Türkiye'nin ve sosyal medyanın gündemi, 'Kim Milyoner Olmak İster?' yarışmasında sorulan bir soruyla çalkalanıyor. Kenan İmirzalıoğlu'nun sunumuyla izleyicinin karşısına çıkan, ATV ekranlarının sevilen yarışma programının yeni bölümü, gündeme damgasını vurdu.
Kenan İmirzalıoğlu'nun yarışmaya katılan Hamide Tanır'a yönelttiği soru, Batı'nın kirli ve ikiyüzlü geçmişini bir kez daha tüm dünyaya hatırlattı.
AVRUPA'NIN KİRLİ YÜZÜNÜ GÖZLER ÖNÜNE SEREN SORU
Kenan İmirzalıoğlu, Tanır'a "1980'lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artırmada satılarak çiftliklerde zorla çalıştırılmıştır?" sorusunu yöneltti. Şıkların tamamının, sözde 'modern' ve 'insan hakları savunucusu' Avrupa ülkelerinden oluşması karşısında şoke olan yarışmacı, doğru vcevabın İsviçre olduğunun anlaşılmasıyla ikinci bir şok daha yaşadı. İnsan haklarından dem vuran İsviçre'de çok yakın zamana kadar yaşanmaya devam eden bu büyük skandal, Avrupa'nın kirli geçmişini bir kez daha hatırlattı.
Gerçekten de İsviçre'de, 18. yüzyılın sonlarında başlayan ve 1960'lı yıllara kadar devam eden bu insanlık dışı uygulama, uzun yıllar boyu sözde medeniyetin beşiği devletler tarafından hasır altı edildi. Çocuk istismarının devlet eliyle uygulandığı İsviçre'de, devlete borcu olan boşanmış çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, öksüzler, yetimler, ebeveyni cezaevinde olan ya da suça bulaşmış çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. Bu insanlık dışı uygulamayla çocuklar, çiftliklere "kiralık" olarak verildi. Kiralandıkları veya satıldıkları insanlar tarafından işkence gören, tecavüze uğrayan bu çocuklar, Avrupa'nın örtbas etmeye çalıştığı gerçeklerden biri olarak kaldı.
Bu kirli geçmişse, herkesin yakından bildiği bir çizgi karakterle temsil ediliyordu aslında: Heidi. Alp Dağları'nda çıplak ayaklarıyla koşuşturan, öksüz Heidi karakteri, İsviçre'nin çocuk kölelerine adanmış bir hikayeydi aslında.
İsviçre'nin toplumsal tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gerçeğin simgesi olan Heidi, yıllar içinde çocuklara karşı işlenmiş büyük suçun yarattığı utancın da bir simgesi haline geldi.
Kim Milyoner Olmak İster’de Avrupa'nın samimiyetsizliğini gözler önüne seren soru! | Video
UTANCIN SİMGESİ: HEİDİ
Sosyal medyanın da gündemine oturan, Twitter'da TT olan bu korkunç uygulama ise, aslında uzun yıllar önce yine Sabah.com.tr'de gündeme getirilmişti.
Sabah yazarlarından Cem Sancar, Avrupa'nın kirli geçmişini, 2015 yılında yayımladığı yazısında gözler önüne sermişti.
İşte Cem Sancar'ın, Avrupa'nın bilinmeyenlerini okuyucuyla buluşturduğu satırlar:
"Bilmiyorum kaç kuşağın çocukluğunun iç ısıtıcı kahramanıdır Heidi. O çıplak ayaklı, tatlı gülüşlü, yardım sever minik kızı kim unutabildi ki?
Fakat niye çıplak ayaklıydı? Orası mühim.
Olay İsviçre'de geçiyor. İsviçre, yeşil çayırların, bankacılığın ve Batıcı refahın ülkesi...
Peynir, çikolata ve Alpler 'den sonra İsviçre'nin simgelerinden biri de Heidi!
Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin iyiliği için koşturan bu kız çocuğu daima çıplak ayaklarıyla geçer gözümüzün önünden.
HEİDİ 'ÇOCUK KÖLELER'İN EN BİLİNEN SİMGESİ
Büyükbabası olarak izlediğimiz yaşlı çiftçiyle arkadaşı Peter'in ayakkabıları varken Heidi, keskin taşların üzerinde, dağda tepede, karda kışta hep çıplak ayak koşar keçilerin peşinden.
Aslında yazarı Johanna Spyri 53 yaşında yazdığı bu öykü aracılığıyla, 'çıplak ayaklı çocuklar' gerçeğinin üzerindeki toplumsal riya örtüsünün bir ucunu kaldırmak istemiş!
