DENEMELER:
BİZDE SİTEM TEZGÂHI VAR
"Ben gelmedim dâvâ için.
Benim işim sevgi için"
diyerek sözlerimize başladık. Yunus Emre'yi anlamadan çevremize, hatta dünyaya mesaj ulaştırmaya kalktık, hümanizm türküleri söyledik. Yıllar yılları kovaladı ve Türkiye değişti, biz bu değişme süreci içinde sessiz kaldık. Şimdi hep beraber şikâyet etmeye başladık, şikâyet etmeye hakkımız var mı?
Neler nasıl değişti?
Büyük bir alış veriş merkezinin giriş katında arkadaşımı bekliyorum. Yürüyen merdivenler, elliye yakın kasanın önünde bekleşen insanlar; önlerindeki tel sepetlere bakıyorsunuz taşacak kadar dolu. Nedir bu doyumsuzluk? Bir daha alış veriş yapmayacaklar diye düşünüyorsunuz. Etiketlere bakıyorsunuz, fiyatlar ucuz da değil. Büyük, küçük, yaşlı genç, mini etekli, tesettürlü her kesimin insanı, bir pazar günü almak, almasa da bakarak rahatlamak için burada. Toplanan insanların ruh hâli incelenmeye değer.
Yıllar öncesine gidiyorum, çocukluk yıllarım. Elazığ şehrinin çarşısını hatırlıyorum. Ayrı meslek erbabının birbirine yakın olduğu dükkânlarda, aradığınızı bulmaya çalışırken, mal değil, gönül erlerinin sohbetleri ikram edilirdi. Karşılıklı güven, dostluklar, iman ehlinin tebliğleriydi, onlar bunu
farkına varmadan yaparlardı. İnançlarının emirleri hayatlarının bir parçasıydı. İlkokul öğretmenimi düşünüyorum, ruhumuza bütün güzellikleri nakşeden güler yüzlü öğretmenimizi. "Alış verişte" yerli malı almanın önemini anlatırdı. Mısralar hayatımızın bir bölümüydü. "Yerli malı yurdun malı, alan satan çok olmalı." Yazar kasalar ve başında gülmek zorunda olan insanlar, yabancı isimli merkezler bana yabancıydı, ortasını nasıl bulmalıydık?
Değişen yalnız çarşılar değildi, mahalleler, sokaklar, evler de yabancılaşmanın içinde payına düşeni almıştı. Birbirini tanıyan, sayan, seven insanların yerini; selâmı bile verirken büyük bir iş yapıyormuşçasına zorlanan insanlar almıştı. Artık üzüntüler, sevinçler paylaşılmıyor, insanlar yardımlaşmıyordu.