Hatırlıyor musunuz geçen yıl verilen haberleri? Ya da kaç kişi hatırlıyor, o çocukları ve öldürdükleri annelerini? Çok olmadığını biliyorum. Bir kısmınız "Aaa geçen yıl vardı öyle bir şey," diyor. Bir kısmınız hiç duymadığını söylüyor. Ama geçen yıl mart-nisan ayları içinde peş peşe annesini öldüren çocukların haberleri çıkmıştı. Günlerce okumuştuk. Basın nedenleri araştırmıştı. Bazılarınız "Ben de korkuyorum," diye doktora gitmişti. Ölen anneler, vahşi ruhlar, satanizm gibi eğilimler, filmler ve daha birçok şey, çocukları anne katili yapmakla suçlandı. Kısacası her şeyi, herkesi suçladık. İki şeyi ise yapmadık. Biri; kimse bu olaylardaki kendi suçuna, kendi katkısına bakmadı. Diğeri; çözüm bulmadık, sadece unuttuk. Şimdi yine konuşuyoruz. Yine telefonlar açıp soruyoruz: Suçlu kim? Küçük kız çocuğu annesini öldürmüş. SBS sınavına girmesine izin vermediği için olduğunu söylemiş. Neler olacak? Hepsini konuşuyoruz. Ben ne olacağını söyleyeyim. Birkaç gün daha konuşacağız ve sonra unutacağız. Tıpkı taciz edilen çocuklar gibi, tıpkı kullanılan çocuklar gibi, tıpkı diğer tüm sorunlar gibi. Unuttuğumuzda yok olduğunu sanacağız. Unuttuğumuzda geçti sanacağız. Gittikçe daha kısa aralıklarla, gittikçe daha küçük yaşlarda ve gittikçe daha fazla sayıda karşımıza yeniden yeniden çıkacak. Geçici suçlular bulunacak. Geçici çözümler... Vicdanlarımızı rahatlatacağız. Ama tüm bunlardaki payımızı görmedikçe, yapmamız gerekenleri yapmadıkça hepimiz bir kez daha mahkûm olacağız.
NE OLUYOR?
Annesini öldürdüğü söylenen çocukla, kız arkadaşını öldürdüğü düşünülen ve bulunamayan gencin ortak bir noktaları var. Erken yaşlarda ailelerinden ayrı yaşamışlar. Anne kucağında, baba korumasında olması gereken zamanları başka yerlerde geçirmişler. Sonra geri alınıp, sanki küçük yaştan beri kurulması gereken ilişkiler sağlıklı kurulmuş gibi aileleriyle bağ kurabilmiş çocuklar gibi yaşamaları istenmiş. "Ne oluyor?" sorusunun yanıtlarından biri, aile işlevselliğinin kaybolmasıdır. Birlikte olsalar bile, çeşitli nedenlerle çocukla bağlantısını ve denetimini kaybeden aile sayısı artmaktadır. Eğitim sistemi, sorunu olan öğrenciyi hemen dışlamaktadır. Rehberlik sistemi işlememektedir. Bir rehber öğretmene 600 öğrencinin düştüğü bir sistemde bu zaten olanaksızdır. Oysa çocuk ve gençlerin daha yakından takip edilmesi, öğretim kadar eğitime önem verilmesi, okul binalarının eğitim dışı saatlerde atıl kalmasının engellenerek, spor ve denetimli yaşıt buluşma, eğlenme mekanları olarak kullanılması önemlidir. Benzer şekilde okulların ve öğretmenlerin sadece öğrenciler için değil, aileler için de gerekli olduğu kabul edilerek, çalışmalar yapılmalıdır. Annebaba olmak öğrenilebilen bir davranış olduğuna göre, gerekli eğitim ve öğretimi sağlamak devletin görevidir. Risk altında olan çocukların ve ailelerinin saptanması, eğitilmesi önemlidir. Tüm bunlar, okulla birlikte diğer devlet kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin görevidir.
NE OLMALI?
Nasıl anne-baba olunacağını bilemeyen, bu konuda yardıma gerek duyan, ama almayan, yanlış öğretilerle çocuk yetiştirmeye çalışan her sosyoekonomik ve kültürel düzeyden ailelerin, yeterli eğitim, denetim ve destek sistemini öğretimle birlikte sürdüremeyen okulların yanı sıra şiddeti sıradanlaştıran, yücelten, öykündüren hatta öğreten programların, filmlerin, oyunların ve haberlerin etkilerini akılcı değerlendirmek gerekiyor. Her alanda bulunanlar kendilerine düşeni yaptığında, olayların hem faili hem de mağduru olan çocuklarla birlikte ellerine bulaşan kandan korunacaklardır. Sadece olaylar arttığında ya da çok dikkat çeken bir olay sırasında çalışmalar yapılıp, toplumsal bir korku yaratmak bir süre sonra olayı sıradanlaştırmakta, normalleştirmektedir. Toplum, "Bir süre sonra geçer," beklentisi ile olayların ciddiyetini algılamaktan mahrum bırakılmaktadır. Oysa şiddet olayları, tacizler, intiharlar, madde kullanımı başta olmak üzere, gelecek nesillerin sağlığı ve düzeni için her şeyin sürekliliği olmalıdır.