Çağdaş Türk resim sanatının önemli temsilcilerinden ressam Mustafa Pilevneli, 6 yaşındayken öğretmeniyle birlikte pikniğe gitti. Öğretmeni, Pilevneli'yi ağacın altına oturup Fenerbahçe Kulesi'nin resmini çizerken öyle bir yüreklendirdi ki bugün bu fener ile anılan ressamın sanat hayatındaki en önemli mihenk taşı oldu. Ortaokuldaki öğretmenini verdiği cesaretle akademiye hazırlandı. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi'nin ilk öğrencilerinden olan Mustafa Plevneli, mimariyi öğrendi. Çok güzel sanatçılarla kesişti yolu. Bedri Rahmi, Orhan Peker, Haldun Taner gibi dostlarından aldıklarını 50 yıl boyunca öğrencilerine aktarmada hiç kıskanç olmadı. Tuvalin dışında seramikte de usta oldu, Cumhurbaşkanlığı da dahil birçok önemli binayı vitray, seramik, sgrafitto ile bezedi. Eşi, iki oğlu, gelini, iki torunu da sanatla yoğrulmuş evde birer önemli sanatçı oldu. Bugünlerde atölyesini küçültüp, sosyal sorumluluk çalışmalarına ağırlık veren, İstanbul'un, Bodrum'un güzelliklerini yansıttığı resimleriyle ünlü, çok yönlü usta sanatçı ile sergisinin yer aldığı Selçuk Yaşar Resim Müzesi ve Sanat Galerisi'nde konuştuk.
Resme nasıl başladınız?
- Yaşadığım yörede, henüz 6 yaşındayken okulla Fenerbahçe'de pikniğe götürdüler. Her çocuk oyun oynuyor. Ben bir ağacın gölgesine oturdum, sarı defterime o güne kadar görmediğim yuvarlak binanın resmini yaptım. Öğretmenim yanıma geldi, "Sen niye oynamıyorsun" dedi. Beni kaldırdı, düdüğü çaldı, bütün öğrenciler toplandı, resmi gösterdi. Beni öyle onurlandırdı ki. O öğretmenim beni 5'e kadar okuttu.
Fenerbahçe'yi resimlerinizde bu nedenle mi sık kullanıyorsunuz?
- Fenerbahçe bende hep var. Kule bende artık bir çizgi haline geldi. Benim resimlerim hep hayal, ama bazıları yaşanmışlıkla karşınızda.
Mimariyle okuldan sonra mı ilgilendiniz?
- Mimarlıkla ilgilenmem çok genç yaşta oldu. 1957'de Tatbiki Sanatlar'a ilk öğrenci olarak girdim, 58'de Avrupa'ya ilk giden öğrenci olarak Stuttgart'a gittim. Orada opera binasında çalıştım, sahneler büyüttüm, girip çıkmadığım yer kalmadı. Mimariyi en iyi o alanı yaşadığınız zaman anlarsınız. Yüksekliğini, rengini, biçimini, hangi malzemeler kullanılmış? Onları kavradığım zaman böyle bir meslek dalı olabilir benim için diye düşündüm. Sonra, öğrencilik yıllarımda mağazaların vitrinlerini yapmaya başladım. Ankara'ya, Antalya'ya anlaşmalı olduğum mağazalara gidip, vitrin yapıp dönüyordum.
Ailece sanatçısınız...
- İki oğlum, gelinim hepsi sonradan Tatbiki Güzel Sanatlar'ın devamı olan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden mezunlar.
50 yılda ünlü sanatçılar da yetiştirmişsinizdir...
- Filiz Özayten, Naci İstinyeli, Cevat Demir, İsmail Türemen, Ergin İnan talebelerimdi. Bugün ünlü sanatçı olan Ergin İnan'ı fakülteye girişinde seçen kişiyim.
"RESİM AİLESİNİ SEVDİM"
Sanatçı kıskanç mı olur?
- Ben çok kıskancım. Tabii sanatçı kıskanç olur. Başkasını aşmak ister. Ben bütün resim ailesini sevdim.
Bir yerde karşınıza resimleriniz çıkınca ne hissediyorsunuz?
- Büyük keyif tabii. Ayrıca müzayedede resmim satıldığı zaman da büyük keyif alıyorum. İnsanların sizin eserinizi almak için yarışması da büyük keyif.
Yaptığınız resmi sonradan değiştirmeyi düşünür müsünüz?
- Asla. Onun yerine aynı konuyu bir daha yaparım. İmza attıktan sonra o bir namustur.
Diğer sanatçıların eserlerini de satın alır mısınız?
- Ben çok iyi bir koleksiyonerim. Bizim eve gelen şaşırır. Yer yoktur duvarlarda her taraf resimle kaplıdır. Bayılırım başka sanatçıların resmine. En büyük arzum, büyük bir koleksiyon kitabı yapmak.