Piyanonun şairi Chopin'in verem nedeniyle sağlığı iyi değildir. Yüzü gülmüyor, sinirleri bozuktur. Dostları derdine umarsızca çare aramaktadırlar. Bestecinin yaşamına biraz neşe katmak amacıyla ressam Ziem'in atölyesinde bir akşam yemeği düzenlerler ve ona besledikleri saygı ve sevginin nişanesi olarak da bir piyano getirirler. Randevularını hiç aksatmayan Chopin, bu kez yemeğe geç gelmiştir. Oysa başta Prens Polignac, ressam Richard olmak üzere dostları, mumlarla donatılmış masada pek keyiflidirler. Herkes eğlencenin zamanıdır diye düşünmektedir. Chopin gelince Prens Polignac'ın aklına atölyedeki dolaptan ressam Ziem'in bazı tablolarında kullandığı iskeleti piyanonun başına oturtmak gelir. Bu düşüncesini de eyleme geçirir. Chopin, bu yapılanlarla ilgilenmeden kenarda bir başına oturmaktadır. Polignac, iskeletin parmaklarından tutarak piyanoda bir ezgi çalmaya başlar. Herkes sessizlik içinde bu tuhaf müziği dinlemektedir. Bu sırada bir mezardan gelircesine, matem çanını andıran bir ses duyulur. Richard, üzerinde oturduğu boş sandığa ayakları vurmaktadır. Chopin'den başka herkes bir gülme krizine tutulmuştur. Chopin ise iskeletin sarmalandığı çarşafı omuzlarına atmış, piyano taburesine doğru atılarak iskelete sarılmıştır. Uzun uzun, heyecan içinde iskeleti bağrına basar. Ardından iskeleti bir yana atarak piyanonun başına geçecek durmadan çalacaktır. Besteci, birkaç ay sonra da Si Bemol Minör Piyano Sonatı'nın ilk dinletisini gerçekleştirir. İşte ressam Ziem'in akşam yemeğinde çalınan bu müzik, bir Cenaze Marşı olarak bu sonatın üçüncü bölümünü oluşturacaktır (Helen L.Kaufmann'nın Batı Müziğinden Küçük Öyküler, Pencere Yayınları, Nisan 2000). 17 Ekim 1849 sabahı Paris'te 39 yıllık hayatının son nefesini verirken dudaklarından şu sözcükler dökülecekti: 'Matka, moja biedna makta' (Annem, zavallı annem). Cenazesinde yaşamı boyunca hayranlık duyduğu Mozart'ın Requiem'inin çalınmasını, ölümünden önce tamamlanmamış el yazmalarının yok edilmesini ve kalbinin ait olduğu yere, Polonya'ya götürülmesini vasiyet etmiştir. Kalbi 8 Ocak 1850'de Varşova'nın önemli kiliselerinden 'Kutsal Haç Kilisesi'nin sütunlarından birine yerleştirilir, üzerine "Hazineniz neredeyse, yüreğiniz orada olacaktır," sözleriyle... Öteki iki vasiyeti ise yerine getirilmez. Kardeşi Ludwika'nın önerisiyle tamamlanmamış yapıtları müzik dünyasına kazandırılır. Cenazesinde ise Mozart'ın Requiem'i değil de, ressam Ziem'in akşam yemeğinde çaldığı piyano sonatında yer alan kendi kederli müziği, Cenaze Marşı çalınacaktır. Bu yıl dünyada Cenaze Marşı'nın bestecisi olarak da bilinen Polonya asıllı Fransız besteci Fryderyk Chopin'in 200. doğum günü kutlanıyor. Can Yayınları bu münasebetle Aydın Büke'nin Chopin: Tuşlara Adanmış Yaşam'ını yayımladı. İki gün sonra, yani bestecinin tam 200. doğum gününe rastlayan 22 Şubat Pazartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda oyuncu Mehmet Ali Alabora ile piyanist Emir Gamsızoğlu, Chopin'li anıları paylaşarak Chopin'in eserlerini seslendirecek. Son bir not: Chopin, Polonya'nın ulusal şairi Adam Mickiewicz'in de yakın dostuydu. Başta öğretmeni Elsner olmak üzere yakın çevresi tarafından Mickiewicz'in metnini yazacağı bir opera bestelemesi yönünde teşvik ediliyordu. Paris'te bulunduğu ilk yıllarda çalışmaya başlayıp birkaç yılda bitireceği Ballade'larında şairin yapıtlarından düşünsel anlamda etkilenmişti. Mickiewicz ise o yıllarda 'göçebe' olarak geldiği İstanbul'da bir süre ömür sürmüştü. 1855'te de kolera nedeniyle Galata'da ecel defterine adını yazdırmıştı. Şairin yaşadığı ev şimdi Adam Mickiewicz Müzesi olarak anılarını saklamakta. İstanbul'un Avrupa Kültür Başkent oluşunu kutladığımız yıl içinde Chopin ve Mickiewicz'in arkadaşlığı çerçevesinde başka etkinlikler de düzenlenemez mi?
* * *
İNADINA ŞİİR
Rüzgârımı çaldı yalan yıllar
ah demedim, ağlamadım
adını yazdım kalbime
bileğimdeki kan damlasına
REFİK DURBAŞ