Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Uluslararası güvenliği temin ile mükellef Birleşmiş Miletler Güvenlik Konseyi (BMGK) gibi kurumlar Bosna'da, Kosova'da, Ruanda'da, Yemen'de, Filistin'de, Arakan'da olduğu gibi Suriye'de de sessizliğe gömülmüştür. Srebrenitsa Katliamına engel olamayan bu kurumlar, 20 yıl sonra Halep'teki sivil ölümlerini sadece uzaktan seyretmişlerdir. Şayet Türkiye'nin çabaları olmasaydı, İdlib'de de muhtemelen aynı felaket yaşanacaktı." dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) 73. Genel Kurulu Görüşmelerine katılmak üzere New York'ta bulunan Başkan Erdoğan, Mandarin Otel'de gerçekleşen "TÜRKEN Vakfı Geleneksel Gala Yemeği"ne katıldı.
"İSLAM COĞRAFYASININ KARDEŞ KAVGALARI VE İÇ ÇATIŞMALARLA GÜNDEME GELMESİ ÜZÜNTÜ VERİCİ"
Erdoğan, ümmet ve insanlık olarak gerçekten zor zamanlardan geçirildiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
"Her gün şahit olduklarımız karşısında hem insanlığımız, hem kardeşliğimiz sınanıyor. Yüzyıllar boyu insanlığın ilim, irfan ve hikmet merkezi olan kadim şehirler maalesef bugün kan ve gözyaşıyla anılıyor. Asırlar boyunca ilim âşıklarının susuzluğunu gideren meşhur Musul Kütüphanesi, işgalcilerin elinde adeta enkaza döndü. Bağdat Kütüphanesi'nin her biri hazine değerindeki binlerce nadide kitabı ya imha edildi, ya çalınarak yurt dışına kaçırıldı Bugün Halep'in Şam'ın, Hama'nın, Trablus'un, Sana'nın çatışmalarla gündemde olması ne kadar acıdır!..
İslam coğrafyasının kardeş kavgaları ve iç çatışmalarla gündeme gelmesi ne kadar üzüntü vericidir!.. Birbirine kenetlenmiş tuğlalar gibi olması gereken insanlar, emperyalistlerin kışkırtmalarıyla her gün bir birinin kanını döküyor. Biz böyle mi böyle hale mi düşmeliydik eğer biz müminsek, müslümansak biz böyle olamayız. Ne diyor Kitab-ı Furkan da? "Dünya mersust". Biz o tuğlalar gibi birbirine kenetlenmiş müminler olmak zorundayız. Böyleysek bunun da gereğini yerine getirmemiz gerekir."
Yüzyıllar boyunca barışın sembolu olan Kudüs'ün mahzun bir şekilde ayakta kalma mücadelesi verdiğini kaydeden Erdoğan,"İsrail yönetiminin yol verdiği radikal Siyonistler, bu mukaddes şehrin tarihi dokusuna yönelik saldırılar düzenliyor. Müslümanların güçsüzlüğünden, aralarındaki vahdet eksikliğinden cesaret alan İsrail, ilk kıblemizin İslami karakterini silmeye çalışıyor. İşgale karşı direnen Filistinli sivilleri ise 'terörist yaftası' altında tüm dünyanın gözü önünde katlediyor. Sözüm ona demokrasi havariliği yapan pek çok ülke, Filistinli sivillerin vahşice öldürülmesi karşısında seslerini dahi çıkarmıyor. Kendileri söz konusu olduğunda tek bir taşlarının yerinden oynamasına, tek bir camlarının kırılmasına tahammül edemeyenler, Filistinlilerin başlarına yıkılan evlerini görmezden geliyor."
"MESELE İSRAİL OLUNCA TÜM HASSASİYETLERİNİ RAFA KALDIRIYORLAR"
Başkan Erdoğan, "Yakaladıkları her fırsatı ülkemizi eleştirmek için kullananlar, mesele İsrail olunca, İsrail'in işlediği cinayetler olunca ne yazık ki tüm hassasiyetlerini rafa kaldırıyorlar." diyerek BM Genel Kurulunda bugüne kadar birçok karar alındığını belirterek, bunların kaçının uygulamaya girdiğini sordu.
