İsrail'in işgal altındaki Doğu Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa'da Ramazan ayında ibadet edenlere saldırması ve Şeyh Cerrah Mahallesi sakinlerini evlerinden zorla çıkarma planı bölgede gerginliği tırmandırdı. Bunun üzerine İsrail ordusu Gazze Şeridi'ne yönelik operasyon başlattı, saldırılarda şu ana kadar 66'sı çocuk, 39'u kadın olmak üzere 248 Filistinli şehit oldu.
İsrail'in saldırılarıyla bölgede artan gerilim, ateşkes anlaşması ile son buldu. İsrail Güvenlik Kabinesi, ateşkes oylamasını oy birliği ile kabul etti.
İsrail Güvenlik Kabinesi'nin ardından Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas da ateşkesi doğrulayarak, "Bu savaş, Filistin direnişinin İsrail'e karşı zafere ulaştığını ispat etmiştir." dedi.
İSRAİL GÜÇLERİ MESCİD-İ AKSA'DAKİ CEMAATİ HEDEF ALDI
Yürürlüğe giren ateşkes ile bölgede gerilimin azalması beklenirken, İsrail polisi Mescid-i Aksa'daki cemaate bir kez daha ses bombalarıyla saldırdı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da, "Gazze'den yeni roket saldırısı yapılırsa, güçlü şekilde yanıt vereceğiz" tehdidinde bulundu.
Peki İsrail polisinin Mescid-i Aksa'daki cemaate saldırısı ve Netanyahu'nun söz konusu açıklaması ateşkesin seyrini nasıl etkiler? İsrail'in saldırılarının perde arkasında neler var? Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Avrupa Araştırmaları Direktörü Enes Bayraklı, konuyla ilgili sabah.com.tr'ye özel açıklamalarda bulundu.
Enes Bayraklı'nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN DEĞİL, DONDURULMASI İÇİN BİR GİRİŞİM"
İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"İsrail ile Hamas arasında sağlanan ateşkes, maalesef yeni bir savaşa kadar sağlanan bir ateşkes, bir barış anlaşması değil. Dolayısıyla sorunun çözümüne yönelik değil de dondurulmasına yönelik bir girişim. Bütün bu olaylar, İsrail tarafının ciddi bir provokasyonuyla başladı. Son savaşın temelinde Kudüs'ün Şeyh Cerrah Mahallesi'nde Filistinlilerin konutlarından çıkarılmaya çalışılması ve yerleşimcilerin oraya yerleştirerek Kudüs'ün nüfus yapısının değiştirilmesine yönelik adımlar var. Bu, İsrail'in 1967 yılında Doğu Kudüs'ü işgalinden beri adım adım uygulamaya çalıştığı bir politika. Buna Filistinliler direniyorlar. Bunun neticesinde Ramazan'da Mescid-i Aksa'ya baskınlarla ve saldırılarla gerilimin arttığını gördük.
"NETANYAHU, BİR SAVAŞ ÇIKARARAK İKTİDARDA KALMAYI HEDEFLEDİ"
İsrail, siyaseti aslında hep aşırı sağa yakın olmuştur. Ama son dönemde git gide daha da radikalleşen bir aşırı sağcı söylemin İsrail'in siyasetini esir aldığını görüyoruz. Netanyahu da özellikle Batı siyasetinde yükselen otoriter-popülist siyasetçilerin bir benzeri olarak ortaya çıktı. Özellikle iktidarını sağlama almak için aşırı sağcı ve ırkçı söylemlere yöneldi. Buna rağmen son seçimlerden sonra koalisyon kuramadı, aksine karşısındaki blok bir hükümet kurmak üzereydi. Ayrıca çok ciddi yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya. İktidarda kalabilmek için böyle bir savaşı başlattı aslında. Başlayan bu savaş neticesinde kendisine karşı koalisyon kuracağını söyleyen bazı partiler geri adım attı. Tekrar yönlerini Netanyahu'ya çevirdiler.
"İSRAİL İÇ SAVAŞA DOĞRU GİDİYORDU"
İsrail'deki Araplara yönelik olarak çok ciddi saldırılar, linç girişimleri yaşandı. Aslında İsrail bir iç savaşa doğru gidiyordu. İsrail'in bunlara göz yumduğunu düşünüyorum. Özellikle bu iç karışıklığı kışkırtmak, bir provokasyon gerçekleştirmek ve bunun üzerinden Netanyahu iktidarını sağlamlaştırmak istedi. 'Biz tehdit altındayız', 'İçimizde Araplar ayaklandı' demek için bu olayların önünü açtı. İsrail'in hem Filistin topraklarında hem de kendi içinde kurmuş olduğu gözetim ve denetleme, istihbarat imkanlarını göz önünde bulunduracak olursanız, bütün bu olayların bu raddeye varmış olmasının çok masum olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla olayın birkaç boyutu var.
"KENDİ SİYASİ İKTİDARI İÇİN İSRAİL'İ ATEŞE ATTI"
İsrail'deki Filistinlilerin, yıllardır Filistin meselesine sessiz kaldıkları, tamamen asimile edildikleri yönünde bir söylem vardı. Bu son olay onu da yıktı. İsrail'deki Filistinlilerin de gerektiğinde bedel ödemeye hazır olduklarını, sokağa çıkmaya hazır olduklarını gördük. Araplar ile Yahudilerin daha da ayrıştığı bir sürece doğru gidiyor İsrail. Aslında Netanyahu, kendi siyasi iktidarı için ülkesini ateşe açtı. Kısa vadeli bir kazanım ama uzun vadede İsrail bundan çok büyük zarar görecek.
