Rapor, üniversitenin Göztepe Kampüsünde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Proje koordinatörü Doç. Dr. Nuri Tınaz, batılı ülkelerin, gelişmekte olan ve Müslüman ülkeler hakkında sürekli insan hak ve özgürlüklerinin ihlali gerekçesiyle raporlar tuttuğunu anımsattı.
Türkiye'nin de artık akademik olarak bir birikime kavuştuğunu aktaran Tınaz, "Biz de 'Neden onlarla ilgili biz de rapor tutmuyoruz?' dedik ve bu raporu oluşturmaya karar verdik. Literatürden hareket ettik. Fransa ve diğer ülkelerin Müslümanlar ve göçmenlerle alakalı, siyasal katılım, dini eğitim, istihdam, örgütlenme ve kültürel haklar gibi pek çok alandaki hak ihlallerini gündeme getirmek istedik. Hükümet ve devletin batıyla olan ilişkilerde eline bir done vermek istedik" dedi.
Doç. Dr. Tınaz, akademisyenler ve avukatların da yer aldığı grubun, raporu 6 ayda tamamladığını dile getirerek, "11 Eylül'den sonra güvenlik gerekçesiyle batıdaki Müslümanlar potansiyel tehlike olarak görülüyor. Yaşın yanında kuru da yanıyor. Adaletsiz tutumlar var. Bunları tespit etmek istedik" diye konuştu.
Fransa'da pek çok alanda insan hakkı ihlali yaşandığını gördüklerini kaydeden Tınaz, "Özellikle istihdamda Müslüman isminden dolayı insanları eliyorlar. Mülakatta hemen isimden eliyorlar. Giyim kuşamda ayrımcılıklar var. Mesela anayasal olarak dini pratiklerini yapmak garanti altına alınmış olmasına rağmen okul dışında başörtüsü takmak sorun oluşturuyor. Mezun olmuş, diplomasını almaya gidiyor, o sorun oluyor. Pek çok alanda ayrımcılığı, insan hakkı ihlallerini görebiliyoruz" ifadesini kullandı.
RAPORDAN NOTLAR
Rapora göre, ülkede yaşayan Türk ve Müslüman gruplar, dini ihtiyaçların yerine getirilmesi, istihdam ve siyasette eşitlik, farklı kimliklerin tanınması, azınlık grupların dışlanması veya marjinalleşmesi gibi konularda ayrımcılıkla karşılaşıyor.
Fransızların yüzde 50'si göçmenlerin bir problem olduğunu, yüzde 30'u ekonomi için katkıda bulunduğunu düşünüyor. Fransa'da çok fazla yabancı olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 66, göçmenlerin uyum sağlayamadığını düşünenlerin oranı yüzde 59, Müslümanların entegrasyon istemediğini düşünenlerin oranı ise yüzde 63 olarak ölçüldü.
Fransa'nın "Göçmen Politikası" kapsamında 2008-2010 arasında 29 bin 796, 2011'de 32 bin 912, 2012'de de 39 bin 822 kişi sınır dışı edildi.
Ülkede, 1976'da 150 olan cami ve mescit sayısı günümüzde 347'si Türklere ait olmak üzere 2 bin 449'a ulaşmış bulunuyor. Bu camilere 2008'de 12, 2009'da 15, 2010'da 50, 2011'de 44, 2012'de 83, 2013'te 52, 2014'te ise 25 saldırı yapıldı.
İSLAMOFOBİK VAKALAR
Resmi rakamlara göre, 2013'te 62'si taciz, şiddet ve kundaklama, 164'ü sözlü, yazılı ve el hareketleri olmak üzere 226, 2014'te 55'i taciz, şiddet ve kundaklama, 78'i yazılı ve el hareketleri olmak üzere 133 İslamofobik olay gerçekleşti. Bu yılın ilk ayında ise 33 taciz, şiddet ve kundaklama ve 95 sözlü, yazılı ve el hareketleri olmak üzere 128 olay meydana geldi.
Bağımsız sivil toplum kuruluşlarına göre ise 2014'te toplam 764 İslamofobik saldırı oldu. Dini kurumlara 25 saldırı olurken, 22 fiziki saldırı, 586 ayrımcılık eylemi gerçekleştirildi. Kurumsal ayrımcılık eylemleri ise bir önceki yıla göre yüzde 71 artış gösterdi.
Rapora göre, koruma altındaki çocukların sayısı 92 bin, koruyucu aileler içinde göçmen kökenli eşlere sahip olan çiftlerin sayısı da 44 bin 500 oldu. Eğitimde, soyadları Arap/Müslüman kökenli olan çocukların başvuru taleplerinin yüzde 67'si ret cevabı aldı.
RAPORDAKİ ÖNERİLER
Raporda sorunlara öneriler ise şöyle sıralandı:
"Yasal haklar konusunda bilgilendirme yapılmalıdır. Observatoire İslamophobie, CCIF gibi insan hak ve özgürlük ihlallerini izleyen örgütler desteklenmeli, geliştirilmeli. Müslüman ve Türk dernekleri hukuk alanına özel ilgi göstermeli, bu alanlarda kendini geliştirmelidir. Yasalarda tanımlanmayan ama mağduriyete yol açan keyfi uygulamalara karşı toplumsal duyarlılık çalışması yapılmalı ve tabana yayılmalıdır. Birçok ihlal toplumsal ve kültürel korku ve ön yargılardan kaynaklandığı için toplumda Müslümanların iyi ve sorumlu vatandaş olduklarını kanıtlayacak çalışmalar yapılmalı. Bu çerçevede Fransız toplumunda 'onlar ve biz' temelli kutuplaşmayı giderecek toplumsal bütünleşme ve uyum programları yapılmalıdır.
Bu bağlamda Müslümanların sivil toplum örgütleri aracılığıyla Fransız toplumun diğer kesimlerle diyalog-buluşma inisiyatiflerinde bulunmaları önemlidir. Türkiye'nin AB'yle olan yakın ilişkisi nedeniyle, Avrupa'daki birçok kuruluşta ortak faaliyet yürütme imkanlarını Müslümanlar lehine kullanılmalıdır. Dini sembol ve kavramların daha fazla kötüye kullanılmaması için Müslüman birey ve kurumların İslam ve şiddetin birlikte kullanmasına karşı çıkması gereklidir. Müslümanların yerel ve ulusal politikalarda katılımı ve görünürlüğü artmalı ve kendileri hakkında karar verme mekanizmalarına katkı sağlanmalıdır."