Rusya Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Türkiye-Rusya arasındaki ikili ilişkiler ve bölgesel gelişmeler üzerine Daily Sabah'a önemli değerlendirmelerde bulundu. Ankara'da Türkiye, Rusya ve İran'ın katılımıyla gerçekleşen Suriye'ye dair üçlü zirve hakkında konuşan Yerhov; bu üç ülkenin her türlü zorluğa, soruna ve komplolara karşın Suriye'yi yeniden canlandıracak güce sahip olduğunu söyledi.
Yerhov, Sergei ve Yulia Skripal'in zehirlenmesi ve bu olayı takip eden gelişmeler hakkında da konuştu. Tüm detaylarıyla henüz açıklığa kavuşmamış bu olayın üzerinden büyük ölçekte karalama kampanyalarının başladığını belirtti. Türkiye gibi bazı ülkelerin bu utandırıcı yaptırım ve ihraç etme oyunlarının bir parçası olmadığına değinen Yerhov, Türkiye'nin bu konulardaki tavrının değerli olduğunu vurguladı.
Başkan Putin'in Ankara'ya gerçekleştirdiği ziyaretin ışığında, Rusya-Türkiye ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ziyaret iki ülke arasındaki başarılı ilişkilerin kanıtı niteliğindedir. Bu başarı ülkeler arasında imzalanan pek çok anlaşmalardan kaynaklanmamaktadır; bizim daha fazla hükümetlerarası anlaşmalara ihtiyacımız da yoktur. Halihazırda çoğu imzalanmış, yürürlüğe girmiş ve iki ülkenin de vatandaşlarının menfaatlerine hizmet etmektedir.
Akkuyu Nükleer Santrali için gerçekleştirilen ortak temel atma töreni bir zafer olmakla beraber, başkalarının örnek alacağı bir kazan-kazan modelini de ortaya koymaktadır. Tabii, çok az insan bu tarihi olayı gerçekleştirmenin gerektirdiği yoğun çabadan ve çalışmadan haberdar. Bunun gerçekleşmesini Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım, Bakan Albayrak ve Bakan Zeybekçi başta olmak üzere proje hakkında saatlerce tartıştığımız ve sorunları birlikte çözdüğümüz herkese borçluyuz.
Akkuyu Nükleer Santrali projesi Türkiye için büyük bir öneme sahip olduğunu biliyoruz. Bu proje Rusya için ne ifade etmektedir?
Akkuyu Nükleer Santrali iki ilişkilerimiz açısından oldukça önemli ve stratejik bir projedir. Akkuyu Türkiye'nin ilk nükleer santrali olup Türkiye'yi nükleer ailesine dahil edecek bir projedir.
Bu sadece santralin kendisiyle de alakalı değil. Projenin pek çok boyutu var; örneğin, Türk öğrencilerin nükleer santralde çalışmalarına imkân sağlayacak eğitim programları da bu projenin bir parçası. Nükleer enerji bilimin ve sanayinin kendine özgü bir alanı. Şimdiden Moskova Fizik Enstitüsü'nden mezun olan öğrenciler var. Bu öğrenciler Başkan Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katıldığı törende mevcuttular. Çok etkileyici bir tabloydu. Türkiye'nin elektrik ihtiyacının %10'una kadarını karşılayacak verimli bir enerji kaynağı için yetkinliğimizi ve teknolojimizi paylaşmaktan mutluyuz. Belgede yazıldığı üzere, amacımız bu santralden elde edilecek ilk elektriği 2023'te, cumhuriyetin ilanının yüzüncü yıl dönümünde vermek. Bunu gerçekleştirmek adına elimizden geleni yapıyoruz.
Son günlerde ABD Rusya'ya yönelik yaptırımları genişletiyor. Bahsi geçen yaptırımların Türkiye ile Rusya arasında devam etmekte olan Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer Santrali gibi projeleri etkileyeceğini düşünüyor musunuz?
