Dinçer, Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet ve Liderlik Okulu kapsamında bu yıl 9'uncusu düzenlenen ''Siyaset Okulu'' programının açılış dersini verdi.
Beşiktaş Kampüsü'ndeki derste Bakan Dinçer, yapılan değişikliklerin bir süreç olduğunu belirterek, ''Eğitim sistemindeki zihniyeti değiştirmeye çalışıyoruz. Bu değişimin özünde ise otoriter bir yaklaşım tarzından daha demokratik, daha esnek bir eğitim sistemine geçiş olduğu söylenebilir'' dedi.
Otoriter bir yapı altında öz güveni çok yüksek, girişimci insanların yetiştirilmesinin mümkün olmadığını vurgulayan Dinçer, ''O yapı insanları bağımlı kılıyor. Demokratik sistemde biz bu yapıyı kurgulamaya çalışırken, onun en belirgin özelliği olarak müfredatları ve eğitim yöntemlerini değiştirmeyi, derslerde çocukların kendilerinin seçebileceği, karar verebileceği fırsatı sağlamayı öne aldık'' diye konuştu.
Dinçer, gelişmiş ülkelerde ortalama eğitim süresi 12 yıl iken, bu seviyenin Türkiye'de 6.1 yıl olduğunu belirterek, ''2009'da tüm dünyada ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 88. Bunu artırmaya çalışıyorlar. Mesela AB, toplam nüfusun ortaöğretim mezunu oranını yüzde 90'ın üzerine çıkarmayı, yüzde 100'e ulaşmayı hedefledi. 2011'de Türkiye'de ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 68. Bu oran 2002'de 50.6 idi. Bizim hükümetlerin aldığı tedbirlerle yüzde 68'e kadar çıktı'' dedi.
Uluslararası alanda rekabet edebilmek için ders saatlerinin artırılması gerektiğini anlatan Dinçer, ''Türkiye'de eğitim programlarının gözden geçirilmesine, kazanımların artırılmasına, eğitim süresinin uzatılmasına ihtiyaç var'' diye konuştu.
Dinçer, 12 yıllık eğitimde, Türkiye ile gelişmiş ülkeler arasında 2 yılı kapsayan bir ders saati farkı olduğunu kaydetti.
YAKLAŞIK BİN 100 ÖĞRENCİYE TEŞVİK
Piyasanın ihtiyacına cevap veren, istihdam edilebilir insanlar, nesiller yetiştirmek istediklerini aktaran Dinçer, öğrenci başına teşvik getiren bir sistemi bu yıl uygulamaya koyduklarını söyledi.
Dinçer, şöyle konuştu:
''Eğer iş adamları örgütleri, organize sanayi bölgesi yönetimleri, meslek liseleri açarlarsa, kendileri yönetirse, kendi işletmelerini de bir atölye olarak kullanıp, öğrencilere stajlarını yaptırsınlar, biz de onlara öğrenci başına teşvik verelim diye bir düzenleme yaptık. Bu yıl başlıyoruz. Yaklaşık bin 100 civarındaki öğrenciye teşvik vereceğiz. Bu vesileyle de ilk adımımızı atmış olduk.''
Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye kadar çok çeşit lise diploması veren bir ülke olmadığını vurgulayan Dinçer, ''Bizden sonra en fazla lise diploması veren ülke İtalya. O da 5 farklı lise diploması veriyor. Biz ise 23-24 tane lise diploması veriyoruz. Bunun 13-14 tanesi meslek lisesi, 9 tane de lise diploması veriyoruz. Okul türlerini azaltacağız dedik. Geçenlerde yalan yanlış bir haber çıktı. O haber doğru değildi ama biz ortaöğretimde okul çeşidini azaltacağız. Bu kadar çok meslek lisesi diploması vermeyeceğiz'' diye konuştu.
