Hayatımın temelinde yer alan gün boyu zinde kalmamı sağlayan doğanın en değerli besini ve yaşam iksirimdir bal. Her güne 1 tatlı kaşığı balı, büyük bir su bardağı ılık suya karıştırarak başlıyorum. Gün içinde bal çaylarıma eşlik ediyor. Bal konusundaki birçok araştırmayı yakından takip ediyorum. Bu konuda geçen hafta dünyanın en büyük organizasyonu olan Uluslararası Arıcılık Kongresi, İstanbul Kongre Merkezinde yapıldı. Bir asrı aşkın süredir dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan kongrenin 2005 yılından bu yana süren adaylık süreci sonrasında ülkemiz, 45. Apimondia Kongresi'ne ev sahipliği yaptı. Bunun mutluluğunu yaşayan biri olarak hemen kongreye kaydımı yaptırdım. Kongre 5 gün boyunca dünyanın 120 ülkesinden değerli arıcılık sektörünün lokomotifleri olan sayıları yaklaşık 12 bini bulan arı üreticileri ile bilim adamlarını bir araya getirdi. Bal konusunda teknoloji, üretim ve sağlık ile ilişkisi konularındaki yenilikler paylaşıldı. Kongreden bal konusunda öne çıkan tüketici sağlığı açısından önemli başlıkları sizinle paylaşmak isterim.
BAL ÜRETİMİNDE DÜNYA İKİNCİSİYİZ
Türkiye 12 bini aşkın bitki çeşitliliğine ev sahipliği yapması sayesinde Çin'den sonra 106 bin tonluk bal üretimiyle dünyada ikinci sırada yer alıyor. T.C. Gıda Tarım Hayvancılık Bakanımız Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba'nın açıkladığı gibi bu balın sadece 7 bin tonunu ihraç ediyoruz. 45. Apimondia Kongresi ülkemizdeki arıcılıkla uğraşanlarla uluslararası arıcıları bir araya getirerek dünya platformunda bizde varız demek için çok önemli olduğunu vurguladı.
ARI EKOSİSTEMİN ÖNEMLİ BİR PARÇASI
Albert Einstein'ın "Eğer arılar yeryüzünde kaybolursa insanlık da yok olur" sözünü sıklıkla duymuşsunuzdur. Çünkü arının ekosistemdeki önemi çok büyüktür. Arı olmazsa ekolojik dengede tozlanma olmaz, bitki olmaz ve sonunda da insanlık olmaz diyebiliriz. Bugün ülkemizin doğal bitki florasının bozulması arının bize mucizevi bir şekilde sunduğu bala ulaşmamızı da tehlikeye sokar. Bu nedenle tarım ilaçları, kimyasal gübreler, sanayi giderleri ile iç içe olan bir tarım alanının arılar için büyük bir tehdit unsuru olduğunu belirtmeliyim. Arıların bu fiziksel ortamlarda bağışıklık sistemleri zayıflar. Koloni hastalıkları sebebi ile ölümlerin giderek arttığı görülmektedir. Bu nedenle endüstriyel değil doğal geleneksel tarım hem doğanın hem de arı yaşamının dengesinin kurtarıcısıdır.
MUCİZE KOVANDAN KAVANOZLARA
Arıların bitkilerden topladıkları nektarları metabolize ederek bala dönüştürmeleri biyokimyasal bir işlemdir ve kovan içinde doğal ortamda gerçekleşir. Bir kovanda yaklaşık 10 bin ile 40 bin arasında arı bulunmaktadır ve her arı günde 10-15 kere kovandan çıkarak, 80-100 çiçekten nektar ve polen toplar. Bitkilerden gelen sağlık açısından birçok faydalı biyoaktif bileşenleri bulunduran doğal besin olan bala herhangi bir madde katılması ya da yapısındaki bir maddenin uzaklaştırılması kanun ve yönetmeliklerce yasaklanmıştır. Türkiye bal tebliğine göre kendi doğal yapısı korunmuş, antibiyotik kalıntıları bulunmayan, sağlığa zararlı patojenler içermeyen, kendine özgü tat ve kokuya sahip olması gerekiyor. Bunun için mutlaka balın kovandan kavanoza kadar olan sürecinin kontrol altına alınması testlerden geçtikten sonra tüketimin gerçekleşmesi şart. Açık bal tüketmenin büyük risk taşıdığını unutmamak gerekir.
