Doğu Akdeniz deniz yetki alanları uyuşmazlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Mısır'ın gerçekleştirdiği sınırlandırma anlaşmasını Türkiye'nin protesto etmesiyle resmileşmişti. Takip eden yıllar, Yunanistan ve GKRY'nin bugün yaşanan gerginlikleri hazırlayan haksız iddialarına sahne oldu.
Türkiye 2019 yılında Libya ile deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzaladı ve çizdiği sınırlar içinde kalan kendi kıta sahanlığı alanlarında petrol ve doğalgaz aramaya koyuldu. Yunanistan ile Mısır 6 Ağustos 2020'de deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzalayarak Türkiye-Libya deniz yetki alanları sınırını ortadan kaldırma amacı taşıyan bir deniz sınırı çizdiler. Türkiye bu anlaşmayı da protesto etti. Araştırma Gemisi (A/G) Oruç Reis Meis adasının güneyinde Türkiye-Mısır ortay hattına dayalı bir sahada sismik araştırmalara devam etti. Yunanistan A/G Oruç Reis'in araştırmalarını engellemek için taciz girişimlerinde bulundu, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Fransa'nın katıldığı tatbikatlar düzenledi. 27 Ağustos 2020'de Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesinin 1085/20 sayılı ilanıyla A/G Oruç Reis'in araştırma süresi üçüncü defa uzatıldı.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis 26 Ağustos 2020'de İyon denizinde, İyon adalarından Tainaro burnuna kadar karasularını 6 deniz milinden 12 deniz miline çıkarmak için gereken yasa tasarısını meclise sunduklarını, bu uygulamayı diğer denizlerde de yapacaklarını söyledi. Miçotakis, adını vermeden, Ege denizinde de karasularını 12 deniz miline (DM) çıkaracaklarını söylüyor. Yunanistan Doğu Akdeniz'deki gerginliği Ege'ye yaymayı planlıyor.
Yunanistan önce İyon denizinde karasularını 12 DM'ye çıkarırken Türkiye'nin nabzını tutacak. Eğer tepki gelmezse, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerine karşılık Ege denizinde de karasularını 12 DM'ye çıkaracak. Yunanistan'ın Ege'de karasularını 12 DM'ye çıkarması ne Doğu Akdeniz'e çözüm getirir ne de Yunanistan için Ege'de bir kazanıma dönüşebilir. Bu yalnızca Doğu Akdeniz'deki gerginliği karasuları bağlamında Ege'ye yaymak ve tırmandırmak demektir.
Ege gerçekten sorunlu bir bölge; karasında, havasında, denizinde her yerinde sorun var. Yunanistan Ege denizinde tek sorunun kıta sahanlığı sınırlandırması sorunu olduğunu söylüyor. Buna karşılık Ege'de birçok konuda uluslararası hukuku çiğnemeye devam ediyor. Egemenliği kendisine anlaşmalarla devredilmeyen ada, adacık ve kayalıkları sahiplenmeye çalışıyor. Gayrı askeri statüye sokulmak kaydıyla kendisine verilen adalara askeri üsler kuruyor. Bu günlerde Yunanistan'ın Paris Barış Anlaşması ile gayrı askeri hale getirilen Meis adasına asker çıkardığı söyleniyor. Yunanistan'ın hava sahasıyla ilgili olarak dünyada eşi benzeri görülmemiş uluslararası hukuk ihlalleri var: 6 DM karasularının dışına uzanan 10 DM hava sahası iddia ediyor. Yunanistan'a göre, kıyılarından itibaren 6-10 DM mesafede demirleyen bir savaş gemisi Yunan karasularını ihlal etmiyor ama aynı gemiden kalkan bir helikopter Yunan hava sahasını ihlal ediyor.
Ege'de kıta sahanlığı sınırlandırması uyuşmazlığının dışında başka deniz uyuşmazlıkları da var. Bunların en önemlisi ise karasuları uyuşmazlığı. Hatta Ege denizi uyuşmazlıklarını karasuları uyuşmazlığı olarak tanımlamak pek yanlış olmaz. Yunanistan 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini (BMDHS) onaylamak için çıkardığı yasa ile, hükümetine karasularını 12 DM'ye çıkarma yetkisi vermişti. Ege'de Yunan karasularının 12 DM'ye çıkarılması, Türkiye'nin karasularına ilişkin hayati derecede önemli haklarını ihlal edeceği gibi, kıta sahanlığı konusunda da hakkın kötüye kullanılması anlamına gelecektir. Yunanistan karasularını 12 DM'ye çıkarmak için BMDHS'nin 3. maddesine dayanıyor. Okyanuslar gibi geniş deniz alanları için tasarlanmış söz konusu madde, karasularının en fazla 12 DM'ye çıkarılabileceğini öngörüyor. Hüküm, karasularının "en fazla 12 DM'ye" çıkarılabileceğini öngörürken, karasularının 12 DM'nin altında, örneğin 3, 5 ya da 6 DM'den yukarı çıkılamayacak durumların olduğunu da zımnen kabul etmiş oluyor.
