Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür bugünkü köşesinde 'Terörsüz Türkiye' adımlarıyla birlikte DEM Parti, CHP ve Ekrem İmamoğlu ekseninde çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Mahmut Övür, İmamoğlu için, "Gelen tehlikeyi görüyor ve en azından başka kaygıları da olsa o güne CHP'nin en güçlü ismi olarak kalmak istiyor." ifadelerini kullandı.
İşte Mahmut Övür'ün 'DEM Parti küçülür mü büyür mü?' başlıklı yazısı
Eğer bugün Türkiye, demokrasi ve hukuk açığı yaşıyor ve ekonomik krizlerle boğuşuyorsa bunda eski vesayetin kurumsal kalıntıları kadar PKK terörünün de etkisi büyük.
Bu da en somut biçimde siyasetin zehirlemesiyle görüldü. Son yıllarda öyle bir noktaya gelindi ki PKK adeta iç siyaseti daha doğrusu iflah olmaz muhalefeti yönlendiren en etkili aktöre dönüştü. Sivil siyaset onu dönüştüreceğine, o sivilleri dönüştürdü.
İlk ve son kez bu tablonun tersine döneceği ihtimalinin öne çıktığı günlerden geçiyoruz. DEM Parti'nin Irak Kürdistan Bölgesel yöneticileriyle yaptığı görüşmeler, Suriye'den gelen haberler sürecin olumlu gittiği ve Öcalan'ın terörü bitirme açıklaması yapacağı yönünde.
Bu da "terörsüz Türkiye" hedefinin gerçekleşeceği ve sivil siyaset alanının genişleyeceği anlamına geliyor.
DEM PARTİ GÜCÜNÜ KAYBETMEMEK İÇİN YENİ HAMLELERE HAZIRLANIYOR
Tam da bu yüzden iç ve dış Kürtleri de kapsayan sivil siyaset alanında büyük bir hareketlilik yaşanıyor. Şiddete bulaşmayan Kürt partileri daha görünür olmaya, "Biz de varız" demeye hazırlanırken, DEM Parti gibi PKK eksenli partiler ise ellerindeki büyük seçmen gücünü kaybetmemek için yeni hamlelere hazırlanıyor. Şu soruların cevabı da merak ediliyor:
Acaba 6-7 milyon oy alan DEM Parti geleneği o gücünü koruyabilecek mi? Ya da parti içinden farklı akımlar mı çıkacak yoksa tam tersi mevcut gücünü çok daha etkili hale getirip Türkiye'de eksikliği hissedilen "merkez sol parti" misyonuyla en etkili partilerinden biri mi olacak?
Sivil siyaset alanı açıldıkça sert milliyetçilik mi öne çıkacak yoksa "Türkiyelileşmek" mi?
Bu noktada özellikle DEM Parti'nin nasıl bir siyaset izleyeceği, AK Parti ve CHP gibi merkez partileri de yakından ilgilendiriyor.
Sivil alanın gelişmesine Başkan Erdoğan da Bahçeli de her zaman sıcak baktı. Hatta Başkan Erdoğan'ın geçen yılın kasım ayında şöyle net bir yaklaşımı vardı:
"Yedeğine terör örgütünü alarak hiç kimse siyasetçilik oynayamaz. Silahları gömdüğünüz anda bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır, ama siz silahları gömmez, hâlâ her yerde bombaları patlatmaya devam ederseniz bu devletin eli de sizin omzunuzda olacaktır."
70'li yıllarda Özgürlük Yolu ve DDKD'nin tecrübe ettiği kısa dönemi saymazsak Kürt siyasetçiler 40 yıl sonra ilk kez sivil siyaset sınavıyla karşı karşıya kalıyor. Silahın gölgesi olmadan siyasette başarılı olup olmayacaklarını da, şiddet tercihinin ne kadar yanlış olduğunu da göreceğiz.
Bu değişim doğal olarak Türkiye'deki genel siyaseti de etkileyecek. Siyasette tartışılan birçok parametreyi de, birçok siyasi aktörün geleceğini de değiştirecek. Mesela önümüzdeki iki yıl içinde 40 yıldır bitirilemeyen terörü bitiren bir Başkan Erdoğan fotoğrafını düşünün. Küresel ve bölgesel gelişmeleri bir yana bırakırsak, bu fotoğrafa merkez bankası rezervlerini, ekonomide iyileşmeyi ve siyaseten Suriye'deki devrimin rayına oturmasını da ekleyin, bambaşka bir siyasi süreç söz konusu.
EKREM İMAMOĞLU'NUN 'BENİ ADAY İLAN EDİN' HESABI
Bu fotoğrafın öteki yüzünde ise parti içi koltuk kavgasını aşamayan, bölgesel veya küresel hiçbir siyaset üretemeyen CHP ve giderek küçülen muhalefet partileri var. Buna bir de CHP'nin, "terörsüz Türkiye" konusunda sessiz kalarak DEM Parti nezdinde gizli kapaklı oluşturduğu itibarı kaybettiğini ekleyin.
Bütün bunlar hesaba katılmadan 2027 veya 2028 hesabı yapılamaz, yapılsa da algıdan öteye geçmez.
İBB Başkanı İmamoğlu, boşuna Mansur Yavaş'ı karşısına alıp acele bir biçimde "Beni aday ilan edin" hesabı yapmıyor, gelen tehlikeyi görüyor ve en azından başka kaygıları da olsa o güne CHP'nin en güçlü ismi olarak kalmak istiyor.