Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/ PDY) içinde 39 yıl yer alan Hüseyin Sarıçiçek, örgütün Kurban Bayramı'nda yaptığı akıl almaz sahtekarlıkları Sabah'a anlattı. FETÖ'nün gizli toplantı ve görüşmelerine ait yüzlerce ses kaydı, görüntü ve belgeyi İzmir Cumhuriyet Savcılığı'na teslim ederek itirafçı olan "askeriye imamı" Sarıçiçek, cemaatin ilk yapılanmaya başladığı yıllarda gerçekten kurban kesilerek insanların güvenlerinin kazanıldığını, sonrasında bu güvenin suiistimal edildiğini belirtti. Sarıçiçek, "Başlarda Yamanlar'da danalar, koyunlar yerlerde yatardı. Bu bir referans oldu. Herkes inandı. İnsanlar, 'Bu kurbanlar kesiliyor, fakirin, fukaranın, talebenin kursağına gidiyor' derdi. Biz bu işin başındaydık. Benle beraber şu an İstanbul'da olan Sinan Koç, Şahin Demirci, Ali Ergen vardı. Altındağ'da kurbanın başında Salih ve Arif Alsancak kardeşler vardı" dedi.
CEBİNİ DOLDURAN OLDU
Kurban kesimini İzmir'in Altındağ semtinde yaptıklarını söyleyen Sarıçiçek, "Örneğin 100 tane kurban alırdık. Bazı insanlar bizzat gelerek kurbanı kendileri beğenirdi. Parasını ödeyip beğendikleri koyunun boynuzuna işaret takardık. Ertesi gün o işareti kaldırıp, aynı koyunu başkasına satardık. 100 kurbanı 2 bin kişiye satardık. Mesela esnaftan kurban paralarını toplardık, 'hayvanları Van'da keseceğiz' derdik. Van'da kurban falan kesilmezdi. Göstermelik kurbanlar bile kesilmiyordu. Bugün işaretlediklerimizin boynuzunu akşama çözer, ertesi gün başka biri için işaretlerdik. Mühürlü saç rakamlar vardı. İşaret olarak hayvanlara onları bağlıyorduk. Özellikle kesim için oraya gelmeyecek olanlara bu şekilde satış yapıyorduk" diye konuştu. "Toplanan kurbanlar kesilseydi, Türkiye, Suriye, İran ve Irak'ta kurban kalmazdı" şeklinde çarpıcı bir tespit yapan Sarıçiçek, şöyle devam etti: "En son biz kurbanları belli kasaplara etin yüzde 50'sini alma şartıyla kesim için götürür verirdik. Kurbanlıklar kesildikten sonra ne kadar et çıkıyorsa yarı yarıya anlaşırdık. Yüzde 50 eti biz alır, yüzde 50'sini onlar alırdı. Etleri hemen almazdık. Kasaba isim yazdırıp, bu gelen isimlere etleri istediği zaman vermesini söylerdik. Parça parça gidip kasaptan alır, hesaptan düşürürdük. Kurban etlerini yurda ya da ihtiyaç sahiplerine vermezdik. Evimize ihtiyacımız olduğunda gider kasaptan 2-3 kilo şeklinde alırdık. Ya da pikniğe giderken kasaptan alacaklı olduğumuz etlerden alırdık. Kurban cemaat içerisindeki yolsuzluklar için çok güzel bir araçtı. Mesela Kurban Bayramı yaklaşırken mütevelli toplanırdı. Örneğin, 'Büyükbaş için bin lira, küçükbaş için 500 lira toplayın' derlerdi. Siz gittiniz esnafsınız. 100 kurban parası topladınız. 100 adet kurbanlık koyun parası 500 liradan 50 bin lira yapar. Kimse size 100 tanenin belgesini sormaz. 100 kurban buluyorsunuz 15 tane buldum diyorsunuz. Bir kurbanda cebini dolduran, araba alan, ev alan insanları biliyorum. Yenişehir semtindeki Gıda Çarşısı'nda bürosunun başında durup da 1400 tane kurban toplayan esnafı biliyorum. Herkesi bütün müşterilerini otomatik yazıp, cemaat için kurban parası topluyordu. Ticari ilişkiler nedeniyle kimse de ses çıkarmıyordu. Toplanan kurbanlar kesilseydi, Türkiye, Suriye, İran ve Irak'ta kurban kalmazdı."