Türkiye BMDHS'ye taraf değil; yani Yunanistan'ın karasularını 12 DM'ye çıkarmak için ileri sürdüğü 3. madde de dâhil olmak üzere BMDHS Türkiye'yi bağlamıyor. BMDHS'nin 3. maddesinin bütün devletleri bağlayan evrensel bir örf ve âdet hukuku kuralına dönüşüp dönüşmemesi de önemli değil [1]. Ege denizi ve bu denizin Akdeniz'le buluştuğu geçiş alanlarının kendine has özellikleri var. Bu özellikler, söz konusu deniz alanlarını, evrensel bir örf ve âdet hukuku kurallarına dönüşmüş olsa bile, bu genel hükmün uygulamasından çıkarıyor. Kendine özgü coğrafi özellikleri olan yarı kapalı denizlerde karasularının genişliğinin artırılması, ilgili kıyı devletlerinin rızasına bağlıdır. Ege denizi ve bu denizin Akdeniz'le buluştuğu geçiş alanları kendine özgü özellikleri olan yarı kapalı denizlerdir. Bu nedenle, Yunanistan'ın Türkiye'nin rızası olmadan söz konusu denizlerde karasularını 12 DM'ye çıkarması uluslararası hukuka aykırıdır.
Miçotakis İyon denizinde Yunan karasularını 12 DM'ye çıkarabilir. Yunanistan'ın İyon denizinde bitişik ve karşılıklı kıyıları bulunan komşuları Arnavutluk ve İtalya, ilgili deniz alanlarında Yunan karasularının 12 DM'ye kadar çıkarılmasına, bölgenin kendine özgü özellikleri itibariyle bir engel görmemiş ve itiraz etmemiş olabilirler. Buna muhtemelen Türkiye de itiraz etmeyecektir. Bu kapsamda Yunanistan'ın karasularını İyon denizinde 12 DM'ye çıkarmasının önünde hukuken bir engel yok. Bu durum, Yunanistan'ın Ege denizinde ve Ege denizinden Akdeniz'e çıkış yolları üzerinde de karasularını 12 DM'ye çıkarabileceği anlamına gelmez. İyon denizindeki durumla Ege denizindeki ve Ege denizinden Akdeniz'e çıkış rotaları üzerindeki durum birbirinden tamamen farklı.
Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan Barış Anlaşması yapıldığı zaman, her iki devletin de karasuları genişliği 3 DM'ydi. Ege denizinin yaklaşık yüzde 70'ini açık deniz alanları kaplıyordu. Türkiye ve Yunanistan'ın Ege denizinden ulaşım, doğal kaynaklardan istifade ve askeri kullanım açısından eşit koşullarda yararlanabilmesi için, geniş bir açık deniz alanı bırakılmıştı. Bu durum, Türkiye ile Yunanistan arasında barışı sağlayan Lozan Barış Anlaşması'nın Ege'de kurduğu dengenin önemli bir parçasıydı.
Yunanistan'ın Ege'de çok sayıda adası bulunuyor. Bu adalar sebebiyle Yunanistan Ege Denizi'nde geniş karasuları kaplama alanlarına sahip olabiliyor. Buna karşılık Türkiye'nin Ege'de çok az sayıda adası var. Ayrıca, Yunan adaları Anadolu kıyılarının önünde bulundukları için, bu kıyıların karasularının genişlemesine engel oluyor. Türkiye'nin Ege denizinden yararlanabilmesi, Ege açık deniz alanlarının varlığıyla doğru orantılı. Yunan karasularındaki en küçük bir artış, adalar nedeniyle, geniş açık deniz alanlarının Yunan karasularına dönüşmesine yol açıyor. Bu ise Türkiye'nin Ege denizinden yararlanma haklarının ciddi ölçüde kısıtlanması demektir.
