Arakan'da doğan, uğradıkları sistematik baskı ve zulüm sonucu topraklarını terk etmek zorunda kalan kadın aktivistler Razia Sultana ve Yasmin Ullah, Arakanlılara yönelik zulmü ve hayat hikayelerini anlattı.
Kanada'da Arakanlı Müslümanların haklarını savunmak için kurulan Rohingya İnsan Hakları Ağı'nın yöneticiliğini üstlenen Yasmin Ullah, Tayland'da yasa dışı yaşadığı dönemdeki deneyimlerini ve Arakanlı Müslüman kadınların toplumdaki yerini AA muhabirine anlattı.
Arakan'da doğan ve 2 yaşındayken ailesi ile birlikte Tayland'a geçen Yasmin Ullah, "Tayland'da neredeyse kanunsuz bir şekilde kaldık ama biliyorsunuz ki Arakanlılar olarak vatansız olmak zaten bir şekilde kanunsuz olmak demek. 2011'de Kanada'ya yerleştik. 25 Ağustos 2017'deki katliamdan sonra dünya bir anda gözler önüne serilen bir soykırım gördü. Her ne kadar bu soykırım bir süredir devam ediyor olsa da can evinden vurulmuş gibi hissettim. Çünkü birçok kişi bu soykırımdan etkileniyordu ve hala Myanmar'da yaşayan akrabalarım vardı. Bu nedenle de Kanada'daki aktivistlerle çalışmaya başladım." diye konuştu.
Ailesinin Tayland'da mülteci kampında değil de kendisinin eğitim alabilmesi için ülkenin iç kısımlarında yaşamayı tercih ettiğini belirten Ullah, "Annem kendisine her zaman saldırıp, tecavüz edebilecek askerlerle dolu bir gemiyle beni Tayland'a geçirmiş. Çünkü gerçekten eğitim almamı istiyordu ve bu nedenle de bir mülteci kampında yaşamak istemiyordu. Gizlice Tayland'da kalmaya başladık, annem ve benim sahte kimliklerimiz vardı babamın ise yabancılara verilen bir kimliği vardı." ifadelerini kullandı.
"NE ZAMAN BİR POLİS NOKTASINDAN GEÇSEM KORKUYA KAPILIRDIM"
Anne ve babasının kendisini rahat ettirmek için elinden geleni yapmasına rağmen hep bir tedirginlik içinde yaşadığına işaret eden Ullah, "Okuldayken öğretmenlerim ne zaman benden bir yerlere gitmemi istese, benim gerçekten Tayland vatandaşımı olmadığımı anlamalarından korkuyordum. Ne zaman bir polis noktasından geçsem, yanlış bir şey yapmamış olsam bile korkuya kapılırdım." diye anlattı.
Arakanlı Müslüman kadınların toplum yapısı gereği hep arka plana atıldığını anlatan Yasmin Ullah, "Bangladeş'te kamplardaki Arakanlı Müslümanların yüzde 60'ı kadın. Kamptaki aile reislerinin yarısından fazlası ya kadın ya da 18 yaşın altındaki çocuk. Bu veriler de kadınların masada olmasına ne kadar ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor." diye konuştu.
Sadece Arakanlı Müslüman kadınların değil, dünyanın her yerindeki kadınların cinsel taciz ve aşağılamalara maruz kalabildiğine işaret eden Ullah, bu durumları yaşayan kadınlara seslerini yükseltme çağrısı yaptı.
"2016'DA ARTIK YETER DEDİM"
Avukatlık yapan ve Arakanlı Müslüman kadınların yaşadıkları tecavüz ve taciz vakaları ile ilgili 2017 ve 2018'de iki ayrı rapor kaleme alan Razia Sultana da mültecilik hikayesini ve Arakanlı Müslüman kadınların temel sorunlarını anlattı.
Arakan'da doğan ve 6 aylık bir bebekken ailesiyle Bangladeş'e göç eden Sultana, babasının Güney Asya ülkeleriyle iş yaptığı için Bangladeş'i seçtiğini, burada vatandaşlık aldığını ve hayatlarına burada devam ettiğini anlattı.
Arakanlı Müslümanlar sorunun 1960'lı yıllarda General Ne Win'in Myanmar'da yaptığı darbe dönemine kadar uzandığına işaret eden Sultana, "Ne Win ülkeyi ele geçirdiğinde ilk olarak Müslümanları hedef aldı. Siyasetin her alanındaki Müslümanları özellikle de Arakanlıları uzaklaştırdı." ifadelerini kullandı.
Sultana, Arakanlı Müslüman kadınlar hakkında araştırma yapmaya ve rapor yazmaya karar verme aşamasını ise şu sözlerle anlattı:
"Arakanlılar olarak küçük bir topluluğuz ve kim olduğumuzu biliyoruz. Bir sosyal ağımız var. Her zaman Arakanlı Müslüman toplum girişimlerinde yer aldım. 2014'te birçok kez Arakan'ı ziyaret ettim ancak konuların doğrudan içine girmedim. Ancak 2016'da fikrimi değiştirdim ve özellikle Myanmar'dan kaçan kadınların sorunları için "artık yeter" dedim. Birçok kadınla röportaj yaptım ve ilk raporumu yayınladım. 2017'de zulmün son noktaya varmasıyla bir rapor daha yazdım."
"HİÇBİR NEDEN YOKKEN BİR ANDA HIÇKIRIKLARA BOĞULAN, ÇIĞLIKLAR ATAN BİRÇOK KADIN GÖRDÜM"
Arakanlı Müslüman toplumundaki kadınlar üzerine çalışırken en zorlandığı noktanın kadınların röportaj vermeyi kabul etmemesi olduğunu vurgulayan Sultana, "Benim de bir Arakanlı Müslüman kadın olmam bir avantajdı. Röportaj yaparken kadınlar kendilerini bir nebze özgür hissetti. Arakanlı kadınlarla konuşulması en zor konu tecavüzler. Bu konuda doğrudan sorular soramıyorsunuz. Hiçbir neden yokken bir anda hıçkırıklara boğulan, çığlıklar atan birçok kadın gördüm. Bu yüzden çok sabırlı olmam gerekti. " diye konuştu.
Sultana, özellikle Arakanlı çocukların eğitime ihtiyaç duyduğuna işaret ederek, "Arakanlı Müslüman kadınların sorunlarının toplumdan değil, eğitimsizlikten kaynaklandığını düşünüyorum." diye konuştu.