"Batıya dinamik enerjisini veren şey bireyciliktir, hükmetme arzusudur, bir tüketim felsefesi kanalıyla bedeli ne olursa olsun maddî şeylere sahip olmak ve istif etmek için duyulan müthiş istektir. Bu tür coşkun bir enerji toplumu hareket halinde tutar"
Modernizm projesine göre bir zaman gelecek insan merkezli bir medeniyet kuruyacak, insan haklarına dayalı bir ahlak anlayışı dinin yerine ikame edilecek, liberal ekonominin nimetlerinden yararlanılacak ve insanlar huzur dolu bir hayat sürüp gidecekti. Fakat bu proje bir türlü gerçekleşmedi. Ferdi ve içtima problemler birbirini takip etmeye başladı. Sonunda insanlar modernizm projesini sorgulamaları gerektiğini anladılar. Bu projeye olan güvenlerini kaybettiler ve neticede kendilerine yeni bir tutunacak dal aradılar. Böylelikle "postmodernizm" (modernizm sonrası) doğmuş oldu.
Karikatürlerden savaşlara kadar herşeyi açıklamak için son yirmi yıldır kullanılan postmodernizm terimi, kişilik hakkındaki Freuda ait modeller, iktisat konusunda Marksa ait teoriler veya tarih ilmindeki sebep-sonuç açıklamaları gibi "evrensel" (olarak kabul edilen) kavramları kullanarak dünyayı tarif etmeye çalışan entellektüel geleneklere ve dinî nasslara bir tepki olarak doğmuştur. Postmodernizm 20. asrın son yarısındaki hayatı, birbirinden kopuk ve dikkat çekmek için birbirleriyle rekabet eden hâdiseler, gerçekler ve akımlardan ibaret görür. Hiçbir düşünce sisteminin, modern hayattaki sonsuz çeşitliliğin sebebini izah edemeyeceğini öne sürer. Meselâ bilim, hakîkat hakkında hayalin yaptığından daha iyi ve daha kesin bir tarif teklif edemez, sadece "farklı" bir tarif önerebilir.
Postmodernizmin önerdiği de "farklı" bir tariftir. O iddia etti diye işin hakîkatının öyle olması gerekmez. Bir sistem insanı, hayatı ve kainatı gerçek yönüyle tarif edip gerçek medeniyeti vaadedebilir.