Raporda, "Bu zor dönemde yönetimin politikasına radikal yöntemler ve orantısız güç kullanımı ile insan hak ve özgürlüklerine yönelik gerekçesiz ihlallerdeki artış damgasını vurdu. İsrail'de ifade özgürlüğü ve demokrasi acımasız saldırılara maruz kaldı." ifadelerine yer verildi.
İfade özgürlüğünü kısıtlamakta bakanlar ve milletvekilleri gibi seçilmiş yetkililerin merkezi rol oynadığı kaydedilen raporda, sanatsal yaratıcılık ve basın özgürlüğünün sınırlandırıldığı, eleştirilerin susturulduğu, güçler ayrılığına dokunulduğu ve siyasi çoğunluğun tutumuyla uyuşmayan her adımın bastırıldığı aktarıldı.
Bu eğilimin son yıllarda devam ettiği ancak bu yıl ifade özgürlüğüne yönelik daha saldırgan bir hal aldığı aktarılan raporda, siyasi rakiplerin, azınlıkların ve insan hakları derneklerinin meşruiyetlerinin ellerinden alındığı belirtildi.
"Dışlama" ve "dernekle" ilgili yasa tasarılarının, 2016'da öne çıkan en antidemokratik girişimler arasında yer aldığı vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:
"Söz konusu 'dışlamaya' ilişkin yasa tasarısı, İsrail parlamentosu Knesset'teki milletvekillerinin çoğunluğuna siyasi amaçlarla azınlıkları temsil eden partilerdeki meslektaşlarını dışlamasına imkan tanıyor. Söz konusu tasarı, demokrasinin temellerini, Arap toplumunu ve siyasi oluşumlardaki temsiliyetini etkiliyor. 'Derneklerle' ilgili tasarı ise siyasi çoğunluğun ajandasıyla çelişen dernekleri lekelemeyi hedefliyor."
Etnik, sosyal ve siyasi azınlıklara yönelik baskının arttığı kaydedilen raporda, İsrail'e karşı eylemlere karışanların ailelerini cezalandırmak için evlerinin yıkıldığı vurgulandı.
"C" statüsündeki bölgeler başta olmak üzere Batı Şeria'da izlenen politikaların eleştirildiği raporda, idare ve güvenliğin İsrail'e bırakıldığı "C" bölgelerindeki Filistinlilerin kötü muameleye maruz kaldığı ve buradan çıkarılmaya zorlandığı ifade edildi.
Raporda bu gibi adımların İsrail vatandaşları için sivil, Filistinliler için askeri olmak üzere işgal bölgelerinde iki yargı mekanizmasının varlığının derinleşmesine neden olduğu aktarıldı.
Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Antlaşması" çerçevesinde Batı Şeria, A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı. Yüzde 18'i kapsayan "A bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e, yüzde 21'lik "B bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e, "güvenliği" İsrail'e devredilirken, yüzde 61'ini kapsayan "C bölgesi"nin "idare ve güvenliği" İsrail'e bırakılmıştı.
İsrail yönetimi, Filistinlilerin "C" bölgesinde inşaat yapmasını neredeyse imkansız kılıyor. İsrail işgali altındaki Doğu Kudüs'te 200 binden fazla, Batı Şeria'da ise 400 bini aşkın Yahudi yerleşimci bulunuyor. Uluslararası toplum, İsrail'in işgali altındaki bu topraklarda bulunan Yahudi yerleşim birimlerini illegal kabul ediyor.