Mehmet Akif Ersoy, Türk edebiyatının en önemli ve değerli şairlerinden biridir. Milli Mücadele döneminde yazdığı şiirlerle Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu şiirlerden biri de "Küfe" şiiridir. Küfe şiiri sözleri anlam açısından çok değerli sözlere sahiptir. Mehmet Akif Ersoy Küfe şiiri açıklaması ve incelemesi sadece şiirin okunmaması gerektiğini, şiirin okunurken aynı zamanda anlamının bilinmesi gerektiğini gösterir.
Beş - on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben
Sabahleyin çıkıvermiştim, evden erkenden.
Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek!
Adım başında derin bir buhayre dalgalanır
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
- Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
O sâl-hûrde, harab evlerin saçaklarına,
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
Delilimin koca bir şey takıldı... Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin?
Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
Tekermeker küfe bitâb düştü ta öteye.
- Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
Göründü:
-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
Ne istedin küfeden, yavrum?
Ağzı yok dili yok,
Baban sekiz sene kullandı...
Hem de derdi ki:
"Çok uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz..."
Baban gidince demek kaldı, adetâ öksüz!
Onunla besleyeceksin ananla kardeşini.
Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?
Dedim ki ben de:
- Ayol dinle annenin sözünü!
Fakat çocuk bana haykırdı, ekşitip yüzünü:
- Sakallı, yok mu işin.
Git cehennem ol şuradan?
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti...
- Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
- Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben...
Adın nedir senin oğlum?
- Hasan
- Hasan, dinle.
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
O bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kardeşini,
Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin.
- Küfeyle öyle mi?
- Hay hay! Neden bu söz lâkin?
Kuzum ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
- Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini...
- Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir;
Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir...
Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani?
Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek;
Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek;
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan.
Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?
Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;
Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz.
Kömürcüler Kapısı'ndan girince biz, develer
Kızın merâkını celbetti, dâima da eder:
O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak,
O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
Hakîkaten görecek şey değil mi ya?
Derken,Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
Belinde enlice bir şal, başında âbânî,
Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî;
Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak,
Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak:
Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim...
Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim:
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!
Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember.
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryâd;
Nazar değil o bakışlar, dümû'-i istimdâd.
Bu bir ayaklı sefâlet ki yalnayak, baş açık;
On üç yaşında buruşmuş cebîn-i sâfı, yazık!
O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan
Bir elliden mütecâviz çocuk ki, muntazaman
Geçerken eylediler ihtiyârı vakfe-güzin...
Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin:
Evet, bu yavruların hepsi, pür-sürûd-i şebâb,
Eder dururdu birer âşiyân-ı nûra şitâb.
Birazdan oynayacak hepsi bunların, ne iyi!
Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
-Ki ezmek istedi görmekle reh-güzârında-
İlel'ebed çekecek dûş-i ıztırârında!
O, yük değil, kaderin bir cezâsı ma'sûma...
Yazık, günâhı nedir, bilmeyen şu mahkûma!
Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy'un "Küfe" şiiri, Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Bu şiir, yoksulluk, çocuk işçiliği ve toplumsal adaletsizlik gibi önemli temaları derinlemesine işler. Şiirin teması, dili, üslubu ve tarihsel bağlamı, Mehmet Akif'in edebi yeteneğini ve toplumsal duyarlılığını açıkça ortaya koyar. "Küfe" şiiri, yoksulluğun ve toplumsal adaletsizliğin insan hayatı üzerindeki etkilerini çarpıcı bir şekilde anlatırken, aynı zamanda okuyucuya toplumsal duyarlılık ve adalet çağrısı yapar. Mehmet Akif Ersoy'un bu eseri, hem edebi hem de toplumsal açıdan büyük bir öneme sahiptir ve Türk şiirinde önemli bir yere sahiptir.
Şiirin Yapısı ve Biçimsel Özellikleri
Mehmet Akif Ersoy'un "Küfe" şiiri, klasik Türk şiirinin nazım biçimlerinden biri olan manzum hikaye tarzında yazılmıştır. Şiirin kafiye düzeni, ahenkli yapısı ve ritmik düzeni dikkat çekicidir. Bu yapı, şiirin duygusal etkisini artıran unsurlardan biridir. Şiir, genellikle sade bir dille yazılmış olup, okuyucunun duygusal bir bağ kurmasını sağlar.
Şiirin Dili ve Üslubu
Mehmet Akif Ersoy, şiirlerinde sade ve anlaşılır bir dil kullanır. "Küfe" şiirinde de bu sade ve samimi üslup dikkat çeker. Şair, karmaşık edebi süslemelerden kaçınarak, doğrudan ve içten bir dille duygularını ifade eder. Bu üslup, okuyucunun şiirin duygusal yoğunluğunu daha derinden hissetmesini sağlar. Mehmet Akif'in dili, aynı zamanda dönemin sosyal ve ekonomik şartlarına ışık tutar.
Şiirin Anahtar İmgeleri ve Sembolleri
"Küfe" şiirinde en önemli imgelerden biri küfedir. Küfe, çocuğun omuzlarındaki fiziksel yükü temsil ettiği gibi, onun hayatındaki ağır sorumlulukları ve zorlukları da sembolize eder. Çocuğun taşıdığı küfe, yoksulluğun ve toplumsal adaletsizliğin bir sembolüdür. Ayrıca, çocuğun yaşadığı çaresizlik ve zorluklar, toplumsal bir eleştiriyi de beraberinde getirir. Mehmet Akif, küfe imgesi üzerinden, toplumun yoksul ve çaresiz kesimlerinin yaşadığı zorlukları ve bu zorluklara karşı duyduğu derin acıyı dile getirir.
Şiirin İçeriği ve Mesajı
Şiirin içeriğinde, yoksul bir çocuğun günlük yaşamında karşılaştığı zorluklar ve bu zorluklara karşı verdiği mücadele anlatılır. Çocuğun taşıdığı küfe, onun hayatındaki ağır sorumlulukları ve yaşadığı çaresizliği simgeler. Mehmet Akif, bu şiirde, yoksulluğun ve toplumsal adaletsizliğin insan hayatı üzerindeki etkilerini gözler önüne serer. Şair, çocuğun yaşadığı zorluklar üzerinden, toplumsal duyarlılığı artırmayı ve okuyucuyu düşündürmeyi amaçlar.
Şiirin mesajı, yoksulluğun ve toplumsal adaletsizliğin insan hayatında ne kadar derin izler bıraktığıdır. Mehmet Akif, bu şiirde, yoksul ve çaresiz insanların yaşadığı zorlukları anlatırken, aynı zamanda toplumun bu insanlara karşı duyarsızlığını ve adaletsizliğini de eleştirir. Şiir, okuyucuya, toplumsal adaletsizliklere karşı daha duyarlı olma çağrısı yapar.
Şiirin Tarihsel ve Sosyal Bağlamı
"Küfe" şiiri, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yazılmıştır. Bu dönem, ekonomik sıkıntıların, toplumsal adaletsizliklerin ve yoksulluğun yaygın olduğu bir dönemdir. Mehmet Akif Ersoy, bu dönemin tanığı olarak, şiirlerinde dönemin sosyal ve ekonomik şartlarını yansıtmıştır. "Küfe" şiiri de, bu şartların ve yoksulluğun insan hayatına olan etkilerini gözler önüne seren bir belge niteliğindedir. Şiir, aynı zamanda dönemin çocuk işçiliği sorununa da dikkat çeker.