Bazı Batılı liderlerin ve hükümetlerin özellikle yaptırımlar konusundaki davranışları tahmin edilemez oluyor. Yani, yaptırımların arkasındaki mantığı ve bu yaptırımların sonuçlarını öngörmek oldukça zor. Dolayısıyla, şimdiden bir yorumda bulunmak pek mümkün değil. Bekleyip görmemiz gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta Rusya, Türkiye ve İran cumhurbaşkanlarının katılımıyla Ankara'da gerçekleşen üçlü zirvenin somut bir çözüm üretmediğine dair iddialar var. Bu iddialara yanıtınız nedir? Bahsi geçen üçlü zirvenin Suriye'de barışı ve istikrarı tesis edeceğine inanıyor musunuz?
Somut bir çözüm üretmiyor mu? Tam aksine, 4 Nisan'da üç cumhurbaşkanı tarafından ortaklaşa hazırlanmış bir beyanat var. Bu beyanat üç sayfa uzunluğunda, oldukça somut ve umut vadediyor. Suriye'deki şiddeti azaltan tek başarılı uluslararası girişim olan Astana zirvelerinin gerçek anlamda bir meyvesi bu belge.
Yüzlerce defa vurgulandı, bir kez daha vurgulamış olalım: Astana zirveleri Cenevre sürecinin yerine alma amacında olamamakla birlikte, şu anda kilitlenmiş olan Cenevre sürecini ileri taşımaya yönelik bir girişimdir. Dolayısıyla, Rusya, Türkiye ve İran'ın özveriyle teşvik ettiği siyasi sürecin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ndeki sonuçları ve yine aynı ülkelerin ivmelendirdiği Anayasa Komisyonu büyük öneme sahiptir.
"BİR ÇATIŞMANIN SİYASİ ÇÖZÜMÜ ANCAK BÖYLE BAŞARILABİLİR"
Bir çatışmanın siyasi çözümü ancak böyle başarılabilir; Suriye halkının özgür iradesine dayanan Suriyeliler tarafından yürütülen kapsayıcı, özgür, adil ve şeffaf bir süreç, Suriye halkının desteklediği bir anayasa ve seçme hakkına sahip Suriyelilerin katılımıyla ve Birleşmiş Milletler'in belli birimlerinin denetimiyle gerçekleşecek özgür ve adil seçimler.
Suriye tüm bu süreçlerde anahtar kelime; bu yüzden, ısrarla ve bilinçli bir şekilde kullanıyorum. Suriye'yi kastediyoruz, düşünüyoruz, tahayyül ediyoruz. Suriye'nin yeniden doğuşunu görmek istiyoruz. En son Astana zirvesinde edindiğim izlenime dayanarak, Rusya'nın, Türkiye'nin ve İran'ın bu düşünün tüm zorluklara, sorunlara ve komplolara karşın gerçekleşme ihtimali olduğunu düşünüyorum.
Turizm ikili ilişkilerin diğer önemli boyutlarından biri. Turizmin geleceğine dair görüşleriniz nelerdir?
Geçen yıl rekor kırdık; 2017'de 4,7 milyon Rus turist Türkiye'yi ziyaret etti. Bu yıl bu sayının daha da yüksek olmasını bekliyoruz. Dolayısıyla, Türk turizmcilerin de daha fazla çalışarak ve çeşitli etkinlikler düzenleyerek tur operatörlerinin daha fazla turist çekmesine yardımcı olmalılar. Özetle, bu sene Türkiye'yi ziyaret eden Rus turistler açısından bir rekor daha bekliyoruz.
Turizm ikili ilişkilerimizin ana boyutlarından biri. Türkiye'ye nakit akışı sağlarken, Rus turistleri de keyiflendiriyor; dolayısıyla her iki ülke için de kazançlı. Ruslar Türkiye'yi tatillerini geçirebilecekleri bir ülke olarak görüyorlar. Güneşe, denize ve rahatlamaya ihtiyacı olan vatandaşlarımız bu ihtiyaçlarını Türkiye'de karşılıyorlar. Bu iş birliği iki tarafın da lehine işliyor.
