Yaprak yakalamak. Çayın demlenmesini beklemek. Şehirde sallana sallana gezmek. Şezlong.
Şekerleme yapmak. Sahil. Sadece bakmak.
Çocuklarla yürüyüşe çıkmak. Şarkı söylemek. Çamaşır asmak. Dışarıda uyumak. Hikâye anlatmak.
Rüzgârı saçınızda hissetmek. Camdan bakmak.
Sabahlık. Ağaçların isimlerini öğrenmek. Tarihi yapıları gezmek. Baloncuklu naylon patlatmak.
Islık çalmak. Gülümsemek. Terlik. Esnemek. Balık tutmak. Volta atmak. Taş sektirmek. Çayırlarda uzanmak. Bulutları izlemek. Balkon. Çiçek düzenlemek.
Yıldızlara bakmak. Dans etmek. Hamakta sallanmak.
Bunların her biri hakkında üç-beş cümle yazamaz mıyız? Yazarız evelallah!
Dan Kieran ile Tom Hodgkinson'ın bizden farkı, herhalde bir üşenmemeleri, bir de "Hayır kurumu dükkânlarının duyular dışı çekimi" diye bir madde de akıl edip üstüne cümleler kurabilmiş olmaları!
Mahallenin büyük kitapçısında 'Yeni Çıkanlar'a bakarken, adına tav oldum: Aylak Zevkler Kitabı.
Fakat Dan ile Tom'un herhalde yazarlıktan anladıkları da bir nevi aylaklık; sıradaki eserleri 10 Dakikada Kitap Yazma Kılavuzu olabilir!
Örnek olsun diye "Kaykılmak" başlığını okuyalım: "İletişimin yüzde 95'i sözsüz yapılır, vücudunuzun da bir dili vardır. Anneniz, öğretmeniniz "Kaykılarak oturma!" diye bağırır ama kaykılmak sakince isyan edenlerin duruşudur zaten. Bu duruş üretkenlikle özdeşleştirdiğimiz derslere tembel tembel nanik yapar. Ama dezavantajları vardır. Algıların açıklığında azalmaya ve damarlarda varise neden olduğu belirtilmiştir. Yani normal oturmak sağlıklı yaşamaksa kaykılarak oturmak sigara içmektir diyebiliriz."
Bu kadar! Her maddenin altında yazanın baş harflerini görüyorsunuz. Arada arkadaşları da el atmış; bazısını da birkaç kişi beraber yazmış, iyi mi?
Halbuki her birimizin kim bilir ne çok malı vardır her madde ve fazlası için... İyi tarafından bakalım. Hem size hem kendime telkin olsun:
Korkma! Kitap yazmak bu kadar kolaymış meğer!
1693'ün bugününden magazin!
Moda dergisi alıyor musunuz? Yoksa kafe, kuaför, doktor/dişçi muayenehaneleri mi sağolsun?
Moda dergilerinin tarihi yüzlerce yıl öncesine gidiyor. İlk dergi, bir erkek tarafından, hemcinsleri için tasarlanmış. İlk kadın dergisinin çıkışı ise 27 Haziran, Londra. Bugün yani. Ama taa 1693'te.
Babası bir Fransız: Kendi edebi yeteneğini de açık eden başarılı bir yayıncı olan Jean Donno de Vise. Hikâyesi 1672'ye dayanıyor. O yıl Lyon'da edebi ve eleştirel bir dergi yayımlıyor amcamız: Gallant Mercury. Kralın bile hoşuna gidiyor bu. O kadar ki, aylık düzene oturmasını istiyor. 1677 itibarıyla her ay çıkmaya başlıyor Gallant Mercury.
Derginin en fazla ilgiyi hangi sayfaları çekiyor dersiniz? 17. yüzyıldayız ama insan her zaman insan ve kısa sürede anlaşılıyor ki en popüler olanlar dedikodu, magazin, moda sayfaları... Gallant Mercury, modern, ışıltılı dergilerin prototipi adeta ama hedef kitlesi esas olarak erkekler.
Avrupa'da başka dergiler de yayılıyor yıllar içinde ama ilk kadın dergisinin ortaya çıkması anca 16 yıl sonra: Ladies' Mercury, 1693'te Londra'da yayımlanıyor; İngiliz yayıncı ve gazeteci John Delton tarafından.
İlk sayıda okurlara seslenen editör; aşk, evlilik, ilişkiler ve modaya dair en çekici, en eğlenceli konulara değineceklerini söylüyor. 'Güzin Abla'cılığın da başlangıcı bu: Okurlar mektup yollayıp aşk-meşk ve gündelik sorunlara ilişkin bir şeyler danışıyor, dergi de onların derdine çare öneriyor. Ve insana garip gelse de bunlar 1693'te oluyor!
322 yıl sonraki 27 Haziran'da nice yıllara diyelim kadın dergilerine; iyi ki doğmuş büyük büyük nineleri!
Gazetenin tamamını kendi yazarmış!
1878'in 27 Haziran'ında da Osmanlı medyasında bir gelişme var; Tercüman-ı Hakikat'in ilk sayısı yayımlanıyor.
II. Abdülhamit zamanının en mühim günlük gazetesi bu.
Roman yazarı Ahmet Mithat Efendi tarafından kuruluyor. Ve özellikle başlarda, neredeyse tamamı onun tarafından yazılıyor!
Eğitim amacı olan ansiklopedik bir gazete Tercüman-ı Hakikat. Ciddi de bir edebiyat eki var. 1921'e kadar sürüyor hayatı ve aşinası olduğumuz pek çok ismin oradan geçiyor yolu.
Ahmet Rasim misal, yazmaya Ahmet Mithat Efendi'nin teşvikiyle başlıyor. Önce Fransızcadan yaptığı bir çeviri basılıyor gazetede, 21 yaşında da Tercüman-ı Hakikat'in yazar kadrosuna dahil oluyor. Esat Mahmut Karakurt daha da genç burada yazmaya başladığında; sadece 19.
Hüseyin Rahmi de ilk eseri Şık burada yayımlandıktan sonra, yine Ahmet Mithat'ın gazıyla devam ediyor yazmaya. Halit Ziya'nın 'Aşkımın Mezarı' başlıklı metni, Muallim Naci'nin "Mezarda aşk aramak, meyyitte can aramaya benzer" diyen eleştirisiyle beraber çıkıyor.
Gazeteden ziyade bir edebiyat albümü sanki...