SUNUŞ
2. Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük rüya "Büyük, Kalkınmış Demokratik Avrupa"ydı. En büyük korku ise Avrupa'da ırkçılığın hortlamasıydı. Aradan geçen 68 yılda "Büyük Avrupa" hayali için dev adımlar atıldı. Önce ABD'nin para musluklarını açmasıyla Avrupa ayağa kalktı. Sonra da Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından Atlantik'ten Urallar'a uzanan Büyük Avrupa doğdu. Büyük Avrupa projesine ilk darbe euro kriziyle indi. Kriz Almanya'yı yeniden liderlik koltuğuna oturturken Merkel'in "Tavizsiz Kemer Sıkma" politikası yüzünden Avrupa'nın felakete sürükleneceği kaygıları da doğmaya başladı. Ancak esas büyük korku ırkçılığın hortlaması oldu. Hem de sadece Almanya'da değil bütün Avrupa'da. Kundaklamalar... Cinayetler... Önce 29 Mayıs 1993'te Solingen'de 5 Türk'ün yanarak ölmesiyle sonuçlanan facia... Ardından sekizi Türk biri Yunan, dokuz göçmen Alman vatandaşının öldürülmesi... Olayın daha da vahimi, katillerin Almanya gibi polisin ve istihbarat örgütünün güçlü olduğu bir ülkede tam 13 yıl bulunamayışı oldu. Ve esas büyük tartışma da başladı: "Almanya'da ırkçılık kurumsal mı?" Berlin'de Alman Parlamentosu'ndaki 9 cinayeti araştıran komisyonun raporunun tartışıldığı oturumu da izledim. Almanya açısından kaygı verici bir atmosfer vardı. Yazı dizimizi Büyük Avrupa'nın ve dev Almanya'nın üstüne çökmeye başlayan siyasi ve sosyal kara bulutlarla noktalayalım.
O gün Almanya Parlamentosu tarihi bir gün yaşadı. Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'un Neo-Nazilerin öldürdüğü Türklerin kızlarını yanına alarak izlediği 1.5 saatlik oturumdan kaygı verici gözlemlerimi aktarayım. İlki Şansölye Merkel, NSU cinayetlerini araştırma komisyonuna destek verdiği halde bir kez bile konuşmacıları alkışlamadı. Aynen koalisyon ortağı olan Dışişleri Bakanı Westewelle ve diğer bakanlar gibi... İkincisi tarihi oturumu Alman televizyonlarının hiçbiri canlı yayınlamadı. Almanya'da "Klu Klux Klan" çeteleri olduğu parlamentoda ilan edildiği halde ve tüm cinayetler İçişleri Bakanı Hans -Peter Friendrick'in zamanında işlendiği halde kürsüye çıkıp tek kelime söylemeyişi vahimdi. Kürsüde konuşan Sol ve Yeşil milletvekilleri polisi 13 ay boyunca cinayetleri örtbas etmeye çalışmakla suçladı. Hatta bazı Sol ve Yeşil milletvekilleri polisin ırkçı davrandığını yani ırkçılığın kurumsal olduğunu bile söylediler. Ama sanki böyle tarihi bir tartışma olmamış gibi İçişleri Bakanı ne kürsüye çıkıp "Irkçılık kurumsal değildir" dedi ne de "Raporda ırkçılığa karşı alınması istenen tedbirleri uygulayacağız" gibi bir açıklama yaptı. Sanki cinayetleri "gönülsüz" soruşturup Türkleri suçlu çıkartmaya çalışan Bakan'ın emrindeki Alman polisi değildi. Yıllarca farklı parlamentolarda araştırma komisyonu raporlarının tartışılmasını izledim. İlk defa suçlanan bir bakanın kürsüye çıkıp eleştirileri cevaplamadığını gördüm. Kaygı verici bir başka noktayı daha aktarayım. Bir gece önce TV düellosunda 4 ünlü gazeteci Merkel ve Steinbrück'ü soru yağmuruna tutarken neden "ırkçılık" ya da NSU raporunu sormadılar acaba? Neden tek bir soru bile Türklerin yıllardır mücadele ettiği çifte vatandaşlıkla ilgili değildi? Acaba birileri "Aman sormayın" diye kulaklarına mı fısıldadı? Yoksa onlar da euro krizinden bile hassas olan sorunları açmak istemedi mi? Yine de Avrupa'da ve Almanya'da ırkçılığın güçlenmesinden ciddi kaygı duyan milyonların olduğuna inanıyorum. İnsan hakları savunucusu "Protestan Papaz" bir siyasetçi olan Cumhurbaşkanının da Parlamentodaki tartışmaları iki Türk kızını yanına alarak izlemesini en üst düzeyde "Irkçılığa" karşı tavır olarak görüyorum.
