Ölüm Konvoyu: Ev Arkadaşım "Acaba Anneannem de Bu Askeri Araçlardan Birinde Mi Yatıyor?" Diyerek Ağladı
İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan LUMSA Üniversitesi'nde Reklamcılık ve Dijital İletişim alanında yüksek lisans yapan öğrenci Doğukan Fıstıkçıoğlu ile iletişime geçtik. İtalyan ev arkadaşının anneannesinin koronavirüsten dolayı vefat ettiğini ve arkadaşının ailesinin yanına gidemediğini anlatan Fıstıkçıoğlu, "En son yanımda askerlerin taşıdığı o ceset konvoyunu gördüğünde "Acaba anneannem de bu konvoyun içinde mi?" diyerek ağlamıştı" şeklinde konuşarak durumun vahametini anlattı.
Kişisel bilgilerinizden, öğrencilik hayatınızdan, İtalya'daki yaşamınızdan bahseder misiniz?
Merhabalar, ismim Doğukan Fıstıkçıoğlu. 26 yaşındayım. Marmara Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema mezunuyum. Yaklaşık 1.5 yıl önce yüksek lisans sebebiyle İtalya'nın Roma şehrine geldim. Şu an burada LUMSA Üniversitesi'nde Reklamcılık ve Dijital İletişim okuyorum. 1.5 yıldır Roma'da yaşıyorum bu sebepten dolayı. Ailem Türkiye'de yaşıyor. İletişimimiz tatbikî internet üzerinden gerçekleşiyor. Bu zorlu süreci ayrı yerlerde atlatmak iki taraf için de çok zorlu geçiyor. Ancak salgının ilk yayıldığı zamanlarda çoğu arkadaşım ülkelerine geri dönerken bu kararı ben kendim verdim açıkçası. Burada kalıp kendimi izole edip korumayı tercih ettim, Türkiye'ye dönmektense.
İtalya'daki koronavirüs sürecinden bahsedebilir misiniz?
İtalya'daki koronavirüs süreci aslında çok garip, ilk olarak çoğu kişinin de bildiği üzere Lombardiya Bölgesinde, kuzey tarafında ilk vakalar çıkmıştı. Tüm kararlar alınırken, geç alındığı için bu konuma geldi. İlk çıktığında sadece 50 bin kişilik bir bölgeyi karantina altına aldılar. Ancak ülkenin geri kalan yerlerinde hayat olduğu gibi devam ediyordu. Daha sonra 11 şehri kapattılar içinde Milano'nun ve Venedik'in de olduğu. Ancak karantina altına alınmadan önce bu durum basın yoluyla ortaya çıktığı için, okulların kapatılma süreci de aynı şekilde, tüm öğrenciler özellikle ailelerinin yanına gitmek için şehir değiştirdiler. Hatta karantina altına alınmadan önce haber yayılınca çoğu insan o 11 şehirden kaçmaya çalıştı, güney tarafına doğru gelmeye çalıştı. Bu nedenle inanılmaz derecede yükseldi vaka sayısı ve bulaşma durumu. Burada, Roma'da tüm ülke karantina altına alınana kadar tüm hayatımız normal akışında devam ediyordu. Okullarımız devam ediyordu. Dışarı çıkıyorduk. Dışarıda maske takan çok az insan vardı. Sadece turistik bölgelerde turistler maskeli dolaşıyordu. Ancak İtalyanlar hiçbir şekilde herhangi bir koruma durumunda değildi. Bu işi ciddiye almıyorlardı. En başında bizim de yaptığımız gibi. Ben de bu hataya düştüm. Ben de başta çok ciddiye almamıştım açıkçası bu durumu. Tabi artık bu süreç, yaklaşık 11 gündür tüm ülke karantina altında. Tatbikî şimdi artık herkes daha bilinçli Kaldırımda yürürken bile karşıdan birinin geldiğini görünce bir mesafe koyuyoruz aramıza. Çoğu insan maskeli ve eldivenli dolaşıyor artık. Tabii, hepsi için çok geç oldu. Vaka sayısı ve ölümler çok fazla arttı.
İhtiyaçlarınızı gidermek için markete, eczaneye çıktığınızda neler hissediyorsunuz? Boş sokaklar sizi ürkütüyor mu?
İhtiyaçlarımızı gidermek için markete, eczaneye çıkabiliyoruz sadece şu an. Onda da özel bir form olması lazım, nereye gittiğimizi yazdığımız veya hangi mahallede, sokakta evimizin olduğunu belirten bir belge. Polis bizi çevirdiğinde "markete gidiyorum, evim şurada" dememiz lazım. Bunu görmek istiyorlar. İlk zamanlarda, ilk karantina durumunda boş sokaklar insanı çok fazla ürkütüyordu. Ben de çok ürkmüştüm. İlk günlerde hatırlıyorum, sokağa çıktığımda, market için dışarı çıktığımda, bomboş bir sokak vardı. Benimle birlikte sadece 2-3 kişi dolaşıyordu. Kendimi rüyada gibi hissettim. Banka oturup "Acaba şu an rüyada mıyım? Yoksa kıyamet senaryolu bir filmin içinde miyim?" diye düşünüyordum. Zaman geçtikçe artık sokakların boş olmasına, sessiz olmasına alışıyorsunuz.
