1860'larda resim yapmaya başlayan birbirinden ünlü empresyonist ressam arasında yer etmekte zorlanan 1860 doğumlu ressamlar, kuralları zorlayarak ya da bozarak, farklı eserler ortaya çıkardı.
Post-Empresyonistler olarak adlandırılan Claude Monet, Edouard Manet, Camille Pissarro, Pierre-Auguste Renoir, Alfred Sisley gibi ressamlar, 20 yılda bugünkü çağdaş resmin temelini attılar, Karşılarındaki çok ünlü isimlerin arasında kendilerini göstermek için çabalarken yaratıcılıklarını geliştirdiler, birçok ilke imza attılar.
Tıpkı, Arkas Holding'in Başkanı Lucien Arkas gibi.
Arkas, "İş dünyasının kalbi İstanbul'da atar" önyargısını yıkıp, iş dünyasındaki kuralları değiştirdi. Yenilikler yaratarak büyük başarılar kazanan Arkas, bugün 23 ülkede, 67 şirketi ile 7 bin 300 kişiye istihdam sağlayan İzmirli bir dev haline geldi. Belki de ünlü isimler karşısında verdikleri zorlu savaş nedeniyle kendisine yakın bulduğundan Post- Empresyonistler'in eserlerinin koleksiyonunu yapan Lucien Arkas, İstanbul'da 50 günde 65 bin kişi gezdiği muhteşem Arkas Koleksiyonu'nda Post-Empresyonist sergisini, bu kez İzmirli sanatseverlerin beğenisine sundu. Sanat Danışmanı Niko Filidis'le 25 yılda oluşturduğu koleksiyonundan tabloları, her rengi en iyi şekilde yansıtan ışık dalgasını yayan lambalar eşliğinde sergileyen Lucien Arkas ile Arkas Sanat Merkezi'nde konuştuk.
Bu eserler kaç yılda bir araya geldi?
Bunları toplamak 20-25 sene aldı. İlk olarak Türk ressamların eserlerini almaya başladık.
Ancak öyle fiyatlar biçtiler ki biraz ara vermeye karar verdim. Bizim eserlerini aldığımız Türk ressamların hocalarının, Post-Empresyonist olarak tanımladığımız ressamlar olduğunu öğrendik. İlk aldığımız Post-Empresyonist ressam Andre Lhote'tu. Andre Lhote'u aldıktan sonra da onun hocası ve beraber çalıştığı ressamları da ekleyerek Post-Empresyonist koleksiyonumuzu genişlettik. Arkas Koleksiyonu'nu yaratalım istedik.
Bu kadar kıymetli eserleri İzmir'e taşımak da çok zor olsa gerek...
Tabii, inanılmaz bir sigortalama gerektiriyor.
Sigorta şirketi büyük bir risk olacağı için eserlerin hepsinin aynı araçta taşınmasını kabul etmiyor. Sergiyi İstanbul'a taşırken, riski en aza indirmek için beş farklı TIR kullandık.
İzmirli de sergiye aynı ilgiyi gösterir mi dersiniz?
İzmir'i yanlış tanımlamışız. İzmirli güzel varsa gelip, görür. Ama ortada güzel bir şey yoksa ilgi göstermez. Her sergiden sonra dört katalog kalınlığında teşekkür yazısı yazılmış oluyor.
İnsan daha ne ister? Bu teşekkürleri görünce, Arkas Sanat Merkezi'ni iyi ki açmışız diyorum. Bu serginin benim ve Bay Filidis için önemi büyük.
İstanbullular sevdi. İzmirliler'in de seveceklerini umuyorum.
Koleksiyonunuzu başka müzelere de gönderiyor musunuz?
Avrupa'daki müzelerden talep geliyor. Bu sergide yer alacak eserlerden bir tanesi şu an Almanya'da Potsdam'da.
25 Şubat'ta sergiye katılacak.
Sanat dünyasında eserlerin künyeleri var ve hangi eseri kimin aldığı, o eserin nerede, ne kadar süre kaldığı biliniyor.
Talepleri geri çevirmiyoruz. Bu şekilde Avrupa'da bilinirliğimiz artıyor.
PİCASSO'NUN ESERLERİ ARKAS'TA SERGİLENECEK
Çocukların ve gençlerin sanata ilgisi nasıl?
Öğrenciler bizim ziyaretçilerimizin yarısını oluşturuyor.
Okul öncesi beş yaş grubundan, üniversite öğrencilerine kadar sergimizi gelip gezen çocuk ve gençlerimiz var. Onları çok önemsiyoruz.
Picasso müjdesini de verelim okuyucuya...
Son iki yıldır Picasso Müzesi ve Picasso Vakfı ile çok yakın ilişkilerimiz var. Akdeniz havzasındaki ülkelerin ve çok büyük müzelerin de üyesi olduğu Picasso Méditerranée toplantılarına iştirak ediyoruz. Picasso Méditerranée'nin bitiş sergisinin Eylül ayında İzmir'de yapılması planlanıyor.
Türkiye'yi Arkas Sanat Merkezi temsil edecek.
GÜZELLIKLER KATMALIYIZ
İzmir için başka müjdeniz var mı?
Hayata geçirmek istediğimiz projelerimiz var daha. Ancak hepsini sıraya koyduk. Örneğin Ayşe Mayda'nın köşkünü restore ediyoruz. Önceliğimiz evi kurtarmaktı.
Diğer yandan Bornova'daki eski köşkleri de kurtarmaya çalışıyorum. İzmir'in güzelliğinden mümkün mertebe ne kaldıysa kurtarmaya çalışmak ve ilave güzellikler katmak benim hayalim.
Geçmişte bir hayaliniz de orkestra şefi olmakmış...Orkestra yerine holdingi yönetiyorsunuz...
Evet. Orkestra'da bir sürü enstrüman var. Herkesin o partisyonu düzgün çalması lazım.
Birisi yanlış çaldığında akort bozuluyor. Kakofoni olur. O yüzden gözün ve kulağın açık olması lazım. Herkesin gözü üstünde.
Ne yapacak bu adam çomağıyla diye. Bir holding yönetmekle bir orkestrayı yönetmek arasında fark yok.