AVRUPA'YA ÇÖKEN KARA BULUT
Ümit edelim, Doğu Almanların insan hakları için 70 yıl mücadele edenler, hayatlarını Almanya'ya veren Türkler için de aynı mücadeleyi verirler! Gelelim 68 yıllık Büyük Avrupa rüyasının üstüne giderek çöken kara bulutlara... Öncelikle Neo Naziler'in tüm Avrupa'yı tehdit ettiği sır olmaktan çıktı. Eğer ırkçılığa karşı çok ciddi tedbirler almazlarsa Avrupalılar 68 yıl önceki batağa saplanacaklar. İkincisi Avrupa'nın lideri Angela Merkel, Almanların vergilerini ve oylarını korumak için "tavizsiz kemer sıkmaya" devam ederse Avrupa projesi tehlikeye girecek. Avrupa iki büyük sorunla karşılaşacak. Birincisi krizdeki ülkelerde yatırımlar donduğu için ekonominin çarkları dönmeyecek. Kurtarma fonları dipsiz bir kuyuda yok olacak. Almanya, euro bölgesindeki pazarlarını kaybetmeye başlayacak, daha fazla Çin'e açılacak. 68 yıllık "Barış-İstikrar ve Kalkınma" projesinin Ortak Pazar'ı çatlayacak. Daha da önemlisi bazı ülkelerde yüzde 30-40'lara fırlayan işsizlik yüzünden sosyal patlamalar başlayacak ve ırkçılık artacak. Kısacası Avrupa rüyası Avrupa kâbusuna dönüşecek. Avrupa'yı ve Türkiye'yi kısır döngüden kurtaracak gelişme ise üyelik sürecinin buzdolabından çıkartılması olacak. İyi bir siyasi poker oyuncusu olan Merkel, Avrupa'da gerçek bir lider olabilecek mi? Kemer sıkmayla birlikte yatırımları da açacak mı? Seçimlerden sonraki aralık zirvesinde göreceğiz. Öyle ya da böyle Avrupa'nın kaderi "bir papazın" fizikçi kızının elinde olacak.
TÜRKLER ARTIK CİDDİ BİR GÜÇ
Berlin'de
hem Türk kökenli Alman adaylarla hem de Türklerin "insan hakları" için mücadele eden Almanya Türk Toplumu Genel Başkanı Kenan Kolat'la buluştum.Bu kez Federal Parlamento'ya daha fazla (7-10arası) Türk girecek gibi... Yeşiller'den girmesine kesin gözüyle bakılan Elektrik Mühendisi Özcan Mutlu'nun (üstte gözlüklü) güçlü ve kararlı bir siyasetçi olduğunu gördüm. Eğer girerse Ekonomist Sosyal Demokrat Cansel Kızıltepe de (üstte yanda) iş kadınının güçlü bir temsilcisi olacak. 50 yıldır Almanya'da yaşayan Türklerin 700 bin oyu var. Eğer çifte vatandaşlık çıkarsa muhtemelen oyları katlanacak. Artık hiçbir Alman Şansölyesi Alman vatandaşı olan Türklerin gücünü görmezden gelemez. Angela Merkel bile...