Virüs, ölümler, her gün artan vaka sayısı insanların akıl sağlığını olumsuz yönde etkilemeye başladı. Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Her gün artan vaka sayısı tatbikî herkesin moralini çok fazla bozuyor. Her gün durum daha iyiye gidecek, ölümler azalacak derken her gün vaka ve ölüm sayısı giderek artıyor. Geçtiğimiz günler itibariyle ölüm sayısında Çin'i de geçmiş bulunuyor İtalya. Tabii bunları bu kadar yakından yaşamak herkes için çok zor. Özellikle de psikolojik açıdan. Daha dün yaşadığım bir olay, apartmanımdan birinin korona testi pozitif çıktığı için gelip alındı. Hastaneye götürüldü. Yani bunu bu kadar yakından yaşamak, hissetmek gerçekten akıl sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Burada durum o kadar içler acısı bir hal aldı ki, ölenler için tabut bulamıyorlar artık. Cesetler askeri araçlarla toplu bir şekilde taşınıyor. En yakın şahidi olduğum bir olay var hatta. İki tane İtalyan ev arkadaşım var. Birinin bir hafta önce anneannesi vefat etti koronavirüsü sebebiyle. Arkadaşım ailesinin yanına gidemedi. Ailesi de son zamanlarında annelerini göremediler. Ve en son yanımda askerlerin taşıdığı o ceset konvoyunu gördüğünde "Acaba anneannem de bu konvoyun içinde mi?" diyerek ağlamıştı. Gerçekten o kadar garip ve zor bir durum ki…
Ancak bunu toparlamak için evde geçirdiğim zamanı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorum. Online kurslarla başka alanlarda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Derslerimiz zaten devam ediyor bir yandan. Olabildiğince pozitif kalarak, bunun geçeceğini bilerek, olabildiğince kendimizi koruyup psikolojimizi yüksek tutmaya çalışıyoruz.
Türkiye'deki ailenize ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
Türkiye'deki sevdiklerime, aileme bu salgının en başından beri, daha Türkiye'de vaka sayısı hiç yokken bile gerekmedikçe dışarı çıkmamaları gerektiğini, bu işi fazlasıyla ciddiye almaları gerektiğini söyledim. Çünkü İtalya'da ilk başlarda herkesin yaptığı en büyük hata bu sorunu ciddiye almamaktı, herkesin normal hayatına devam etmesiydi. Bunu yapmamaları için özellikle tüm ailemi, sevdiklerimi uyardım. Dışarı çıkmamaları gerektiği, zorunlu olmadıkça toplu alanlardan uzak durmaları gerektiği tavsiyelerinde bulundum. Çünkü vaka sayısı 1 iken bile "Aman bize bir şey olmaz, buraya gelmez" demekle olmuyor. Bunu İtalya'da çok iyi öğrendik. Roma'da yaşayan herkes de binlerce vaka varken "Sadece 20-30 kişi öldü, bize gelmez. Bir şey olmaz" dedi. Ama şu anki sıkıntı herkesin de bildiği üzere büyümüş durumda.
Ailem İtalya'daki durumdan dolayı çok fazla endişeli. O yüzden ülkeye geri dönmemi istiyorlardı. Uzun bir süre böyle bir şansım yoktu. Ancak son alınan kararla Türkiye İtalya'ya, özellikle buradaki öğrenciler için, bir uçak gönderme kararı aldı. Ülkeye geri döndürmek için. Ben dönmeme kararı aldım. Çünkü öyle bir psikolojiye giriyorsunuz ki burada, oradaki 14 günlük karantina sürecini, başarılı bir şekilde atlatsam bile devamında rahat olamayacağımı düşünüp, taşıyıcı olabilme ihtimalimi düşünüp birilerine bulaştırma riskini göze almak istemedim. Burada kaç gündür evde olduğumuzu bile sayamıyoruz. Bu süre zarfında insan öyle bir psikolojiye bürünüyor ki, sanki uzun süre bu durum bitmeyecek, sanki her zaman ben bir taşıyıcıymışım gibi, insanlara bulaştıracakmışım gibi hissettiğim için böyle bir karar aldım. O yüzden dönmüyorum.
Her şey düzeldiğinde, karantinadan çıkınca yapacağınız ilk şey nedir?
Bu hastalığı geride bırakınca yapacağım ilk şey sanırım gezmek olacak. Ertelemek zorunda kaldığım planlarımı gerçekleştirmek istiyorum. Türkiye'ye ailemin, sevdiklerimin yanına dönmek de istiyorum. İnsan bu süreçte çok fazla şeyin değerini anlıyor. Sevdikleriyle vakit geçirmenin değerini, gezmenin verdiği özgürlük hissini anlıyor. Bu durumun tüm insanlık için bir dinginlik bir kendini bulma zamanı olmuştur diye düşünüyorum. Pozitif kısmından bakmaya çalışıyorum en azından bu duruma. Umarım en kısa sürede bunu da atlatıp normal hayatımıza geri döneceğiz. Herkese sağlık diliyorum. Kendinize iyi bakın.