleri, maceraları yok mu, herkes pür dikkat kesilirdi. Bu espri yeteneği ve gözlemciliğinin dışavurumlarından biri de herkese lakap takmasıydı. İnsanlara isimlerinden çok bu şekilde hitap etmeyi severdi, kendi gördüğü ve baktığı gibi. Gerçi ona da bir lakap takılmıştı; Mo... Hayat arkadaşı Ceri Bey'e de bir lakap takmıştı; ona Haydar derdi. Ceri Bey onun için "Haydar"dı; zaten bu yüzden Ceri Benardete, Ulus'taki Musevi Mezarlığı'nda Monik Hanım'ı son yoluculuğuna üzerinde "Haydar" yazan kırmızı güllerle uğurladı...
RESMEN EVLİ DEĞİLLERDİ
Bu arada Monik Hanım'ın sadece çok yakın dostlarının bildiği bir sırrını da sizlerle paylaşayım. Ceri Bey ile Monik Hanım evli değildi. "Evlilik aşkı öldürür" savına inandıkları için mi, yoksa başka bir sebeple mi bilmiyorum ama evlenmemişlerdi. Aralarında nikâh yoktu belki ama birçok nikâhlı eşten daha mutlu ve daha güzel bir birliktelik sürdürdüler. Sosyetede onların birlikteliği "örnek evlilik" olarak gösterilirdi. Onun lakap takma özelliğine bir örnek vermek istiyorum. Monik Hanım, en yakın dostlarından biri olan Feryal Gülman'a "My Message" lakabını takmıştı. Çünkü Feryal Hanım, ısrarla yazdığı mesajlara her defasında telefon açarak cevap verdi. Bu yüzden de Feryal Hanım'a bu lakabı uygun görmüştü. Feryal Gülman, Verda Nahmiyas, Semra Tümay ve Yelda Erbel'in de arasında olduğu beş kişilik özel bir grubu vardı Monik Hanım'ın. Bu gruba da "Çekirdekler" adını uygun görmüştü. Çekirdeklere telefon açar "Çekirdekler ne zaman yemek yiyoruz?" derdi. Biri yemeğe bir arkadaşını getirirse de lafı gediğine koyardı; "Çekirdeği bozuyorsunuz, yapmayın..." Feryal Gülman'dan söz açılmışken Feryal Hanım'ın bana aktardığı bir anekdotu da anlatmak istiyorum. Feryal Hanım, oldukça zengin bir ailenin, kendilerine yakışmayacak bir davranışından çok rahatsız olmuş ve bunu Monik Hanım ile paylaşmış. Monik Hanım aynen şunları söylemiş: "Hiç kafana takma, onlar fakir. Zenginlik parayla olmaz, paraları çok ama fakirler. O yüzden de onlara bundan sonra 'Fakirler' diyeceğim." Hakikaten bu olaydan sonra Monik Hanım o aileden hep "Fakirler" diye bahsetmiş.
ANTİKA ÜZERİNE KONFERANSLAR
Monik Hanım, katı kuralları olan bir ailede büyüdüğü için aslında hayata geç başlamış. Belki de bu yüzden bu kadar renkli, bu kadar yoğun ve bu kadar dolu dolu bir yaşam sürdü. Sanki açığı kapatmak istercesine, dost edindi, dünyayı gezdi, davetler verdi, sanatı öğrendi, antika uzmanı oldu, eleştirmenlerden daha fazla sinemayı takip etti, bol bol da okudu ve en çok da dost biriktirdi. Onun en yakın arkadaşları arasında birçok da çocuk vardı. Şaka değil, dostlarının çocuklarıyla arası o kadar iyiydi ki, çocuklar arkadaşları arasında Mo'yu da sayardı. Çocuklar onunla sohbet etmeye, oyun oynamaya, şakalar yapmaya bayılırdı. Çocuk doğum günlerinin tek yetişkin davetlisi de Monik Benardete olurdu. Yukarıda antika uzmanı dedim ya, birçok uzmana taş çıkaracak kadar antikayı bilirdi. Zaten boşuna KÜSAV'ın (Kültür ve Sanat Vakfı) konferanslarının daimi konuşmacılarından biri olmadı. Şimdi hatırlıyorum da 2000'li yılların başlarında Monik Hanım'ın rehberliğinde İstanbul'un tarihi semtlerine geziler pek bir meşhur olmuştu. Peşinde 20-30 kişi ile ara sokaklara dalar, tarihi binaların önünde onlara o binanın tarihini anlatırdı. Gezi bittikten sonra da onlara o bölgedeki en iyi kafede çay ikram ederdi. Monik