Önce kumpas davaları, ardından seçilmiş iktidara yönelik
17-25 Aralık girişimi, en sonunda da 15 Temmuz.
Hainlikteki sabıka dosyaları bu kadarla sınırlı değil, geçmişe doğru uzayıp gidiyor.
Toplumu kaosa, ülkeyi uçuruma sürüklemek, millete gün yüzü göstermemek için işlenen
Hrant Dink cinayeti gibi kim bilir daha neler var; eştikçe cerahat fışkırıyor!
FETÖ hainlerinin hizmet ettikleri, maşası oldukları güçler için yapmadığı hainlik kalmamış.
Kahpelik üzerinde durdukları için mertçe çıkıp hiçbirini üstlenmediler; suratlarına taktıkları riyakarlık maskesiyle mağduru oynadılar, algı operasyonlarıyla hep hedef şaşırttılar.
15 Temmuz'da oyun bitti, maskeleri düştü; hainler kaybetti, millet kazandı.
Dinimizin, milli değerlerimizin arkasına saklanan o asalak suratlara ve nasıl bir ihanetle karşı karşıya olduğumuza yakından tanıklık edenlerdenim.
Basın danışmanı olarak çalıştığım
Gediz Üniversitesi'nde yaşadıklarım, özellikle de son 2 senesi kalın bir kitap olur.
Karşılarına çıkanı yıkmak için yapamayacakları hiçbir şeyin olmadığını, ortalıkta süklüm püklüm gezen
o tiplerin bir anda nasıl canavarlaşabildiğini yaşayarak gördüm.
Aslında gördüğüm, bu ihanet şebekesiyle ülkemize nasıl bir bela musallat edilmek istendiğiydi.
Konu yargı safhasında olduğu için detaylarına girmeyeceğim, bir gün bu satırlarda onları da ayrıntılarıyla paylaşırım. Şimdilik şu kadarını söyleyebilirim:
Bir devlet kurumu olan, ancak mali ve idari yönetimi kurucu vakıfta bulunan Gediz Üniversitesi'nin tamamıyla devlet yönetimine bırakılmasını, FETÖ mensubu çalışanların da uzaklaştırılmasını isteyip bu yönde harekete geçince
Rektör Prof. Dr. Seyfullah Çevik'in, benim ve aynı düşüncedekilerin almadığı tehdit, uğramadığı hakaret kalmadı.
Oysa tek isteğimiz üniversitenin milli çizgiye kavuşması, isminin başındaki TC ibaresine yakışır hale getirilmesi, terör örgütüyle anılmaktan kurtarılmasıydı.
ABA ALTINDAN SOPA
Emanet devlete, gerçek sahibine teslim edilmeli, geleceğe sağlam ellerde taşınmalıydı.
Bu uğurda her şeyi göze alarak yola çıkmıştık, yanımızda güvendiğimiz az sayıda kişi, çekirdek bir kadro vardı.
O kalabalık arasında yapayalnızdık, tehditkar gözler üzerimizdeydi, tam bir sinir harbiydi.
Biz
"Üniversite devlete teslim edilmeli" derken, onlar
"Kimin malını kime peşkeş çekiyorsunuz" diyor; ayağımızı denk almamız
salık veriliyordu, aba altından sürekli sopa gösteriliyordu.
Şehitlerimizin kutsal mirası devletimizi devletleri olarak görmeyen, ihanet temelleri üstüne kurmaya çalıştıkları paralel devletin hayallerini kuranlar kendilerine yakışır şekilde davranıyordu.
Gözünü devletin tüm kurumlarına dikenler, tek sahibi olarak gördükleri Gediz Üniversitesi'nin devlet yönetimine bırakılması istenince çılgına dönmüş, dişlerini biliyordu. Sonuç alamamamız için her şeyi denediler, iyi niyetli çabaları boşa çıkarmak için tüm hainliklerini ortaya koydular, görünür görünmez
birçok engel önümüze diktiler.
HESAP VERECEKLER
15 Temmuz öncesinin koşullarında başarılı olamadık, gücümüz yetmedi.
Başta mezunlar olmak üzere binlerce öğrencinin gelecek hayalleri ile acımasızca oynayanların ise bir kısmı kaçtı,
kaçamayanlar şimdi mahkemelerde hesap veriyor.
Fakat alacakları hiçbir ceza, o masum gençlere ve ailelerine yaşattıklarının, sebep oldukları mağduriyetlerin bedelini ödemeye yetmeyecek.