"Aynı terasa açılıyordu, yan yanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. Akşam üzerleri karşılaşıyorduk, ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. Aynı terasta yan yana kuruyordu çamaşırlarımız, bu ürpertiyordu beni; acemi, tutuk bir kaç sözlük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını, bu da ürpertiyordu beni. Işığın azalan şiddetinde yan yanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine. Elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında, sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda. Sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu. Pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. İkimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında." Yalıkavak'ta kar beyazı badanalı, begonvil kokulu pansiyonların arasından günbatımını sanki bir daha hiç görmeyecekmişim gibi heyecanla izlerken Murathan Mungan'ın
"Terastaki Havlu" isimli yazısından aklımda kalanları geçirdim içimden. Uzaktaki en yakın dostumun sözleri de kulaklarımdaydı hala;
"Orada güneş bir başka doğuyor Engin, nedense bir başka batıyor sanki..." O virajın ardından ilk kez karşıma çıktığında Halikarnas Balıkçısı'nın yaşadığı yıllara oranla gürültülü ve kocaman, bugünlere göre sakin ve alçakgönüllü bir Akdeniz kasabasıy- dı Bodrum. Bir gençlik hayali idi. Böyle diyordu Cevat Şakir Bodrum'u anlatırken:
"Yokuş başına geldiğinde Bodrum'u göreceksin, s anma ki sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını hep Bodrum'da bırakıp gittiler." İlk kez 1982'de tanıştık Bodrum ile. Akşamüzeri sahilinde dolaşırken, kavuniçi Volkswagen Jeans'ın teybinde Mazhar Fuat'ın kaseti vardı, kasette o sevdiğimiz şarkı:
"Nasıl anlatsam, nereden başlasam, kaç kişiydik o zaman bak, kaç kişi kaldık şimdi... Boooodrum, Bodrum." "Bodrum'daydık" diyenlerin kendilerini ayrıcalıklı hissettiği, çok özel yerlerden biriydi. Biz de ayrıcalıklı olmak istemiştik belki.
"Neredeydiniz hafta sonu" diye soranlara,
"Bodrum'da geceledik" diyecektik.
"Duygu, biraz duygu, bütün isteğim buydu. Biraz deniz biraz uyku, bütün isteğim buydu, Boooodrum, Bodrum." Çarşıdan çıkar çıkmaz sahilden denize girebilirdiniz, mendirek içi, Gümbet, Bitez berraktı henüz. Birer kaynamış mısır alıp, dolunayın Bodrum Kalesi'nin yanıbaşından doğuşunu sahildeki banklardan birinde seyretmek pahalı değildi. Bodrum'da özgürdük. Artık Bodrum eski dinginliğinden çok uzak, gürültülü, isterik, şehvetli bir yer. Yazın 800 bin nüfuslu devasa bir markete dönüşmüş Bodrum. Sakinliği seven biri olarak yarımadada Bodrum yerine Gümüşlük'ü, Karaincir'i, Bağla'yı tercih ediyorum. Yalıkavak en mutlu olduğum yer. "Neden" diye soruyorsanız kısaca anlatmalıyım. Yalıkavak yarımadanın kuzeydoğusunda,Bodrum'a 18 kilometre uzaklıkta kışın 10 bin nüfuslu, yaz mevsimlerinde ise nüfusu 50 bin'e ulaşan yerleşim yerlerinden biri. Bodrum'dan Yalıkavak'a yapılan bir yolculukta sizi önce bir sıra yel değirmeni, daha sonra Yalıkavağın o eşsiz manzarası karşılar. Başlangıçta bir süngerci köyü olan ve yarımadanın en ünlü süngercilerinin doğduğu yer olan Yalıkavak, günümüzde çok önemli bir turizm beldesine dönüştü. Yel değirmenleri, güzel koyları, günbatımları ile tanınıyor. Yalıkavak çok rüzgar aldığından Bodrum'un simgesi olan yel değirmenleri en çok burada görülür. Bölgedeki Tilkicik, Paşa ve Ağaçbaşı koyları güzel ve büyük plajlara sahiptir. Sabah yürüyüşleri için Yalıkavak'tan 2 kilometre uzaktaki Sandima köyüne de gidebilirsiniz. Yalıkavak, Bodrum yarımadası'nın en sakin, en bakir köşelerinden biri. Beyaz banadalı, fındık gülleri ve begonvillerle süslü evleri, küçücük çarşısı, sahildeki mütevazı restoran ve kafeteryaları ile
"Ben bu yarımadada nerede yaşayabilirim" diye soranlara en güzel seçenek. Yalıkavak'ta güneşin doğuşu da kavuşması da çok farklı... Mutluluğun resmini yapacaksınız eğer Yalıkavak'a gidin, dönmeyin geri...