İkimiz de Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenciydik. Akşamüzeri fakülteden birlikte çıktık, Çınaraltı'na uğramayıp Laleli'den Aksaray'a yürüdük; Cemal Süreya'nın "Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız," mısraıyla... Ben Yenikapı'ya gidecektim, Kemal'in Kahvesi'nde güneşin kulağını Marmara'da kızartmaya; o Şişhane'ye, bir gazetede çalışmaya... Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Kitap Kitabevi'nin önünde durduk, tam ayrılacağımız sırada, "İşi bırakıyorum," dedi, "sen çalışmak ister misin?" 1967 yılının yaz bahar ayları... İşini bana devreden arkadaşım Eyüp Yıldırım. İş ise o yıllarda Şişhane'de yayımlanan Yeni İstanbul gazetesinde düzeltmenlik... İşte bu tarih ve olay, benim gazetecilik yaşamımın da başlangıcıdır. O yaz bahar ayında Eyüp Yıldırım, beni Beyazıt'tan alıp Şişhane'ye; o gazete binasına götürmeseydi, ben şimdi emekli bir edebiyat öğretmeniydim belki de... Yeni İstanbul gazetesinde çalıştığım üç yıla yakın süre ise o yıllarda 'İstanbul' adına kullandığım pasaportta 'Galata' mührünün damgasını taşıyacaktır. Galata ki, bir gün yakılacaktır ve yakılmıştır İlhan Berk kitabını yazdıktan sonra, bir gün yeniden kurulacaktır elbette Berk'in yazdığı Galata kitabına göre... Doğrusu da budur çünkü... İlhan Berk, "Sevgimiz belli olsun," diyerek Galata Kulesi meydanının, o yıllar 'Kuledibi' denilirdi, 1961'deki fotografisini şöyle çıkarmaktadır: "İki kahve, dört berber, bir kadın berberi, dört bakka, dört kasap, beş manav, iki helvacı, dört tuhafiyeci, üç elektrikçi, iki mezeci, iki kolacı, iki eskici, üç tenekeci, bir kontrplakçı, bir basımevi, bir mermerci, bir eczane, bir balıkçı, iki terzi, iki nalbur, bir Tekel bayii, bir hurdacı, bir fotoğrafhane." Bütün bunların kapı numaraları da İlhan Berk'in saptamasına göre (1- 35) ve (2-66) arasındadır. 'Hurdacı', birkaç yıl sonra 'börekçi'ye dönüşecek ve Yeni İstanbul'da gazeteciliğe başlayan Refik Durbaş, bu 'börekçi'nin bulunduğu derme çatma apartmanın en üst katını mekân tutacaktır. Geçen gün arkası kuşlu cep aynasında seyredercesine 40 yıl öncesinin Kuledibi'ne misafir oldum. Kuleden inen yolun Yüksekkaldırım'la kesiştiği köşedeki o köhne apartman, o gün de anayurdunun sınırları dahilindeydi. Gençliğimin nice güzelliklerinin Kuledibi'nin sınırları dahilinde kaldığı gibi...
LEZZET MİSAFİRİ
40 yıl öncesinin 26 numrosunda, Ahmet Güzel'in sahibi olduğu 'Dilek Lokanta'nın biraz ötesine de bugün Kiva Han misafir gelmişti mesela... Kiva Han ile de Tokat'tan Adnan Şahin... Adnan Şahin ki, hayatını Anadolu mutfağının gizli kalmış geleneksel lezzetlerini gün yüzüne çıkarmaya adamış bir kültür insanı... Yemeğin ağız tadına önem verdiğinden Tokat'ta Honça evini açmış, İçinde-Kiler kitabıyla da Tokat yöresinin yemek kültürünü irdelemişti. Şahin, şimdi bu bilgi ve birikimiyle Kiva Han'ın yönetiminde bulunmakta... Çünkü Şahin, Kiva Han'ın mutfağını Anadolu'nun nice lezzetiyle bezeyip süslemiştir. Kiva Han bu yüzden şimdi Tokat'ın pehli'si, Antalya'nın 'domates civesi', Gaziantep'in 'kuru sebze dolması', Adana'nın 'felah köfte'si, Tarsus'un 'kaya koruğu', Sivas'ın 'subaru'su, Bozcaada'nın 'domates tatlısı' ve demirhindisiyle Anadolu lezzet şöleninin bir nirengi noktası olarak duruyor Kuledibi'nde... Kuledibi, hem gençlik anılarım hem Kiva Han için ziyaretime vesile olacak gibi görünüyor.