Fakat vize iki ülke arasında bir sorun olmaya devam ediyor. Vize serbestisinin ne zaman tekrar uygulamaya gireceğine dair bir fikriniz var mı?
Öncelikle, şu anlaşılmalıdır ki Türk yetkililer Rus turistlere yönelik vize serbestisi kararı aldılar; bu karar giriş için gerekli işlemleri basitleştirdi ve Rus turistleri Türkiye'ye çekmek açısından oldukça etkili oldu. Rus turistler ve yetkililer bu karardan dolayı Türk yetkililere minnettar.
İkinci olarak, 2010'da imzalanan hükümetlerarası anlaşma tam anlamıyla bir vize serbestisi değil. Bir serbestiden biraz daha detaylı. Bu anlaşma hükümetlerarası vatandaşların karşılıklı seyahati anlaşması olarak geçmektedir. İki ülke arasında kısa süreli seyahatlerde giriş işlemlerini kolaylaştıran bir anlaşmadır ve amaçlanan da budur. Öte yandan, 2010'daki anlaşmayı tam anlamıyla tekrar uygulamaya koymamız da pek çok sebepten ötürü mümkün değil.
"VİZE SÜREÇLERİNİ BASİTLEŞTİRECEK BİRTAKIM UYGULAMALAR ÖNERDİK"
Yine de tır şoförleri ve iş adamları/kadınları gibi Rusya'da çalışan ve Rusya'yı sıklıkla ziyaret eden Türkiye vatandaşlarının vize süreçlerini basitleştirecek birtakım uygulamalar önerdik. Bu tartışmaya hazır ve açık olduğumuz bir konu. Hizmet pasaportu sahipleri için vizenin kaldırılması konusunu da tartışmaya hazırız. Bunun gerçekleşmesi ve bir anlaşmaya dönüşmesi için bazı ön çalışmalar yapılması gerekiyor. Şu an Türk mevkidaşlarımızla bu konu üzerinde çalışıyoruz.
Türkiye'nin S-400 füze savunma sistemini edinme kararından sonra, liderler iki ülke arasındaki iş birliğinin savunma sanayini kapsayacak şekilde genişletileceğini vadettiler. Bu konu hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz?
Açıkçası, veremem. Bilsem dahi vermem mümkün değil. Bildiğiniz üzere, bazı konularda kamuoyunun dikkatinin çekilmemesi daha faydalıdır. Bazı şeyler sadece yöneticilerce bilinmeli ve güvende tutulmalıdır. Türkiye ile ilişkilerimiz oldukça ileri bir düzeye ulaştı. Yılları önce konuşmayı, tartışmayı tahayyül bile edemediğimiz konuları bugün ele alıyoruz. Bunun en son örneği S-400 füze savunma sistemi. Dolayısıyla, ilişkilerin şu an geldiği noktada karşılıklı çıkarları gözeterek pek çok konuyu tartışabiliyoruz. Sorunuza geri dönecek olursak, bekleyip görmemiz gerekiyor. Süreç boyunca pek çok nokta açıklığa kavuşmuş olacak.
Skripal vakası ve ardından ortaya çıkan gelişmeler hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Bu olay Duma'da gerçekleşenlerle çok benzeşmekte; "kimyaları" tutuyor diyebiliriz. Detayları henüz aydınlatılmamış bu olay üzerinden gerçekleştirilen dünya çapında bir karalama kampanyası var. Salisbury'de yaşayan iki Rus'a suikast girişimi olabilir mi? Belki. Fakat bunu kim, nasıl ve hangi amaçla yapar? Kimse bilmiyor. Herhangi bir kanıt var mı? Yok, sadece şaşırtıcı bir sessizlik. Sırla kaplanmış bir bilmeceye sarılmış bir gizem. Bize dedikleri şu anlama geliyor: "Size hiçbir detay vermeyeceğiz, somut kanıt da sunmayacağız; ama masum olduğunuzu ispat etmek için 24 saatiniz var. Tek kutuplu dünyamızın gerçekleri bu; ya bizim oyunumuzu oynarsınız ya da yaptırım uygularız."
