Kutsallık Bir fikrin veya felsefi kavram olarak Kutsallık, tamamen atomculuğa karşıdır. Atomcular her hangi bir bütünün parçalara ayrılabileceğini veya farklı parçalarının ve onlar arasında ki ilişkilerin analiz edilebileceğine inanırsak, kutsalcılar bütünün birincil ve parçalarının toplamından genlikle daha büyük olduğunu öne sürerler. Atomcular, nesneleri daha iyi anlamak için parçalara ayırırlar. Kutsalcılar nenelere veya sistemlere bütünlük içinde bakarlar ve olaya böyle bakılarak onlar hakkında daha çok şey bilebileceğimiz, ve onların doğasını ve amacını daha iyi anlayabileceğimizi tartışırlar. Leucippus ve Demokritos 'un ilk Yunan atomculuğu, klasik fiziğin öncüsüydü. Onların görüşlerine göre evrendeki her şey ayrılamayan, parçalanamayan çeşitli türlerde atomlar içerir.
Değişiklik, bu atomların yeniden düzenlenmesidir. Bu tarz düşünme bazı birincil noktada dünyanın değişmez bir bütün olduğunu tartışan Parmenides'in önceki kutsallığına bir tepkiydi. Ona göre "Her şey bir tanedir, hiç bir şey bölünemez, bu yüzden bütünüyle süreklidir. yuvarlak bir küre yığını gibi her alanda tamdır." 17 yy'da klasik fizikçilerin atomculuğa ve indirgemeciliğe yeniden önem kazandırdığı aynı zaman diliminde Spinoza ve Parmenides'in anımsatan kutsal bir felsefe geliştirdi. Spinoza'ya göre dünyada gördüğümüz bütün farklılıklar ve görünüşteki bölünmeler gerçekten sadece önemli tek maddenin görünüşleridir ki O, bunu "Tanrı" veya "doğa" olarak adlandırır.
Panteistik (Tüm Tanrıcılık) dini deneyimine dayanılarak bütünlüğün altını çizmedeki bu önem çoğu genel ruhsal geleneklerin mistik düşüncesinde yansıtılır. Bütün var olan şeyler, evrensel bir havuzdaki dalgacıklarmış gibi Kuantum boşluğunun önemini bir tahrik olarak tanımlayan Modern Kuantum Alan Teorisi'ndeki gelişmeleri de yansıtır. Hegel de doğa ve devlet hakkındaki kendi kutsal felsefesini dayandırdığı her şeyin bütün olduğu mistik görüşe sahipti. Doğa, zamansız, birleştirilmiş, mantıksal ve ruhsal gerçekliği içine alır. Hegel'in devleti katılımcı bireylerin onsan hakiki kimliklerini çıkardığı ve sadakatlerini ve itaatlerini borçlu oldukları "görünmez ve yüce gerçeklik" olan yarı-mistik bir ortaklıktır. Tabi ki Karl Marx'ı da içine alan bütün modern kolektif politikacı düşünürler neredeyse her zaman tarafın bireyin farkın önemini küçültme pahasına da olsa bazı yüce kolektif gerçekliği, bütünlüğü grubun önemini vurgular. Bireyciliğe karşı, bütün hepsi birey üyelerinin istekleri ve karakterleri üzerinde kendilerinin bir isteğini ve bir ölçüde bir karaktere sahip olan sosyal güçleri veya sosyal bütünlüğü vurgularlar. 20. yy. politika sosyal düşünme, psikoloji , yönetim teorisi, ve tıp gibi böyle çeşitli alanlarda kutsallığa doğru deneysel bir akım görmüştür. Bunlar kominist ve sosyalist devletlerde Marx'ın düşüncesine pratik başvuruyu, toplu yaşamdaki deneyimleri, Gestalt fiziğinin yükselişini, sitemler teorisidir.