Dinçer, insanların, dershanelerin fırsat eşitliği sağladığını düşündüğünü belirterek, Türkiye'de fen lisesi öğrencilerinin yüzde 95'i, Anadolu lisesi öğrencilerinin yüzde 45'i, normal lise öğrencilerinin ise yüzde 13'ünün dershaneye gittiğini kaydetti.
''Burada bir yanlışlık yok mu?'' diye soran Dinçer, asıl bu durumun tartışılması gerektiğini söyledi.
SORULAR
Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Dinçer, ''Sınav sistemi kalkmadan ya da üniversite kapasitesi taleplerin üzerine çıkmadan dershanelerin ortadan kalkması halinde yeni kriterlerin uygulanabilirliği, öğrencilerin seçilebilirliği nasıl olacak?'' sorusuna, şu yanıtı verdi:
''Alternatif modeller var. Merkezi yerleştirme sistemi çok adil bir yapı kurdu. Bunu hep beraber kabul etmek zorundayız. Türkiye'nin toplumsal kültürünü, gelişmişlik seviyesini, bu işe bakış tarzını ele aldığımızda adalet gerçekten önemli. 'Sınav yapmakla merkezi yerleştirme sistemini birbirinden ayırmak mümkün değil mi?' diye tartışılabilir. Esas odaklandığımız nokta, ilköğretimden ortaöğretime geçişteki sınavı kaldırmak. Ortaöğretimden yükseköğretime geçişle alakalı henüz bir çalışmamız yok. Öngördüğümüz model nasıl olacak, şimdi onu burada paylaşmak istemiyorum. Çalışmamız tamamlandı. Ana hatlarıyla bir model hazırladık. Ama bunun kararını verecek mercilere de sunulması lazım. Uzmanlarla görüştük. Görüşmelerimiz de devam ediyor. Konuyla ilgili birçok insan topladık. Yakında eğitim fakültelerinin dekanlarıyla bir toplantı yapacağız. Ardından tasarımızı Bakanlar Kurulu'na sunacağız. Orada ana hatlarıyla belli olursa kamuoyuyla da paylaşacağız.''
Dinçer, ''4 4 4 eğitim sistemine geçmek zorunda mıydık?'' sorusuna karşılık da ''Çabuk geçtiğimiz doğru ama acele geçtiğimiz doğru değil. Acele etmedik. Ama çabuk ve hızlı hareket ettik. İkisi birbirinden ayrı. Acele, kararın niteliğinin bozuk olduğu bir durumu ifade eder. Hızlı ise kararınızın niteliğinin bozukluğunu ifade etmez'' şeklinde konuştu.
Üniversite sayılarının artmasıyla niteliğin artıp artmadığı sorulan Dinçer, şöyle konuştu:
''Türkiye'de kurulan 168 üniversitenin hepsinin dünya çapında çok güçlü, kaliteli üniversiteler olmasını hayal ediyorsak bu mümkün değil. Böyle bir şey olmayacak. Her üniversitenin aynı nitelikte ve seviyede eğitim vermesini bekliyorsanız bu da olmayacak. Olması da gerekmiyor. Toplumda bütün insanlar, aynı seviyede, eşit düzeyde, eşit imkanlara yahut eşit hedeflere sahip insanlar değiller. Üniversiteler kurarsınız, onları kendilerini yönetecek yetkiyle yetkilendirirsiniz. Bir rekabet ortamı yaratırsınız. O rekabet ortamında iyi olanlar, daha yukarılara yükselirler, diğerleri oldukları yerde kalır. Öğrenciler de kendi performanslarına göre üniversitelere gidebilirler. Üniversitelerin birbirinden farklı olması, çeşitli olması, öğrencilere o kadar farklı seçenek sunduğumuz anlamına gelir. Bazı üniversitelerimizin daha iyi olmasını yadırgamamalıyız.''
