Ne kadar yazsak da, ne kadar konuşsak da az... Ülkemize nasıl bir bela musallat edildiğini, uçurumun kenarından nasıl dönüldüğünü anlatmaya bıkıp usanmadan devam edilmeli, tehlikeyi herkes çok iyi bilmeli ki tarih tekerrür etmesin,
15 Temmuz bir daha yaşanmasın.
Hiçbir şeyleri göründüğü gibi değil!
Dedikleri hiçbir şey doğru değil! Etraflarına sırdan duvarlar ördükleri için bunları anlamak hiç de kolay değil! Zaten kolay olsaydı çok daha önceleri deşifre olurlardı. Neyse ki foyaları ortaya saçıldı, şunu iyi belledik ki...
Her türlüsü mevcut; sahte dindarı, sözde Atatürkçüsü, yalandan solcusu...
"Bu kadarı da olmaz" dedirtecek
her türlü
taktik, çirkinlik,
şeytanlık var.
ABD derin devleti himayesindeki Pensilvanya'ya ne kadar yakınlarsa, devletimize o kadar uzaklar.
Vatana, millete hayırlı işler yapıyormuş gibi görünüp milli ve manevi duyguları istismar ettiler; perde arkasında ise maşası oldukları Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşıdılar. Değerlerimizin içini boşalttılar; yalanı, dolanı, takiyyeyi yerine koydular.
Riyakarlıklarıyla, uyguladıkları şeytansı taktikleriyle toplumda samimiyeti ve güveni sarstılar. Sebep oldukları travmayla güzel ülkemi, her şeye ve herkese şüpheyle bakılır hale getirdiler.
Gizlenen o suratlarla birlikte tehlikenin büyüklüğü tekerlerine çomak soktuğunuzda ancak görülebiliyor. En iyi yaşayan bilir,
Gediz Üniversitesi'ndeki son 2 senemde buna çeşitli defalar yakından tanıklık ettim.
2015 yılıydı...
"Üniversite FETÖ belasından kurtarılsın, mezunların, öğrencilerin ve çalışanların üzerine kara bulut gibi çöken bu kabus ortadan kalksın" deyince
takıyyeleri bozuldu.
Kutsal bir emanet gibi gördükleri mevzilerini kaybetme telaşıyla saldırıya geçtiler, o güne dek yalandan gülen yüzleri kin ile kaplandı, bakışları tehdit bürüdü. Yapılanların Allah rızası için, milletin ve devletin hayrı için değil, başka amaçlara dönük olduğu o zaman ortaya çıktı.
NASIL ROL YAPTIKLARINI GÖRDÜM
Niyetleri
'hayır' olsaydı, üniversitenin devlet yönetimine bırakılmasına karşı çıkmaz, bunu isteyenleri düşman ilan etmezlerdi.
FETÖ'nün gerçek yüzüyle yüzleştiğim bir diğer husus ise Nisan 2016'da Gediz Üniversitesi Senatosu'nun 2 kişi (biri tutuklu, diğeri firari) dışında imzalayıp kamuoyuna duyurduğu bildiriydi.Senato'nun,
"Üniversite FETÖ'cülerden temizlensin" çağrısı üzerine kıyameti koparttılar, sosyal medyada tehdit ve hakaret kampanyası başlattılar.
Taslak metnini benim kaleme aldığım o bildiri, gizledikleri ne varsa ortaya saçılmasına vesile oldu.
Kendini saklayanlar, gerçek yüzlerini karanlık ruhlarının derinliklerine gizleyenler bir bir döküldü, ummadığımız insanlar üzerimize yürüdü.
Yaşayan en iyi bilir, ben yaşadım,
nasıl rol yaptıklarını, hiçbir şeylerinin göründüğü gibi olmadığını gördüm.
Tüm bunlara, deşifre edilen hainliklerine rağmen, algı yönetimiyle kafa karıştırmaya ve hedef saptırmaya devam ederek kendilerini aklamaya, mağduru oynamaya çalışıyorlar.
İçlerinde bir nebze vatan sevgisi, devlet aşkı, Allah korkusu olsa mertçe çıkıp konuşurlar.
Yoldan çıkıp namertliğe saptıkları için onlardan böyle bir erdem ve vatanperverlik beklemek hayalcilik olur.
Vatanı, milleti ve devleti düşünselerdi, niyetleri zaten çoktan eylemlerine de sirayet ederdi. Niyetleri de ortada, amelleri de, akıbetleri de! Bu mücadelede asıl görev kadim devletimize düşüyor.
Bu süreci en az zararla atlatıp, mağduriyet yalanlarından beslenerek yeniden palazlanmak isteyeceklerine, mahkemelerde izledikleri inkar ve iftiraya dayalı taktiklerinin şeytani bir planın parçası olduğuna adım kadar eminim.
Devletimiz istihbarat faaliyetlerini güvenilir farklı kaynaklar üzerinden yürüterek, elektronik ortamdan gerçek ortama sıkı takibi aralıksız sürdürmeli, kriptosundan alenisine kim varsa izini sürüp ilişki ağlarını mercek altında tutmalı.
Devletin bekası için bu takip asla gevşetilip rehavete teslim edilmemeli, bugünle ve yakın gelecekle de sınırlanmamalı.
Su uyur, düşman uyumaz!