Gazetecilik mesleğimin ilk yıllarında bazı yabancı fütüristlerin 21. yüzyıl için yaptıkları öngörüleri derlemiştim. Bu gelecek vizyonerlerine bakılırsa bizler bugün sofraya oturup sohbet eşliğinde yemek yemek yerine beslenme uzmanının öngöreceği hapları içerek "en iyi şekilde" beslenecektik. Burada en iyi, en sağlıklı anlamına geliyordu herhalde. Zira hapla beslenmenin lezzetle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Bir yemeksever olarak bu kehanetin gerçekleşmemiş olmasından çok mutluyum. Ama vizyonerler bugün de ağzımızın tadını kaçırmaya çalışıyorlar.
İş hayatında uzun zaman yer almış olanlar hatırlarlar. Bir zamanlar "sulu" fotokopi makineleri vardı. Tek bir yaprağı kopyalamak 15 saniye kadar sürer, kağıt makineden ıslak ıslak çıkar. Soluk siyah beyaz metin ya da resim birkaç hafta sonra yavaş yavaş yok olup giderdi. Günümüz fotokopi makineleri çok gelişti. Hatta üç boyutlu fotokopi cihazları özellikle endüstride bir takım parçaların prototiplerini üretmekte ucuz çözüm olanakları sunuyor. Gel gelelim fotokopi cihazının gastronomiye de uyarlandığını gençlik yıllarımın ünlü fütüristlerinin bile aklından geçirmemiş olduğunu sanıyorum.
Bugün pastacılık yarışmalarının şampiyonlarına meydan okuyan 3 boyutlu fotokopi cihazları için rengarenk şekerden çiçek bahçeleri, duvağı tülden yapılmış izlenimi bırakan gelin figürlerini kısa sürede ortaya çıkarmak mümkün. Cihaza sıradan fotokopi makinelerinden farklı olarak mürekkep yerine değişik renk, lezzet ve kıvamlarda şeker karışımları yerleştiriliyor. Önceden belirlenen şablona göre cihaz bunları en alttan başlayarak kat kat işleyerek şekerden heykellere dönüştürüyor.
Şimdilik 3D Systems firması tarafından geliştirilen cihazın en önemli kusuru fiyatı. Tüm hazırlıkları tamamlanan cihaz gelecek yıl 20 bin dolar fiyatla piyasaya sunulacak. 1980'lerde çalıştığım gazeteye ilk kez kurulan gazetecilik bilgi işlem sistemi bütün bir kata yayılmıştı ve bir servete mal olduğunu öğrenmiştik. Ancak bu koca sistem günümüzün sıradan bir dizüstü bilgisayarından daha güçsüzdü. Bu mantık önermesini ciddiye alacak olursak, mutfaklarımıza bir de 3 boyutlu fotokopi cihazını yerleştireceğimiz, internetten tarif beğenip malzeme siparişi vereceğimiz günlerin yakın olduğunu varsayabiliriz.
Fotokopi sadece pastacılığa el atmış değil. İspanyol Natural Machines ürettiği cihazlarda yalnız şeker kullanmıyor, püre haline getirilebilen her şeyi kopyalıyor. Tatlı patates, domates ve balkabağından fırına hazır hale gelmiş kekler yapabiliyor.
Paslanmaz çelikten kartuşlarına makarna hamuru dolduracak olursanız, fotokopi cihazı, haznesine altı üstü hamur, ortası istediğiniz malzemeyle doldurulmuş birbirinin kopyası İtalyan mantılarını diziyor. Bu gelişmeler 1990'larda dünyayı saran moleküler gastronominin yöntemlerini andırıyor.
BİLİM İNSANLARI ÇALIŞIYOR
Günümüz bilim dünyası bu akımı araştırma laboratuvarlarında sürdürüyor. Daha şimdiden benzer anahtar aromalar içeren gıda ürünlerini eşleştirerek ortaya çok başarılı sonuçlar çıkarılabileceği saptanmış. Örneğin soya sosunun meyvelerle uyum sağladığı belirtiliyor. IBM'in süper bilgisayarı Watson'un belleğine yüklenen 10 binlerce yemek tarifi, tariflerdeki malzemelerinin içerdiği maddelerin birbirlerine uyumu hakkındaki tüm bilgileri değerlendirerek bilgisayar aşçılara sığır etiyle çikolatayı, bayırturpuyla da hurmayı eşleştirmeyi öneriyor. Biz kerevizin ayvalısını biliriz; Watson ona kuru üzüm ve eriği de yakıştırıyor. Böyle uçuk bir danışmana ihtiyaç duyan şefler ya da şef olmaya özenenler internette "ibmchefwatson. com" adresinden mutfak fantezilerini zenginleştirebiliyorlar.
Bütün yeni mutfak teorisyenleri içinde en radikali moleküler mutfağın da öncülerinden Herve This. This, gıdaları kelimenin tam anlamıyla kimyasal öğelerine ayırmayı, ardından onları bazı kimyasalların yardımıyla yeniden bir araya getirmeyi planlıyor. Üstelik yalnız da değil; kimyasallar yardımıyla öğelerine ayrılmış gıda ürünlerinden eşi benzeri olmayan ürünler yaratmayı hayal eden nice aklı başında görünen bilim insanı bu hedefe ulaşmak için harıl harıl çalışıyor.
İşte bu noktada yeniden 1980'lerin başındaki bize hap yedirerek karnımızı doyurmayı planlayan fütüristlere geri dönmüş oluyoruz. Ancak ben, çeşitli macunları tüplere doldurup fotokopi makinesine yerleştirmeyi, düğmesine basarak sofralarımıza farklı nesneler getirmeyi planlayanlara da, This gibi mutfaklarımızı kimya yoluyla fethetmeyi hayal edenlere de hiç ihtiyacımızın olmadığını düşünüyorum. Bize gereken, ilaçlardan, hormonlardan, küf ve bakterilerden arınmış, doğal, kendi coğrafyamızın ürünleri. Çiçeği burnunda gazeteciyken yiyecek hapları haberini yazarken, "İnşallah o günleri görmem" demiştim. Bugün de aynı dileği tekrarlıyorum.