Türk tasarımcı Arzu Yeldan, tasarladığı ayakkabılarla dünyada adından söz ettiriyor. Anne babası İzmir'deki tekstil fabrikası ile ilgili bağlantıları için sık sık gittikleri Londra'ya yerleşme kararı alınca, İngiltere'de doğdu büyüdü. Annesi her ne kadar avukat, doktor gibi her zaman para kazanabileceği bir mesleğinin olmasını istese de uzun bir yoldan geçtikten sonra ayakkabı tasarımcısı oldu. Aile toplantısı için geldiği İzmir'e, insanlarına, ayakkabı ustalarına hayran olup, anne baba topraklarında yaşamaya karar verdi. Şık kıyafetlerini, yüksek topuklarını çıkartmak zorunda kaldığı Ayakkabıcılar Sitesi'nde Avrupa'da bileği bükülmeyecek ustalarla el ele verip, Dubai, Londra için ayakkabı üretmeye başladı. Bugünlerde Arabistan kapısını da zorlamayan Arzu Yeldan ile hayatını ve ayakkabıyı konuştuk.
Ailenizde herkes tasarımcı mı?
- Evet, annem ve babam dışında teyzem de tasarımcı. Bülent Ersoy'un günlük kıyafetlerini hazırlıyor.
Ailenizin yönlendirmesiyle mi tasarımcı oldunuz?
- Hayır, aksine 'Ben de tasarımcı olmak istiyorum' dediğimde karşı geldiler. Annem, avukat veya psikolog olmamı istedi. Üniversitede psikoloji, sosyoloji, siyaset okudum anne baba mutlu olsun diye. Onlar mutlu oldu, ama ben olmadım. Mezun olduktan sonra halkla ilişkilerde çalışmaya başladım. Organizasyon şirketim vardı. Bu işim dolayısıyla moda dünyasına girdim. Mankenlerle, fotoğrafçılarla, makyaj ve saç yapanlarla çalıştım. Bu arada ayakkabı işinden vazgeçemedim. Moda tasarımı ile ilgili en iyi okullardan London College of Fashion'a gittim. İkinci üniversite olarak ayakkabı tasarımı okudum.
Neden Türkiye'de imalata başladınız?
- İngiltere'de buradaki gibi ustalar yok. Malzeme çok kısıtlı. Bu okulda eğitim alanlar zaten ya İtalya'ya ya Fransa'ya veya Brezilya'ya kaçıyor. Bu arada bir süre Dubai'de yaşadım. Orada da bir çevrem oldu. Orada ara ara ayakkabı yaptırıyordum. İzmir'de imalatın çok iyi olduğunu öğrendim. Bir de moda dünyasını iyi bilen ortak buldum. Faruk Kural ile başladık.
İlk ayakkabınızı kime sattınız?
- İlk ayakkabımı 3 ayda yapabildim. İşçilik zordu. Dubai'ye gönderdim. Tamamen el yapımı. Ayakkabıyı 800 sterline sattım (Yaklaşık 6 bin 500 lira). Sonra ilk koleksiyonumu yaptım. Burada çok iyi ustalarla çalışıyorum.
Londra'dan geldikten sonra Ayakkabıcılar Sitesi'ne alışmak zor olmadı mı?
- İlk günler "Ah ben ne yaptım" diye ağladım. Öncelikle dilde sıkıntı çektim İngilizce eğitim aldığımdan. Burada patoz denilen şeye İngiltere'de çorap diyoruz. Buradaki kalfa çorap dediğimde anlamıyor. Önce Türkçe öğrendim. Sonra giyimim sıkıntı oldu. Ama tarzımı da fazla değiştirmedim. Beni böyle kabul etmelerini istedim. Koştururken "Aaa bizim tasarımcı kız" diyorlar. İşçilerle çok iyiyiz. Şimdi birbirimizi iyi tanıyoruz, ama ilk zamanlar çok zordu. Benim gibileri çok şımarık görüyorlar. Bir şey bilmez, anlamaz diyorlar. Bir yıl sürdü kendimi anlatmam.
Şimdi nerelere satıyorsunuz ayakkabılarınızı?
- Genelde Dubai'ye gidiyor ayakkabılarım. Londra'da İranlı müşterilerim var. Web sitem var. Birkaç gün sonra Dubai'ye gidicem. Harvey Nichols'da toplantım var. Onlara 20 çift ayakkabı gönderdim. İyi sattılar. Şimdi ikinci toplantıyı yapacağız, yeni koleksiyonumu göndereceğim. Arabistan'da, Riyad'da da Harvey Nichols açıldı. Orada da toplantımız olacak. Oraya da girmek istiyorum. Bayağı yoğun çalışıyoruz. Artık burada işleri oturttum. Gidip gelebilirim Londra ve Dubai'ye. İyi bir altyapı oluştu. İmalat hep burada sürecek. İşçilik çok iyi. Bu işçiliğe göre maliyet de düşük. İnsanlar iyi. Burada dericiye gidince kadın benimle saatlerce uğraşıyor. Oturuyoruz, çayımızı içiyoruz birlikte sakin sakin. Londra'da gidiyorsun üsttekini alınca örnek 50 paund, alttakini istersen, "Bunu çıkarırsam mecbursun almaya" diyor ve onu uğraştırıyorsun diye daha pahalı. Türkiye'de çok güzel işçilik var. Avrupa'da olsalar, el üstünde tutulurlar. Hep İtalya diyorlar, ama bence Türkiye de çok güzel.
Ayakkabı satın alırken neye dikkat ediyorsunuz?
Bize okulda öğrettikleri ilk şey, 'tekstil tasarımcısından ayakkabı alınmaz' oldu. Artık tekstil tasarımcılarının ayakkabılarını almıyorum. Şimdi her yerden alırken inceliyorum. Türkler çok güzel deri yapıyor. ben kumaş gibi çok güzel derilerle çalışıyorum. Böyle işçilik, böyle tasarımla ben Türkiye bir İtalya olsun isterdim. Ayakkabı alırken öncelikle deriye dikkat etmeli. Suni deri çok kullanılıyor ama ayağı terletiyor, kısa sürede bozuluyor. Temizliği zor oluyor. Bir kadının her zaman giyemese bile klasik bir yüksek topuklu ayakkabısı olmalı. Yüksek topuk bacağı inceltiyor, daha güzel görünüyor. Topuklu ayakkabı giydiği zaman morali yükseliyor. Bir nevi terapi. Yüksek topuk giydiğiniz günün akşamı ayağınızın altına tenis topu koyup yuvarlayın, ağrı da kalmaz.
Dükkan açıp kendi markanızla satmak istemiyor musunuz?
- Aslında düşünüyorum. İstanbul daha kolay satış için, ama ben İzmir'de yaşamak, burada direnmek istiyorum. İzmir'den pes etmemeli tasarımcılar. İzmir'in vizyonu çok farklı. İstanbul'a gitmesinler.