İnsanoğlu temel ihtiyacını karşılamak için karnını doyururken araç kullanmaya başladığında yemek kültürünün de ilk adımını atmış oldu. Sadece parmaklarıyla yemek yerken bile yiyeceklerini kesmek için bıçak ya da benzeri bir araç kullandığı için bıçağın ilk yemek avadanlığı olduğu varsayılır. Geçen hafta sizinle sofra bıçaklarının öyküsünü paylaştım. Bu hafta sıra kaşıkta. Zira dünyanın yarısı çatal, yarısı aynı işlevi gören yemek çubukları kullanırlarken, kaşık, bütün dünya uluslarının tek ortak avadanlığı. Üstelik de çataldan çok önce sofralarda yerini almış bir gereç.
KEMİKTEN FİLDİŞİNE
Dünyanın her yerinde insanlar kaşığı hep aynı amaçla kullanır. Ancak bir Çinlinin sofrasında çorba çanağı ile birlikte getirilen mavi beyaz renklerde zarif porselen ya da Topkapı Sarayı'nın Hazine dairesinde sergilenen, sapı mercan ve fildişi kakma, çukur kısmı kaplumbağa kabuğu, yani bağadan yapılma kaşık bile bu sofra eşyasına farklı toplumların kendi din ve kültürlerinin damgasını vurduğunu gösteriyor. Nitekim Osmanlı'da kemikten fildişine kadar çok çeşitli malzemelerden kaşıklar kullanıldığı halde altın ya da gümüşten yapılanına rastlanmamasının tek nedeni var; altın yemek takımlarının İslam dinince haram sayılması. Kaşık, çok işlevsel bir avadanlık. Uygarlığın erken dönemlerinde deniz kabukları sopalara bağlanıp elle yenemeyecek sıvı yiyecekleri ağza ulaştıracak ilkel kaşıklar yapıldı. Zamanla insanlar sevdikleri yemekler için özel kaşıklar geliştirdiler. Örneğin bir dönem İngiltere'de rafadan yumurtayı sedeften kaşıklarla yemek moda olmuştu. Yumurta sarısı gümüş üzerinde leke bıraktığı için, normalde Batı dünyasında şık sofraların yaygın malzemesi olan gümüşten yapılmış kaşık yerine sedef kullanıldı. Yine İngiliz evlerinde hardal çok önemli bir tatlandırıcı olduğu için bu ülkede çok zengin hardal kaşık örneklerine rastlanıyor. 18 yüzyılda Avrupa'da kibar sofralarda kemikli etlerin iliğini ince uzun bir kaşıkla çıkarmak moda oldu. Bu döneme ait iki uçlu, bir tarafı ince, diğeri kalın kemiklerin içine girebilecek kaşıklar yaygınlaştı. Doğal olarak kemik iliği yemenin adabı da geliştirildi. Kemik beyaz, şık bir peçete yardımıyla sol elle tutuluyor, ilik sağ elle özel kaşığıyla yeniyordu. Bugün bu kaşık kullanılmıyor. Oysa bütün ilik sevenler, ben de dahil, kemikli incik kebap ya da İtalyan osso buco yemeği yerken böyle bir kaşığa çok ihtiyaç duyuyoruz. Bir zaman moda olup sonra kaybolan nice kaşık arasında sadece çay kaşığı bütün dünyayı fethetmeyi başarmış. Bu kaşığın anavatanı da İngiltere. İngilizler 17. yüzyılda çaylarını süt ve şekerle içmeye başladıklarında, çayı karıştırmak için bir kaşık geliştirmişlerdi. Varlıklı ailelerin evlerindeki çay masasında yer alan bu kaşık diğer sofra servisinden ayrıydı. Bu kaşığın İngiliz çay sofrasından nasıl olup da hiç çay içmeyen toplumların evlerine bile girebildiği gerçekten bir sır.
İKİ ÖNEMLİ İŞLEVİ VAR
Gelelim yemek kaşığına; bu avadanlığın iki işlevi vardır. Yan kenarına dudağı değdirerek içindeki sıvıyı içebilirsiniz. Ya da biraz daha kıvamlı yiyecekleri içine tepeleme doldurduktan sonra kaşığın uç tarafından onları ağzınıza boşaltabilirsiniz. Oysa daha önceki dönemlerde söz gelimi ortaya gelen kaseden tabağa pilav aktarmak için geniş ağızlı ıspatula benzeri kaşıklar vardı. Zamanla günümüzdeki incir şeklindeki kaşıklar geliştirildi, kaşıklar daha hafif, zarif ve kullanışlı hale geldi. Böylelikle de Avrupa evlerinde bulunan jöle kaşığı, domates kaşığı, sos kaşığı, zeytin kaşığı, kremalı çorba kaşığı, konsome kaşığı (bu kremalı çorba için olandan daha dar bir kaşık) gibi sayısız kaşık çeşidi tarihe karıştı. Yok olanlar arasında patates cipsi yerken kibar insanların parmakları yağlanmasın diye ABD'deki Saragota Kaplıcaları'nda geliştirilen ve bu adla anılan kalın ve kısa saplı balon şeklindeki gümüşten cips kepçesi de vardı. İnsanlığın bu kaybolan kaşık ve kepçelerin ardından yas tutmaları gerekmiyor. Çünkü servis takımlarının bu kadar detaylı hale gelmesi hayatı kolaylaştırmaya katkıda bulunmuyor, tersine kaosa götürmekten başka işe yaramıyordu.