Neredeyse iki yıl önce bugün, Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi binasında enkazın arasında durmuş kapsamlı hasarı inceliyordum. Ankara'ya gelir gelmez havaalanından direkt Meclis binasına gitmiştim. Ziyaretimin birkaç gün öncesinde, 15 Temmuz'da, gerçekleştirilen o kalkışmanın, Türkiye'deki demokrasiye ve demokrasinin önemli sembolleri olan kurumlara karşı yapılmış bir hakaret olduğu konusunda kafamda hiç bir şüphe yoktu. Ankara'ya gelişimden önce televizyonda darbe girişimi ile ilgili gelişmeleri izlerken olanlara inanmakta güçlük çekiyordum. Ayrıca Türklerin olağanüstü kahramanlıkları ve darbecileri durdurmak için hayatlarını riske atmaları beni çok etkilemişti. Demokrasiyi korumak için maalesef 249 kişi hayatını kaybetti; kahramanlıkları ile her zaman hatırlanacaklarından eminim. Birleşik Krallık'ın neden Türkiye'nin yanında yer aldığını soranlara, ve o gece olabileceklerden ve Türk hükümetinin darbecilerle mücadele etmek için verdiği karşılıktan şüphe edenlere şunu soruyorum: Benzer bir saldırı, bizim Parlamentomuza ve hatta Buckingham Sarayı gibi kurumlarımıza yapılsaydı biz ne yapardık? Onlara, Meclis'e yapılan saldırının, darbecilerin demokrasi ve insan hayatına önem vermedikleri konusundaki korkunç gerçeğin bir göstergesi olduğunu hatırlatıyorum. Kendi deneyimlerimizden bunun nasıl bir his olduğunu çok iyi biliyoruz zira Avam Kamaramıza 1974 yılında IRA ve 1940'da da Hitler saldırı gerçekleştirmişti. Dünya zor ve tehlikeli bir yer; bu zor dünyada Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki dostluk da işte bu yüzden çok önemli. Dostlar olarak birlikte çalışıyoruz ve dostlar olarak birbirimizle bazen zor ama önemli meselelerde doğrudan iletişim kuruyoruz. Ama daima yaptığımız bir şey var, o da karşılıklı güveni esas almak. Bu nedenle 2016 yılında darbe girişiminden dört gün sonra gerçekleştirdiğim ziyaret ve yine 2017 yılındaki ziyaretim, Birleşik Krallık'ın, darbe girişimi esnasında Türkiye'nin ve Türk halkının yaşadıklarını, ve ülkede kamu düzenini korumak ve rejimi güvence altına almak için yapılması gerekenleri anladığını teyit eden önemli bir jestti. Türkiye 15 Temmuz'daki darbe girişimini hatırlarken ve hayatlarını kaybedenleri anarken, Türk halkı ve hükümetinin yanında olduğumu bir kez daha vurgulamak isterim. O gece ile ilgili anıların pek çok kişinin hafızalarında uzun zaman yer edeceğini biliyorum. Zaman yaraları iyileştirir ve Türkiye'nin 15 Temmuz 2016'da yaşananları atlattıkça kendine yeniden güveneceğinden eminim. Türkiye'nin, yeni Başkanlık sistemi altında demokratik geleneklerini daha da geliştireceğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasında da belirttiği gibi, demokrasinin ve o gece Türk halkının savunduğu özgürlüklerin korunacağını ve güçlendirileceğini umuyoruz. Bu açıklamayı Birleşik Krallık adına yapıyorum. Biz iyi zamanda da kötü zamanda da daima Türkiye'nin dostu, müttefiki ve yakın ortağı olduk ve olmaya devam edeceğiz. Ülkelerimizdeki istikrarın ve ekonomik başarının temelini oluşturan, örneğin hukukun üstünlüğü gibi demokratik değerleri ve ilkeleri korumada Türkiye'nin yanında olmayı sürdüreceğiz.