"SOĞUK SAVAŞ SIRASINDA UYULAN BELLİ KURALLAR VARDI..."
Bazıları şu anki durumun Soğuk Savaş gibi olduğunu söylüyor. Kesinlikle o "güzelim yıllar"la hiçbir alakası yok. Soğuk Savaş sırasında en azından uyulan belli kurallar vardı ve baş aktörlerin de birbirilerine bir dereceye kadar saygısı vardı.
Yine de bazı ülkelerin bu utandırıcı yaptırım ve ihraç etme oyununu oynamaması sevindirici. Örneğin, Türkiye; kendi bağımsız rotasında ilerleyerek egemenliğini ve haysiyetini koruyor. Bunun değerli olduğunu düşünüyorum.
Skripal vakasının zamanlamasını Rusya'da yakın zamanda kabul edilen ve özellikle Londra'da yaşamakta olan Rus oligarkların sermayelerini Rusya'ya geri döndürecek yasal düzenlemeyle bağdaştıran bazı teoriler var. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?
Yasal düzenleme ortada. Londra'da yaşayan Rusya vatandaşlarının bir kısmı bu uygulamadan şimdiden faydalandı, diğerleri ise kendince sebeplerden ötürü faydalanmamayı tercih ettiler.
Birleşik Krallık'ta yaşayanların başlarına ilginç olaylar gelebiliyor. Alexander Litvinenko'nun gizemli zehirlenmesini hatırlatayım. Kimseye, özellikle de Rusya'ya fayda sağlamayacak bir olaydı; yine de Rusya hiçbir kanıt olmamasına rağmen suçlandı.
Benzer şekilde Londra'da ikamet eden ve eski Rusya Başkanı Boris Yeltsin'in yakın bir arkadaşı olan ünlü Rus oligarkı Boris Berezovski'nin ölümü de ilginçtir. Rusya'ya geri dönmeyi planlıyordu ve bunun için Kremlin ile görüşüyordu. Bir anda, Londra'daki evinde ilginç şartlar altında ölü bulundu.
"RUSYA, RUS VATANDAŞI BU ADAMI VE KIZINI ZEHİRLEYECEK SON ÜLKEDİR"
Şimdi de Skripal vakası önümüzde. Rusya, Rus vatandaşı bu adamı ve kızını zehirleyecek son ülkedir. Şükürler olsun ki kızı iyileşti. İlginç olan, Skripal'in kızı hastaneyi kim olduğu bilinmeyen bazı insanlarla terk etti. Nerede olduğu bilinmiyor. Dolayısıyla, bu ilginçlikler devam ediyor.
Belki de Graham Greene ve John Le Carré'nin bahsettiği yöntemler hala kullanılmaktadır. Kesin olan şu ki biz gerçekleştirmediğimiz şeyler hakkında Rusya'nın ısrarla suçlandığı bu oyuna karşıyız. Karşı tarafın yaklaşımı fazlasıyla kuşkucu. Tıpkı Suriye'de olduğu gibi, hiçbir kanıt veya sonuç yokken birini parmakla gösterip suçluyorlar. Birleşik Krallık'ın dediğine inanıp Rus diplomatları ihraç etmemiz mi gerekiyor? Yaptırımlar, daha çok yaptırımlar; peki, ne için? Bütün bunlar bize dayatmaya çalıştıkları kurallar. İşin en acıklı yanı, bu yaşadığımız dünyanın şu anki gerçekliği.