İsrail'in BMGK'da önemli bir garantörü olduğunu belirten Erdoğan, "BMGK'dan kolay kolay aleyhinde karar çıkarmak mümkün değil. Zira bir ülkenin dudağının arasından hayır çıktı mı bitti iş. Onun için 'Dünya 5'ten büyüktür' diyorum. Onun için 'artık BM'nin reforme edilmesi gerekiyor' diyoruz. Artık İkinci Dünya Savaşı'nın dünyası yok. Bu yeni dünyada BM'nin değişmesi gerekiyor, reforme edilmesi gerekiyor. Şu anda 194 üyesi olan BM'nin 194 üyesinin de daimi üye olarak görev alabileceği dönüşümlü bir sistemin BM'de olması gerekir eğer adil bir dünya istiyorsak. Her kıtanın, her inancın Her rengin temsil edildiği bir BMGK sadece belli bir grubun belli bir inancın değil hepsinin yer alabileceği bir BM. İnanıyorum ki dünyanın o beklenen barış adil kokulu havasının teneffüse imkan verir." diye konuştu.
"TÜRKİYE'NİN PKK'LI TERÖRİSTLERE KARŞI YÜRÜTTÜĞÜ MEŞRU OPERASYONLARI ELEŞTİRENLER, DEVLET TERÖRÜ KARŞISINDA HİÇ BİR ADIM ATMIYOR"
"Türkiye'nin DEAŞ'lı ve PKK'lı teröristlere karşı yürüttüğü meşru operasyonlarını eleştiri yağmuruna tutanlar, devlet terörü uygulayan rejimler ve yönetimler karşısında hiçbir adım atmıyorlar." diyen Erdoğan benzeri bir kayıtsızlığa son 7 yıldır Suriye'de şahit olunduğunu belirtti.
Dünyadaki devlerin savaşlarla ilgili ağzını açtığı zaman sadece kimyasal silahlar dediğini, sadece kimyasal silahlara karşı tavır koyduğunu kaydeden Erdoğan sözleri şöyle sürdürdü:
''Kimyasal silahlarla kaç kişi öldü? Bakıyorsunuz yüz, iki yüz, üç yüz beş yüz, bin, iki bin, beş bin. Peki konvansiyonel silahlarla ne kadar insan öldü? Yüzbinlerce, yüz binlerin öldürüldüğü bir coğrafyada acaba o konvansiyonel silahları kullananlara karşı dünyanın bir şey söylediğini duyuyor muyuz?''
KONVANSİYONEL SİLAHLARA VURGU
1915 senesindeki kimyasal silahlarla ilgili kararın hala egemen olduğunu ve bunun güncellenmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
''Böyle adaletsiz bir anlayış olmaz. Kimyasal silahtan şu anda çok daha fazlası konvansiyonel silahlarla öldürülüyor. İşte bunun şu anda en yakın deneyimi nerede Ortadoğu'da. Bu kadar açık net ortada. Ama hiçbir zaman bu ülkelerin ağzından konvansiyonel silahlarla ilgili bir söz duyamazsınız. Ağızlarını açtıklarında kimyasal silah diyorlar. Bununla ilgili böyle bir karar, bir yasal düzenleme yapılabilir. Bu her zaman olacak bir şey değil, bunların güncellenmesi lazım. Ve masaya yatırıldığı zaman kimyasal, konvansiyonel hepsinin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Yani sonucu insanlığın ölümü olan hangi silah olursa olsun bunun yasaklanması gerekir buna göre de tedbirlerin alınması gerekir.''
