60'lı yılların sonunda Bakırköy Dikilitaş'ta ikamet etmekteyim. Bir yandan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okuyor, bir yandan da Yeni İstanbul gazetesinde çalışıyorum.
Bir gün mahalle bakkalı Zülfikar, kapımı çaldı. Yandaki apartmanda yaşlı bir kadın vefat etmiş, kızları gelip eşyalarını almışlar, bir küçük sandığı da Zülfikar'a bırakmışlar. Sandıkta Osmanlıca kitaplar var, Zülfikar içlerinde Kuran-ı Kerim olduğunu sanıyor. Baktım, gerçekten de bir hazine... Neler yok içlerinde? Tevfik Fikret'ten Rubab-ı Şikeste, Mehmet Rauf'tan Eylül, Mahmut Yesari'den Çulluk, Recaizade Ercümend Ekrem'den Meşhedi'nin Hatıraları, Abdülhak Hamid'den Finten... Mutantan ciltli, kapak içleri ebrulu kitaplar...
ÖDÜL: 500 LİRA
Ve Mehmed Akif'in İstanbul "Gündoğdu" matbaasında eski harflerle basılmış beş kitabı: Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Hatıralar ve Asım...
Bunların yanında da Eşref Edip'in "Mehmed Akif'in hayatını, eserlerini ve 70 muharririn yazılarını" bir araya getiren 1939 tarihli önemli kitabı...
40 yıla yakın bir süre bu kitaplarla arkadaşlığım sürdü. İşte bu kitapların ışığında önce Tevfik Fikret'in, ardından Mehmed Akif'in bütün şiirlerini, özellikle gençler sözlüğe bakmadan okuyabilsinler diye günümüz Türkçesine aktardım; tabii şairlerin kişiliği ve sanatı üzerine yorumları ve anıları da ekleyerek... "Kırmızı Yayınları" da özenli bir baskı ile kitapları yayımladı.
Şimdi bestelerinin yeniden gün ışığına çıkması vesilesiyle İstiklal Marşı'nın serüvenini aktarmak istiyorum.
İstiklal Marşı'nın metni, Ankara'ya taşınmış olan Sebilürreşat dergisinin 17 Şubat 1921 tarihli 468. sayısında yayımlanır. Şiir, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin aynı gün çıkan nüshasında da yer alacaktır.
"Erkân-ı Harbiye"nin isteği üzerine Maarif Vekaleti, 7 Kasım 1920'de gazetelere ilan vererek İstiklal Marşı için bir yarışma açıldığını duyurur. Yarışmada birinci gelecek şiirin yazarı ile bestecisine 500'er lira armağan edilecektir.
YARIŞMAYA 24 BESTECİ KATILDI
Yarışmaya 700'den fazla şiir katılır, ama içlerinde 'marş' niteliliğinde olanı yoktur.
Zamanın Maarif Bakanı Hamdullah Suphi ve arkadaşları Akif'e başvururlar bir İstiklal Marşı yazması için... Akif de "Para için şiir yazamam," diyerek bu öneriyi kabul etmez. Bunun üzerine Hamdullah Suphi, "Kazansa da para verilmeyeceğini" bildirince, Akif şiirini yazar.
Nitekim Akif, "milletin malı" olduğunu söyleyerek, bu şiirini kitaplarına almayacaktır.
İstiklal Marşı, 1 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde okunur ve 12 Mart'ta da resmen kabul edilir. Ardından şiirin metni gazetelerde yayımlanır; kartpostal ve levhalar üzerine basılarak bütün yurda dağıtılır.
İstiklal Marşı kabul edilmiştir ama, yine de para sorunu çıkar. Meclis muhasebesi memurları, "Çıkışı yapılmıştır, bizden alın da ne isterseniz yapınız," derler. Bunun üzerine Akif, muhasebeden 500 lirayı almak zorunda kalır. Fakat bu parayı da "yoksul İslam kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek" amacıyla kurulan "Darül-Mesai" adlı hayır kurumuna verecektir.
"Marş" için açılan beste yarışmasına ise 24 besteci katılır. Bunlardan beşinin besteleri 1924'e kadar çeşitli kentlerde çalınır. Maarif Vekaleti'nde oluşturulan bir kurul tarafından Ali Rıza Çağatay'ın bestesi kabul edilir. Bu beste 1930 yılına kadar çalınıp söylenir.
1930 yılında ise Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki Üngör'ün -bugün de söylenmekte olan- bestesi yeni bir emirle, Çağatay'ın bestesinin yerini alır.