"NETANYAHU KARA OPERASYONUNA CESARET EDEMEDİ"
İsrail polisinin Mescid-i Aksa'daki cemaate saldırısı ve Netanyahu'nun açıklamaları ateşkesin seyrini nasıl etkiler?
Savaş 7-8 gün devam etti. Bu süre içerisinde Hamas İsrail'in birçok noktasını vurma kapasitesini askeri olarak gösterdi. Demir Kubbe, bu saldırıların büyük çoğunluğu engelliyor ama her savunma sisteminin bir doyum noktası olduğu için onun aşan füzeler İsrail'i vurdu. Lübnan da saldırılar başladı. İsrail bir kara operasyonuna hazır değil. Kara operasyonu çok ciddi kayıp getirecektir. Netanyahu böyle bir kayıp vermek istemiyor. Netanyahu'nun esas derdi kendi iktidarını sağlama almak. Ama ciddi bir kara operasyonuyla yüzlerce askerini kaybedecekti ya da bunların bir kısmı Hamas tarafından esir alınacaktı. Bu Netanyahu için çok büyük bir siyasi yıkım olurdu. Buna cesaret edemedi. Hava saldırılarını gerçekleştirdi. Olayın gittiği noktada bir noktadan sonra kara savaşına başlamak zorundaydı. Burada ABD, Netenyahu'nun kurtarıcısı olarak devreye girdi. Ateşkes çağrısı yaptı. İsrail de buna uyarak ateşkes yaptı. Fakat sonrasında ortaya çıkan görüntüler İsrail'i rahatsız etti, zira Filistinliler büyük bir zafer kazandı. Çünkü Kudüs ve diğer bölgelerde güçlü bir direniş oldu.
Gerçekten askeri olarak iki eşit güçten bahsedemeyiz. İsrail askeri olarak dünyanın en modern ordularından birine sahip. ABD ile eş değer düzeyde. Sayı olarak değil ama nitelik açısından ABD ile eş değer düzeyde bir teknolojiye sahip. Böyle bir gücün karşısında Filistinliler ile ateşkes yapmak zorunda kalması aslında İsrail açısından bir kayıptır. İsrail bütün bu teknolojik imkanlarına askeri kapasitesine rağmen bu direnişi ortadan kaldıramıyor. Sadece büyük zarar verdiğini iddia ediyor. Dolayısıyla sonrasında Filistinliler zafer kutlaması yapıyor. Netanyahu'nun bu görüntüler karşısında kamuoyunda ve İsrail'de psikolojik üstünlüğü kaybetmemek adına, İsrail polisini Mescid-i Aksa'ya saldırttı. 'Bak orası hala bizim elimizde', 'İnisiyatif bizim elimizde' demeye çalışıyor. Baskının öncesinde zafer görüntüleri geliyordu. Bu onun için büyük bir PR kaybıydı. Sonrasında böyle bir saldırı yaptı.
"ÖNEMLİ OLAN FİLİSTİNLİLERİN SAHADAKİ DİRENİŞİ"
Uluslararası baskı bir yere kadar önemli. Esas sahadaki direniş önemli. Uluslararası baskı tabi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun toplanmış olması, İslam dünyasından sesler yükselmeye başlaması ve en önemlisi Türkiye'nin ciddi olarak tepki ortaya koymasıyla birlikte ABD'den de çağrı gelince İsrail geri adım attı. Burada önemli olan Filistinlilerin sahadaki direnişi.
"ABD, SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR İŞGAL İÇİN İSRAİL'İ ARADA SIRADA DİZGİNLİYOR"
Uluslararası kamuoyu özellikle ABD, bu ateşkesin sürmesine destek sağlar mı?
ABD'nin buradaki politikasında bir değişiklik yok. ABD tam manasıyla İsrail'in arkasında. Dolayısıyla sadece İsrail'in çok sert politikalarını yumuşatmaya yönelik bazı girişimleri oluyor. Dünya kamuoyu önünde İsrail'i kurtarmak adına yapmış olduğu girişimler var. Bunun dışında ne İsrail'i gerçek anlamda barışa zorlayacak bir girişimi var ne de Filistinlere gerçek manada bir desteği söz konusu. Burada esas önemli olan, Filistin meselesinin özünde Kudüs vardır. Kudüs'ün Müslümanlar için önemi vardır. Kudüs'e yönelik yapılan bu girişimlerde şöyle bir tehlike söz konusu; büyük bir sosyal patlamaya yol açma tehlikesini bünyesinde barındırıyor. Mescid-i Aksa'ya yönelik yaşanacak büyük bir provokasyonda, ABD'nin kurmuş olduğu Arap dünyasındaki kukla rejimlerin bir anda sallantıya girmeleri söz konusu olabilir. Bu rejimlerin çökmesi ABD'nin çıkarlarının tersine. Bu yüzden İsrail'i sürekli dizginleyen bir politika izliyorlar. İsrail'in bölgede güvenliğini sağlayan da bu rejimler. İsrail'in askeri gücü var ama etrafında demokratik rejimler olsa, halka hesap veren ve halkın isteklerini yansıtan iktidarlar olsa İsrail bu pervasızlıkla Filistin'e bu saldırıları, Gazze'ye bu ablukaları uygulayamaz.
ABD burada daha çok İsrail'in daha dengeli bir politika izleyerek işgali devam ettirmesini savunuyor. Yoksa işgale karşı değil."
İsrail'den kalleş bombalı saldırı! Gazze'deki hastanenin koronavirüs test laboratuvarını böyle bombaladılar