Küçük kahramanı aracılığıyla çocuk kölelerin mazlum dünyalarına dikkat çekmek istemiş.
Heidi, İsviçre'nin toplumsal tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gerçeğin simgesi. Onun çıplak ayakları bugün çocuklara karşı işlenmiş büyük bir suçun yarattığı utancın simgesi. Heidi çıplak ayaklıydı; çünkü çıplak ayaklar, erkek ya da kız 'köle çocukları' diğer çocuklardan ayıran bir simgeydi!
İsviçre'nin karanlık yüzüdür bu.
İŞKENCE ÇİFTLİKLERİNDE TACİZ VE TECAVÜZLE GEÇEN YILLAR...
İsviçre, 18. yüzyılın sonundan 1960'lı yılların başına kadar çocuk sömürüsünün örneğine az rastlanan bir biçimini uyguladı. Devlete borcu olan boşanmış çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, öksüzler, yetimler, ebeveyni cezaevinde olan ya da suça bulaşmış çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. Bu uygulamaya göre, papazların önderliğinde ailelerden toplanan çocuklar çiftliklere 'kiralık' olarak verildi. Veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında dört yaşındaki çocuklar satışa çıkarıldı. O andan itibaren de sahipsiz çocukları arayan, tecavüze uğradıklarında ya da işkence gördüklerinde sahip çıkan olmadı.
Çünkü toplumun gözünde onlar, suç işlemiş, boşanmış fakir ailelerin sözde 'kurtarılmış' çocuklarıydı!
Böylece, ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, çoğu kez bir çuvaldan ibaret elbiseleri içinde hemen her zaman aç olan bu çocuklar toplumsal hayatın olağan bir parçası olarak kabul gördü. Bunun bir tür kölelik sistemi olduğu idrak edildikten sonra uzun zamanlar boyunca İsviçre'nin sözünü etmekten dahi kaçındığı bir tabu halinde üstü örtüldü.
Bir süredir İsviçre'de bunlar konuşuluyor, sözlü tarih çalışmaları, hayatta kalmış torunlarla, yaşlı insanlarla belgeseller yapılıyor.
Çiftliklerde tecavüz edilerek öldürülen çocuklar hakkında rapor yazma cesareti gösteren doktorların susturulduğu medeni İsviçre şimdi bu acı ile yüz yüze.
Yazarı tarafından çıplak ayaklarıyla anlatılan Heidi'nin saklı trajedisinin buralara geleceğini kimsenin bilmesine imkân yoktu. Ama geldi.
Hiçbir günah fazla saklı kalamıyor artık.
Tıpkı, ateist görünümlü militan islamofobyakların kaşıyıp durdukları sözde 'din', özde Müslüman düşmanlığı, ayıya benzetilmesi ayıya ayıp bir Zombi'nin Amerika'da üç narin fidanı katletmesiyle sonuçlanınca, Batı basının nafile susuşu gibi!
Üç güzelliğin, muhtaç insanlara, evsizlere yardım için didinen, göçmenler için Türkiye'ye gelmek isteyen iyilik meleklerinin kafalarından vurulmalarına dilsiz kalanlar bir tabuyu daha ortaya çıkardılar:
Müslümanlar bu dünyanın çıplak ayaklılarıdır! Görünmezleridir ve ancak suçlanmak için hatırlanırlar.
'İnsanların, Yahudileri ya da Filistinlileri öldürün demelerini duymak korkunç üzücü! Sanki bu bir şeyi çözecekmiş gibi' diye yazan alnı ışıklı genç insanlar, halkını varil bombalarıyla yakan bir diktatörün zulmünden Amerika'ya kaçmışlar. Okumaya...
En büyük kayıp ise bizim tabii! Biz, o 'sabah rüzgârlarının' güler yüzlü, barışçı yeni fikirleriyle tanışamadan elimizden alınmış olmaları. Esas kayıp bu.
Onu diyorum. Hepimiz çıplak ayaklıyız diyorum. O Suriyeli badem gözlü çocuklar kadar mazlum.
Çıplak ayaklıyız ve artık eşitlik istiyoruz.
Zarif kardeşlerimizle, Razan Muhammed ile Deah Barakat ile Yusor Muhammed ile birlikte yalın ayak, kol kola Beyaz Adam'ın yaktığı zalim ateşe basıyoruz.
Ve o taş kafanın yüzüne -nefretten yana değil- canımız yana yana 'Hepimiz Heidi'yiz!' diye bağırıyoruz..."