1 milyon masum Suriyelinin hayatını kaybetmesine, 13 milyon Suriyelinin evlerini terk etmesine neden olan vahşet karşısında, birçok devletin kılını dahi kıpırdatmadığını belirten Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kimyasal silahlarla yapılan saldırılara gösterilen tepki, her gün konvansiyonel silahlarla öldürülen binlerce sivilden, varil bombaları altında can veren çocuklardan esirgeniyor. 3 buçuk milyon şu anda bizim topraklarımızda biz ev sahipliği yapıyoruz. Şu ana kadar 35 milyar dolar biz harcama yaptık. Ve bize değişik yerlerden dünyadan gelen yardım yok. AB'nin söz verdiği 3 milyar dolarlık ilk taksidin tamamı dahi gerekli kurumlara. Zaten bizim bütçemize değil aracı kurumlar vasıtasıyla tam gelmiş değil. Bunu da söylediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Hesap kitap herşey ortada. 3 artı 3 dediniz onu daha ödemediniz. Ardı gelecek dediler gelmedi.
Aman kapılarınızı açmayın dediler ondan da çok korkuyorlar. Kapılar bir açılırsa acaba bu mülteciler avrupayı istila ederse işlerine geldiği zaman türkiye gerçekten ağır bir yükün altında bunu da söylüyorlar. Ama bütün bunlara nasıl bir katkıda bulunabiliriz buna gelince ona yanaşmıyorlar."
Balistik füzelerin hastanelerde, ekmek kuyruklarında, okullarda insanlar acımasızca katledilirken, istisnalar dışında bu vahşete sesini yükselten, tepki koyan olmadığını vurgulayan Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
"BMGK SURİYE'DE DE SESSİZLİĞE GÖMÜLMÜŞTÜR"
"Burada şu acı verici gerçeği üzülerek ifade etmek zorundayım. Günümüzde kimliğine bakmadan mazlumun hakkını koruyacak, yine kimliğine bakmadan zalimden hesap soracak ne bir kurum, ne bir mahkeme, ne de herhangi bir mekanizma vardır. Uluslararası güvenliği temin ile mükellef BMGK gibi kurumlar Bosna'da, Kosova'da, Ruanda'da, Yemen'de, Filistin'de, Arakan'da olduğu gibi Suriye'de de sessizliğe gömülmüştür. Nerede bunlar? Bunların hiç bu saydığım yerlere gittiğini duydunuz mu? Hiç buralarda gezdiklerini, gördüklerini buralarda bir destek verdiklerini duydunuz mu?"
Somali'deki en büyük büyükelçiliğin Türk büyükelçiliği olduğunu, diğer devlerin büyük elçiliklerinin konteynırlarda ve şehrin dışında olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Somali'de hastaneler okullar açtık. Havaalanın restorasyonun biz yaptık elimizi oradana orada şu anda Somali ordusunun eğitimini TSK veriyor ve onların terörle en büyük desteği biz verdik." diye konuştu.
"Srebrenitsa katliamına engel olamayan bu kurumlar, 20 yıl sonra Halep'teki sivil ölümlerini sadece uzaktan seyretmişlerdir. Şayet Türkiye'nin çabaları olmasaydı, İdlib'de de muhtemelen aynı felaket yaşanacaktı." diyen Erdoğan bu bağlamda Soçi, Ankara, Tahran'da zirveler yapıldığını son olarak da Soçi'de bir mutabakat imzalandığını kaydetti.
Erdoğan Soçi mutabakatı için, "Böylece yeni bir süreci başlattık. Böylece İdlib'de ürkülen korkulan büyük bir katliamın önüne geçilmiş oldu." ifadesini kullandı.
"KANAYAN BİR YARAYI SARMAK İÇİN GEREKTİĞİNDE ÖLÜMÜ DAHİ GÖZE ALIRIZ"
"Bizim inancımızda zulme rıza zulümdür." diyen Erdoğan, Türklerin itikadı gereği mazlumun da zalimin de itikatına bakmadığının sözlerine ekledi.
Başkan Erdoğan, konuşmasının devamında, Mehmet Akif Ersoy'un, "Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim/ Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!/Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım./ Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!" dizelerini anımsatarak, "Evet, kanayan bir yarayı sarmak için gerektiğinde ölümü dahi göze alırız." dizelerini okudu.