''Milli Eğitim'in özelleşmesi mevzu bahis olur mu? Bu, Türkiye'nin yapısına uygun mudur?'' sorusu üzerine Dinçer, bunun, yakın zamanda düşünülebilecek bir ihtimal olmadığını söyledi.
Dinçer, ''Türkiye'de Kürt sorunu olduğu, tam bir kaynaşma ve demokratik bir iklim oluşmadığı müddetçe okullarla ilgili değil özelleştirmenin, okul yönetim sistemini kurmanın hatta il düzeyinde kendi eğitim sistemleriyle ilgili bir kısım inisiyatiflerin bile olabileceğini zannetmiyorum. Türkiye'nin demokrasisinin daha da gelişmesine ve tüm toplum düzeyinde bir bütünlük içerisinde ortak bir vizyona yönelmesine ihtiyacımız var. Ancak mevcut yapı içerisinde bile birtakım özel alanlar yaratmak da mümkün. Özel sektörün sisteme girmesini çok teşvik ediyoruz. Yaptığımız yeni düzenlemelerle kamu-özel ortaklığıyla yeni eğitim sistemleri kurmaya çalışıyoruz'' diye konuştu.
"BIRAKIN ÇOCUKLAR KİTAP OKUSUN"
Toplantının ardından bir gazetecinin, okul çeşitlerinin azaltılmasıyla ilgili bir gazetede çıkan haberi yalanladığını ifade etmesi üzerine Dinçer, şöyle konuştu:
''Türkiye'de ortaöğretimde okul türünün çok fazla olduğunu, ders sistemleri ve miktarlarının küresel dünyayla mukayese edildiğinde gözden geçirilmesi gerektiğini birçok kez söyledim. Dolayısıyla buna dair çalışma yaptığımızı da size söylüyorum. Ama orada fen lisesi şöyle olacak, Anadolu lisesi böyle olacak türünden haberin doğru olmayacağının, onlarla ilgili kararın henüz verilmediğinin altını çizerek söylemek lazım. Bu açıdan bakıldığında sizlerden ricam, buna benzer konuların teyidi yoksa toplumda tartışarak insanların kafasını karıştırmayalım. Çünkü eğitim konusu, Türkiye'de bütün insanların ilgisini çeken bir konu.''
''Şeker Portakalı'' kitabıyla ilgili iddialara ilişkin soru üzerine Dinçer, bu konunun, yanındaki İl Milli Eğitim Müdürü'ne sorulmasını istedi.
İstanbul Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız da kentte ''Yazarlar Okullarda'' projesini yürüttüklerini belirterek, şöyle dedi:
''Bu projede, yazarlarımızı okullara gönderiyoruz. 78 yazarımız ilçelerde, okullarda yüzlerce öğrencimizle söyleşi yapıyor. Hiçbir şekilde kitaplara ilişkin bir seçki yapmıyoruz. Bu projede her yıl yaptığımız yarışmalarda, çocuklara bir set olsun diye Bakanlığımızın 100 Temel Eser'inde olduğu gibi bir eser belirliyoruz. Bunu da komisyondaki arkadaşlarımız belirliyor. Şeker Portakalı, bizim daha önce okuttuğumuz, okullarımızda okunan bir kitap. Her yıl kitaplar güncellendiği için bu sene 10 tane olarak belirlenen kitap listesinde Şeker Portakalı kitabı yer almamış. Burada da bir yayınevinden iki kitap olmasın diye hassasiyet gösteriliyor. Yazar ve yayıncı noktasında olabildiğince yelpaze geniş olsun. Bu noktada Şeker Portakalı, Can Yayınları'nın iki kitabı olduğu için seçilemedi.''
Bakan Dinçer de ''Bunlar, öküz altında buzağı arama işleri. Bunlara gerek yok. Milli Eğitim Bakanlığı'nın işi sansür yapmak değil. Biz çocuklarımıza hangi kitap olursa olsun, hepsini okutmak istiyoruz. Bırakın çocuklar kitap okusun'' diye konuştu.