Şimdi siz
"60 yıl hatta daha öncesinin Marshall Planı da nereden çıktı?" demeyiniz. O Marshal Planı yok mu? O neler yaptı neler, hala da onun yaptıklarını çekiyoruz. 60 yıl öncesini bir kenara bırakalım da günümüze gelelim... Zeytin hasat sezonu bitmek üzere. Zeytinden derdi olmayan bir kesim var mı? Zeytin para etmediği için üretici de dertli, sanayici de. Üretici dertli fiyatı 3.5- 4 liraya kadar gerileyen zeytinyağı maliyeti kurtarmıyor. Bu durumda üretici tarlaya bile gidip ürününü kaldıracak gücü kendinde bulamıyor. Sanayicinin derdi ise, geçen yıllardan kalan yağ stokları. Stokları eritemediği için yeni yağı almakta nazlanıyor. Sanayici nazlandıkça zeytinyağı fiyatları da aşağıya indikçe iniyor. Türkiye'de son yıllarda zeytine destek vermek için çok sayıda fidan dağıtıldı. Zeytine destek verildi. Bunu gören çok sayıdaki üretici zeytine yöneldi. Tarlalara zeytin dikti. 5-7 yıl arasında devreye giren zeytin ağaçları zeytin vermeye başladı. Üretim arttı, tüketim yerinde saydı. Pazar genişlemedi. Doğal olarak fiyatlar düştü ve de düşüyor. Çözüm? Çözüm yeni pazarlar bulmak tüketimi yaygınlaştırmak..
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN
Hepiniz bilirsiniz, hele Ege yöresinin insanları çok daha iyi bilir. Bir türkümüz vardır, bir zamanlar habire söylenip dururdu. "
Zeytinyağlı yiyemem aman / Basma da fistan giyemem aman." Türk Halk Müziği repertuvar numarası 1133 olan Bursa yöresine ait bu türkü, 2 Kasım 1954 tarihinde
İhsan Kaplayan'dan kaynak gösterilerek,
Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. İşte Marshall Planı'nın bugünkü sıkıntıların sahibi olması, bu noktada devreye giriyor.
Wikipedia'ya göre, Marshall Planı.
2. Dünya Savaşı sonrasında, 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan Amerikan kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca Amerika
'dan ekonomik kalkınma yardımı almıştır. Buraya kadar her şey iyi gözüküyor ama Amerika bu yardımı bizim
"kara kaşımız, kara gözümüz" için
"hibe" olarak vermemiştir. Borç olarak vermiştir. Amerika dünyanın en büyük mısır üreticisi ülkesidir. Elinde birikmiş olan mısır dağlarını eritebilmek için,
"mısırözü yağı ihracatını" keşfedivermiş ve de Türkiye'ye yapılacak Marshall yardımının koşullarından birini de,
"Türkiye'nin Amerika'dan mısırözü yağı ithal etmesi" olarak belirlemiştir.
İTALYA'DA 30, ÜLKEMİZDE 2 LİTRE
Amerika para verir, Türkiye kendi güzelim zeytinyağı varken, Amerika'dan mısırözü yağı ithal eder. İthalatın kesintisiz sürmesi için, Türkiye'de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde
"bunlar bir işe yaramaz" denilerek yüz binlerce zeytin ağacı sökülüp neredeyse bir
"zeytin ağacı katliamı" yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bir bölümü Amerika tarafından dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı Türk Lirası karşılığı satılır. Türk insanını zeytinyağından soğutup, mısırözü ve margarine alıştırmak için hayasızca yalan söylentiler çıkarılır.
"Zeytinyağı ısınırsa kanser yapar" yalanı bunlardan biri. Oysa, zeytinyağı halkın deyimiyle
"dumanlaşma" derecesi en yüksek, yani en zor yanan sıvı yağlardan biri. Biz, "Zeytinyağlı yiyemem aman" türküsünü söyledikçe Türkiye'de zeytinyağını tanıyanların sayısı hızla azalır. Bugün Doğu bölgesindeki insanlarımızın çoğu zeytinyağının adını duymuş ama görüp tanımamıştır. Bugün İtalya'da kişi başı zeytinyağı tüketimi yıllık 25-30 litre arasında iken, Türkiye'de bu rakam 1.5-2 litre arasındadır. Önce ülkemizde bir seferberlik halinde
"zeytinyağının tanıtımını" yapmalıyız. Tanıtımda aksayan yanlarını görmeliyiz. Geniş halk kesimlerinin kullanabileceği ambalajlarla zeytinyağını halkın ayağına götürmeliyiz. Ambalaj masrafından kısıp halka ucuz satmalı ve zeytinyağının yararlarını anlatmalıyız. El ele verip Marshall Planı'nın 60 yıllık etkisini silip atmalıyız.