MİDE LEZYONLARINI DÜZENLİYOR
Bal mide ülersinin temel etmeni olan Helicobakter Pylori adlı bakterinin gelişimini ve mide ülseri olan kişilerde ise hastalığın ilerlemesini önler. Kongrede sunulan bazı araştırmalarla düzenli olarak bal yiyen bireylerin mide içi lezyon, yaralarının iyileştiğini gösterdi.
VÜCUTTTA DETOKSİFİKASYONU SAĞLIYOR
Bugün çevre kirliliğine maruz kalmış besinlerin ya da farklı kaynaklardan gelen ağır metallerin vücudumuzda birikmesi nedeniyle karaciğer kanserinden beyin fonksiyon bozukluklarına varan sorunlar yarattığını açıkça söyleyebiliriz. Bal fenolik asit ve flavonoid içeriğinden dolayı serbest radikallerin oluşumunu hızlandıran bu metal iyonlarını tutarak, karaciğeri koruyup toksin atma yeteneğinin maksimumda çalışmasını destekler.
ÇOCUKLARDA DİŞ ÇÜRÜKLERİNİ ÖNLÜYOR
Bal içinde bulunan glikoz ve früktozun ağız içi mikroflorası tarafından laktik aside dönüştürülmez. Dolayısıyla sofra şekeri gibi ağızda diş çürüklerine neden olmaz. Tam tersine antibakteriyel etki ile ağız içi hijyene yardımcı olur.
AKCİĞERLERİ RAHATLATIYOR
Amerika'da üst solunum yolu enfeksiyonu olan 105 çocuk üzerinde yapılan araştırmada 1 hafta boyunca çocuklara hergün bir fincan taze adaçayına 1 yemek kaşığı bal eklenerek sabah ve ikindi vaktinde içirilmiş, akciğer hırıltı muayenesi yapılmış ve boğaz kültürleri alınarak hastalıklarının seyri takip edilmiştir. Araştırma sonucunda; ballı adaçayı içen çocukların gece öksürük ataklarının yüzde 75 azaldığı, öksürük ilacı kullanan çocuklara göre iyileşme süresinin de benzer olduğu belirtilmiştir.
***
Arı ürünlerine ilgi artıyor
Kongrede yapılan sunumlarda Apiterapi dediğimiz bal ile birlikte arı kovanında üretilen propolis, arı sütü ve polenin tedavi kürlerindeki yeri Endonezya, Rusya, Türkiye ve Çin'de yapılan önemli araştırma verileriyle tartışıldı. Propolis bitki kaynaklarından toplanan reçine karışımı, arı sütü bal arılarının arı sütü bezlerinden salgıladıkları beyazımsı koyu renkte besin kaynağı ve çiçeklerin üremesi için oluşturdukları biyoaktif yapılar olarak arının doğaya sunduğu bal dışı ürünlerdir. Bu ürünlerin ortak özelliği protein, enzimler, mineral ve etkin antioksidanları ihtiva etmeleri tüketildiklerinde hastalık kalkanı ya da tedavi edici görev yapmaları sağlık açısından değerlerini de arttırıyor.
Propolisi kanser tedavilerinde kür olarak kullanmanın flavonoid içeriğinden dolayı hastaların bağışıklığını arttırdığı, polen - propolis - arı sütü karışımlarının multiple skleroz hastalarında miyelin kılıflarını yenileyerek hastaların sinir sistemi hasarlarında pozitif etki yaratarak tedaviye katkı sağladığı ve arı poleninin kanser hasarı yapan dokuların yenilenmesinde birçok biyolojik mekanizmayı harekete geçirerek onarım sağladığı bildirildi.