Yunanistan karasularını 6 DM'ye çıkartarak açık deniz alanlarını önemli ölçüde daraltmış bulunuyor. Bugün açık deniz alanları Ege denizinin yüzde 50'si kadar. Eğer Yunanistan karasularını 12 DM'ye çıkarırsa, açık deniz alanlarının Ege denizine oranı yaklaşık yüzde 20'ye düşecek. Bu durum sadece Türkiye için değil, açık denizlerden yararlanan diğer devletler için de haksızlık olacak.
Kıta sahanlığı, ilgili kıyı devletine, deniz tabanı ve onun altındaki toprak kitlesi içinde bulunan zenginlikler üzerinde egemenlik hakkı verir. Kıta sahanlığına ilişkin bu haklar, başından beri ve ilana gerek olmaksızın kıyı devletine aittir. Kıta sahanlığına ilişkin uluslararası hukuk kuralları 1945 yılında ortaya çıktı. Tüm devletler gibi Türkiye de 1945'ten itibaren kendi kıyılarında kıta sahanlığı haklarına sahip. Kıta sahanlığının üzerindeki sular ise açık deniz statüsünde. Bir devletin kıta sahanlığı bir başka devletin karasuları altında uzanamaz. Karasuları su kitlesinde olduğu kadar altındaki deniz tabanı ve toprak kitlesi içindeki zenginlikler üzerinde de kıyı devletini egemen kılar. Başka bir ifadeyle deniz tabanında ve onun altındaki toprak kitlesinde bulunan zenginlikler bakımından kıta sahanlığı ile karasularının kıyı devletine verdiği haklar örtüşür. Yunanistan'ın Ege Denizi'nde karasularını 12 DM'ye çıkarması, açık deniz alanlarını daraltarak Türkiye'nin 1945'ten beri bu bölgelerde sahip olduğu kıta sahanlığı haklarını elinden almak demektir. Bu ise hakkın kötüye kullanılması demektir ve uluslararası hukuka göre yasaktır.
Yunan karasularının Ege denizinde 12 DM'ye çıkarılması, Ege denizinde Türk karasularının açık denizle irtibatının kesilmesine sebep olur. Yunan karasularının 12 DM'ye çıkarılmasının doğuracağı bu hukuksuz durum sadece Ege deniziyle de sınırlı değil. Anadolu'dan Mora'ya doğru güneye sarkan bir yay çizerek uzanan Rodos, Kerpe, Kaşot, Girit, küçük ve büyük Çuha adalarının Akdeniz'e bakan kıyılarının karasularının 12 DM'ye çıkarılması da aynı sonucu doğuracaktır. Bu, Türkiye'nin söz konusu kıyılardan denize açılma hakkının elinden alınması demektir ve uluslararası hukuka aykırıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 8 Haziran 1995'te, "Yunanistan Hükümetinin Lozan'la kurulmuş dengeyi bozacak bicimde Ege'deki karasularını 6 milin ötesine çıkarma kararı almayacağını ümit etmekle birlikte, böyle bir olasılık durumunda, Türkiye'nin hayati menfaatlerini muhafaza ve müdafaa için, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine askeri bakımdan gerekli görülecek olanlar da dahil olmak üzere, tüm yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya kamuoyuna dostane duygularla duyurulmasına karar vermiştir". [2] TBMM'nin kararı, Yunanistan'ın Ege'deki karasularının 6 DM'nin üzerine çıkarılması haliyle ilgili. Bununla beraber, Yunan karasularının Akdeniz'de, Ege denizinden Akdeniz'e geçiş alanlarını açık deniz statüsünden çıkartacak şekilde genişletilmesi de TBMM'nin kararı kapsamında kalacaktır.
Sonuç olarak, Yunanistan'ın Ege denizinde ve Ege denizinden Akdeniz'e geçiş yolları üzerinde karasularını 12 DM'ye çıkarması, Lozan dengesinin öngördüğü Ege denizinden eşit koşullarda yararlanma haklarının ortadan kaldırılması, Türkiye'nin kıta sahanlığı haklarının elinden alınması, bölgedeki Türk karasularının açık denizlerle irtibatını kesen denize açılma hakkının ihlal edilmesi demektir. Miçotakis'in Ege'de karasularını 12 DM'ye çıkaracaklarını ima eden sözleri karşısında Türkiye de en yetkili ağızlardan TBMM'nin 8 Haziran 1995 tarihli kararı hatırlatmaktadır.