Zorlu Center'daki Sonsuzluk Odası'nı gördünüz mü? 14. İstanbul Bienali'nin paralel etkinliklerinden biriydi. 40 Metre 4 Duvar 8 Küp adındaki sergi, artnivo.com işbirliğiyle, Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nin girişindeydi. Sekiz küp içinde, 10 farklı sanatçının çalışmaları sergileniyordu.
En çarpıcı işlerden biri, gerçeklik algısını afallatan, sınırları dağıtan Infinity Room (Sonsuzluk Odası) idi. Yapan, 1985 doğumlu bir medya sanatçısı, tasarımcı, yönetmen, dijital kültür kişisiydi: Refik Anadol. İstanbul'da doğmuştu, Los Angeles'ta yaşıyordu. Çağdaş sanata ilgi duyanların tanıdığı biriydi ama 'Anadol' dediğinizde, ortalama T.C. vatandaşının ilk aklına gelen, o olmasa gerekti!
İlle de araba meraklısı, muhakkak 70'ler sevdalısı olması şart değil; 'normal' vatandaş için Türkiye'nin en öz hakiki retrosu, Anadol'dur! Fanları vardır. You- Tube, kahkaha garantili eski Anadol reklamlarıyla doludur...
Bugün doğum günü... 1966'nın 19 Aralık'ında inmiş üretim bandından. 50. yaşına giriyor yani. Yarım asır. Bir ömür.
AZ DAHA VEKO!
1960 İhtilali'nden sonra milli bir otomobil yapılması fikriyle ortaya çıkan Devrim (fiyaskosu) var evvelinde ama ilk derli toplu yerli otomobil, Anadol.
Ford ve Fiat ilişkileriyle mevzunun yabancısı olmayan Vehbi Koç, ilk Türk otomobilini üretmek istiyor Otosan Fabrikaları'nda. Hummalı çalışmalar sonucunda şekilleniyor proje. Peki adı ne olacak?
Anket düzenleniyor. 100 binden fazla mektupla iki binden fazla öneri yağıyor. Biri de Vehbi Koç'un ilk hecelerinden hareketle Veko!
Anadol'un tarihiyle ilgili matrak bir şeyler bulurum diye etrafı karıştırırken, kadından yana pozitif ayrımcılık yapan, 1934 tarihli, çok tatlı bir yazıya denk geldim. Yedigün dergisinde yayımlanmış:
"Sporda ve hatta sporun en ağırı olan otomobil kullanmakta kadın bugün çok muvaffak olmuştur. Neden olmasın? Bu asırda, bir kocanın kaprisleri, bir motorün kaprislerinden daha mı az, bir evin idaresi bir direksiyonu çevirmekten daha mı kolaydır sanki? Yol ortasında birdenbire duraklayan bir otomobilde, aksayanın ne olduğunu keşif hususunda kadının elbet erkeğinden çok nafiz ve çok dikkatli bakışları, neden lahzada bulup meydana çıkarıvermesin? Ve bulduktan sonra da, onun, insanların bile yaralarını sarmaya pek muktedir elleri nasıl tamir etmesin?"
"Direksiyona hakim olan, frenleri iradesine rameden, mesafeleri hiçe sayan bugünün kadını, dünkü ev kedisi değildir. Hayatı bütün erkeklerden iyi anlamış ve iyi anladığı için her korkuyu, her tereddüdü benliğinden söküp atmış bulunan yirminci asrın şık, zarif, sağlam, cazip ve enerjik kadınına, korkmadan, çekinmeden, canınızı emniyet edebilirsiniz."
"Ve bir kadının idare ettiği otomobilin içinde -olur a- bir tesadüf sizi herhangi bir elektrik direğine çarptırırsa, şoförün şen kahkahası, yahut güzel tebessümü, duyduğunuz korku ve heyecanın en kıymetli bedeli olacaktır."
Vay be! Pozitif ayrımcılığın bu kadarı!
AKMERKEZ NOSTALJİSİ
Denebilir ki, Akmerkez bu yazının neresinde? Burada: Şimdi... Onun da doğum günü bugün. Akmerkez, Avrupa'nın en büyük alışveriş merkezi olarak açıldığında, takvimler 1993 yılının 19 Aralık yaprağında.
Kanyon'un adı bile yok henüz. İstinye Park'ın yolu bile yok. Zorlu'nun fikri bile yok. Akmerkez; lüks, marka, pahalı vs alışverişin ilk merkezi. Dahası, simgesi.
Sırf alışveriş değil, yeme içme markalarıyla da bir dönem demek Akmerkez. Home Store piyasasının biricik, Papermoon'un Papermoon olduğu, 'patronlar kulübü' diye ünlendiği yıllar.
Ercan Arıklı'nın da olduğu Aktüel'de, Alev Er'in gazıyla, Ufuk Güldemir'le konuşup Papermoon portresi yazdığım günler... Hey gidi günler...