Benardete, hiç belli etmese de sosyetenin en eli açık, en yardımsever kadınıydı. Birçok vakıf, dernek, kurum, kişiye yardım ederdi ama onun yardım konusunda bir kuralı vardı; "Sağ elinin verdiğini sol elin bilmeyecek," derdi. O yüzden de yardımseverliğini çok kişi bilmezdi. Dostlarından öğrenebildiğim bir yardımı var ki, bu örnek bile onun ne kadar yardımsever bir kadın olduğunu gözler önüne serer. Monik Hanım, şoförünün oturduğu mahalledeki yardıma muhtaç kim varsa hepsine yardım edermiş, her kış bütün odun, kömür gibi yakacak ihtiyaçlarını karşılarmış. Ya manikürcüsünün riskli olan doğumunu kimsenin ruhu duymadan Amerikan Hastanesi'nde yaptırmasına ne demeli. Varlıklı bir aileden gelen bu imkânları sırf yardım amaçlı da değil, çok güzel harcayan birisiydi Monik Hanım. Jacques Louissier Trio'nın, IKSV'nin geçen yılki İstanbul Uluslararası Müzik Festivali'nde Arkeoloji Müzesi'ne gelmesine vesile olan da oydu. '
DÜKKAN'DA BİLE DAVET VERMİŞTİ
Gelelim Monik Benardete'nin o meşhur davetlerine... Renkli kişiliği verdiği davetlere de sonuna kadar yansırdı. Sütlüce'deki esnaf lokantalarından tutun da Kumkapı'daki meyhanelere kadar birçok yeri sosyeteye o tanıtmıştır. Farklı yerlerde, farklı konseptlerde davet vermeyi severdi. Cumhuriyet kurulduğundan beri hiç açılmayan, Abdülhamit'in çok sevdiği bir at için yaptırdığı ahırların olduğu Ferhan binası ilk ve son kez Monik Hanım'ın daveti için açılmıştı. Tophane-i Amire binasında ilk davet veren kişi de yine Monik Hanım'dır. Küçük Armutlu'daki Dükkan'da davet verme cesaretini ilk gösteren de yine odur. Evinden getirdiği aksesuarlarla kasap dükkânını öyle bir süslemişti ki, dostlarıyla şık bir kasapta çok lezzetli etler yemiş ve bu davet de sosyetede uzun süre konuşulmuştu. Kusursuz ikramı, her türlü ince ayrıntıyı düşünmesi, mutlaka bir farklılık yaratması onun dostlarına verdiği değeri, önemi ve sevgiyi gösterirdi. Çok sevdiği Fellini filmlerini anımsatan meclisler yaratmak Monik Hanım'ı çok mutlu ederdi. Seyahat etmeye, yeni yerler görmeye bayılırdı. Seyahatlerinde de yanında dostları olsun isterdi. Monik Hanım ile iki haftalık seyahate çıkan bir dostu anlatmıştı; tatilin 10. gününde, Monik Hanım dostuna sormuş, "Bil bakalım en çok neyi özledim?". Tabii dostu kızlarını, annesini, yatağını, yastığını saymış. "Hayır" demiş Monik Hanım; "En çok kuaförümü ve manikürcümü özledim." Ehh böyle olması da olağan sayılmalı, çünkü en yakın arkadaşları bile onu bir gün olsun saçları dağınık, makyajsız görmemiş. Yıkılana kadar her gün Divan Oteli'ndeki kuaförüne gider, orada saçı ve makyajı yapılmadan kapıdan dışarı adım atmazdı. Bu titizliği aslında dostlarına gösterdiği saygıdan kaynaklandığını bilmem söylememe gerek var mı... Monik Benardete'nin 11 yaşından beri en yakın arkadaşlarından biri olan Aygen Meserretçioğlu'nun, Neve Şalom Sinagogu'ndaki cenaze töreninde yaptığı konuşmadan bir alıntıyla ben de Monik Hanım'a veda etmek istiyorum. "Monik'in yaşamı senelere vurulursa belki çok uzun sürmedi. Fakat çok zengin ve dolu dolu bir hayat yaşadı. Evet Monik arzu ettiği gibi yaşadı, ben onun hayattan istediklerini fazlasıyla aldığına eminim, hiçbir eksiği yoktu. Bu yüzden bizler onun için değil kendimiz için üzülmeliyiz, onu kaybettiğimiz için... Çünkü bizlerin hayatı eskisi gibi olmayacak, hatta İstanbul eskisi gibi olmayacak..." Cemiyet hayatının başı sağolsun...