Konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamada, her yıl yaklaşık 1,5 milyon gencin, üniversiteye yerleşebilmek için sınavlara hazırlandığı, sınavlarda başarıyı hedefleyen öğrenci ve velilerin, sınavlara hazırlık sürecinde ve sınav sonrasında yaşadıkları duyguların farklılık gösterdiği belirtildi.
Tercih dönemlerinin, gençlerin sınava hazırlanırken yaşadığı stresi, ''zor karar verme sürecine'' dönüştürdüğü ifade edilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
''Yaklaşık 1,5 milyon öğrenci ve ailesi için sınav ve sınav sonrası yaşanan kaygının ana temeli, herkesin bu sınavlara yüklediği anlamda yatıyor. Üniversiteye girmek, hangi bölüm olursa olsun bir yere yerleşmek arzusu, gençlerimiz ve aileleri için meslek edinmenin birinci şartı. Mesleki yönlendirme süreçlerinde lise hayatı boyunca kişisel gelişim adına içselleştirilen ve benimsenen yol haritaları, sınav maratonunun sonucunda elde edilecek kazançların belirleyicisidir.
Genç, kendini ne kadar iyi tanır, önünde yer alan kariyer seçenekleri içerisinde kendisine en uygununu belirler ve bu doğrultuda seçimler gerçekleştirirse, sınava ve sınav sonucu elde ettiği başarıya o kadar doğru anlamlar yükleyebilir. Anne ve babalar, çocuklarıyla, klişelerden uzak ilişki kurmayı, onların sınırlılıklarını bilerek güçlü yönlerine odaklanmayı ve olaylara ve durumlara kendi pencerelerinden değil, çocuklarının kişilik özelliklerini de gözeterek, kariyer planlamalarına destek olmayı başarabilmelidirler. Bu yaklaşım sınav sonrası süreci hem çocuklar hem de aileleri ile sorunsuz yaşamalarına neden olacaktır.''
''HİÇBİR TERCİH ÖLÜ DEĞİLDİR''
Öğrencilerin, tercih listelerini oluştururken sıklıkla yaşadıkları sorunun, seçecekleri yüksek öğrenim programlarını nasıl sıralayacaklarıyla ilgili olduğu bildirilen açıklamada, kafası karışan adayların, neyi kıstas alacaklarını bilemedikleri anlatıldı.
Bu konuda birçok şekilde davranılabileceği vurgulanan açıklamada, şöyle denildi:
''Ama tek bir doğru yöntem vardır. O da adayın gerçekten okumak istediği bölümleri en çok okumak istediğinden başlayarak sıralamasıdır. Yani istek sırasını yapmasıdır. Bu tip bir listede düşük bir programdan sonra ondan daha yüksek puanlı bir program gelebilir. Birçok kişi bu durumun hatalı olduğunu, yüksek puanlı programın düşük puanlı programın üstüne yazılması gerektiğini, aksi durumunda 'ölü tercih' yapılmış olacağını söylemektedirler. Adaylar şunu bilmelidir ki hiçbir tercih ölü değildir. Böyle bir itiraz mantık alanından yapılabilir. Yani, puanınız yetmediği için düşük puanlı programa giremediğinize göre bundan sonra yazmış olduğunuz daha yüksek puanlı programa da giremeyeceksiniz demektir. Üniversite programlarının taban puanları yıldan yıla değişmektedir. Puanlar, bazı yıllar artış bazı yıllar azalış gösterebilmektedir. Bu nedenle düşük puanlı bir programdan sonra yazmış olduğunuz daha yüksek puanlı bir program, o yılki tercihlere bağlı olarak daha düşük bir puana gerileyebilir.''
''TERCİH DANIŞMANLIĞI VEREN KİŞİ''
Adayların tercih listelerini, istek sırasına göre yapmalarının doğru bir yöntem olduğu, ancak bunun her zaman kolayca yapılamayacağı ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
''Sınav kadar yapacağınız tercihler de çok önemli. Tercihlerinizi yaparken ileride mutlu olabilmeniz için çok dikkatli olmanız gerekiyor. Aday, lise eğitimi ve öğretimi süresince ilgi duyduğu meslekler, üniversite ve lisans programları, kendi kişisel özellikleri, yetenek ve becerileri ile ilgili bilgi toplamalı ve bunları değerlendirmelidir. Ülkemizde üniversite lisans programlarına yerleşen birçok aday, daha sonra kazandığı bölüm veya üniversiteden memnun olmayarak tekrar sınava giriyor. Karar, fikir, beğeni ve ihtiyaçların daha sonraki bir süreçte değişmesi normaldir. Ancak tercih döneminde var olan bilgilerin, yeterince değerlendirilip adayın verebileceği en iyi kararı vermesine çalışılmalıdır. Bunun için tercih danışmanlığı veren kişinin, adayı çeşitli özellikleriyle tanıyor olması ve var olan tüm bilgileri empatik bir şekilde yorumlayarak, adayın kendisi için en doğru kararı almasına yardımcı olabilmelidir.''